Kendi Başına Hayat Kalitesini Artıran Bir Eylem: İşe Bisikletle Gidip Gelmek

İşe bisikletle gidip gelmeyi alışkanlık haline getirmiş bir Sözlük yazarının deneyimleri.
Kendi Başına Hayat Kalitesini Artıran Bir Eylem: İşe Bisikletle Gidip Gelmek
iStock

işe bisikletle gidip gelmek yaşamımda vermiş olduğum en iyi kararlardan biridir

-işe bisikletle gidip gelebileceğim bir yerde yaşamak bir şans- 

bunu yapmaya başlayalı 7 ay oldu bile. yarım saat sabah, yarım saat akşam olmak üzere haftanın 5 günü toplamda 1 saat bisiklet sürüyorum. yazının en sonunda ise bisikletle gidip gelirken edindiğim deneyimlere dayanarak dikkat edilmesi gereken birkaç noktaya değindim. bisikletime olan sevgimi, bisiklet deneyimimi ve maceralarımı okumak istemiyorsanız yazının sonuna, yıldızlara atlayabilirsiniz.

yakışıklı bisikletimle -ki kendisi benim ikinci bisikletim olur (kendisi bir cross bisiklet)- şehir trafiğindeki 2 buçuk ayımızı da bitirdik ve ben onu o kadar sevdim ki...

kendisine bu kadar hızlı alışacağımı tahmin etmemiştim doğrusu. ilk kez sürdüğümde bana büyük ve yüksek gelmişti. öteki bisikletim küçüktü çünkü ve benim büyük bisiklet sürme deneyimim de yoktu; ama fırsatını bulduğu an içimden bir hız delisi çıkıyor şimdi. bisiklet kullanmayı 5 buçuk yıl önce öğrenmiş olduğumu düşünecek olursak, epeyce bir gelişme göstermiş olduğum söylenebilir. elbette şehir içinde ne yapıyoruz? kurallara uyuyoruz. bu önemli. (ben uysam da ellerinde telefonla önlerine bakmadan bisiklet süren liseli bebeler yüzünden kaza yapacağım bir gün. bebelere "önünüze baksanıza evladım!" diye atarlanasım geliyor. ha bir de benim koşu hızımdan düşük bir hızla bisiklet sürüp bisiklet için ayrılmış yolu tıkayan amcalar ve teyzeler var. yapmayın işte bunu yapmayın. bir de ışıklarda beklerken önüme geçiyorlar. teyzecim yeşil yandıktan 5 saniye sonra seni geçeceğim halde neden önüme geçip bekliyorsun? gerçekten anlam veremiyorum. sabah trafiğinde insanın çıldırması işten bile değil.)

ben dengemi benim önceki küçük bisikletime göre çok daha çabuk yitiririm diye düşünüyordum; ama öyle olmadı

hatta önceki bisikletime göre daha dengeli bir sürüş sağlıyor ve savrulmuyor. gerçi önceki bisikletim dağılmak üzere olduğu için herhangi bir yeni bisiklet ondan çok daha iyi performans gösterirdi gerçi. öteki bisikletimin süspansiyonu vardı. yakışıklı bisikletimde yok. süspansiyonun olmaması gerçekten sarsıcıymış; ama alıştım. bisikletteki orta barın varlığı beni biraz kaygılandırıyordu açıkçası; çünkü ilk bisikletimde yoktu ve ben bacağımı önden atarak binmeye alışmıştım. bu bisikletimde olduğu için bacağımı arkadan atarak binmem ve inmem gerekiyor ve bunu da anımsamam gerekiyor. bu bisikletimi ilk aldığımda inip binmeyi denerken alışkanlık olarak birkaç kez önden atmaya kalkışıp bisikletle devrilme tehlikesi geçirdim. “yok, ben kasımı gözümü patlatacağım herhalde bu bisiklete inip binerken.” diye bile düşünüp korkmuştum; ama düşündüğümden hızlı alıştım. şimdi hiçbir sorun olmadan arkadan atarak iniyorum. düşündüğüm kadar gerizekalı olmayabilirim. bir de, orta barı olmayan ve dik oturarak sürülen bisikletlere neden kadın bisikleti dendiğini anlıyorum artık. birincisi, gidona ağırlığınızı vererek/eğilerek sürdüğünüz için düşük yakalı bir üst giyerseniz yakanız açılıyor. ikincisi, orta barı olmayan bisikletlerden farklı olarak bacağı hafifçe kaldırıp önden atarak binmek yerine arkadan atıp kaldırarak binmek gerektiğinden “edepli” (!) bir görüntü ortaya çıkmıyor. pantolonla binmek yine sorun değil de etek ya da elbiseyle bu tarz bir bisiklete binmek ya da bisikletten inmek bir dert (!) ki dar bir etekle binmek zaten olanaksız gibi bir şey. eh, bu yüzden de kadınlar günlük kullanım için pek tercih etmiyorlar bu tür bisikletleri. cinsiyetçi de olsa orta bari olmayan bisikletlere kadın bisikleti denmesinin bir mantığı varmış. yani ben mantığını böyle kurdum en azından. belki zamanında farklı bir nedenden ötürü kadın bisikleti denmeye başlanmıştır. araştırmadım. ben ise gidip gelirken bazen etek giyiyorum. uzun etekle durumu kurtarıyorum bence. gerçi kısa etekle de giydim birkaç gün önce. gece olmasından ötürü kurtardığıma inanıyorum; ama açıkçası umurumda da değil. bir sorun varsa da bu, toplumun sorunu. ben halimden ve bisikletiminden çok memnunum. (yaşadığım yerde, şehir içinde çoğunlukla "city bike" denen orta barı olmayan bisikletler kullanılıyor. bu bisikletler çok yüksek hızlara çıkmıyor ve daha "sakin" bir ulaşım sağlıyor. bu tarz bisikletleri her iki cinsiyetten de pek çok kişi kullanıyor. bir de orta barı olan, daha ince tekerlekli cross bike'lar var. bu tarz bisikletler yüksek hızlara çıkabiliyor -ki amaç da bu zaten- ve erkekler tarafından tercih ediliyor daha çok.)


işe başladığımdan beri hemen her hafta iş arkadaşlarım bisikletle gidip gelmenin zor olup olmadığını soruyorlar

önce yazın “hava çok sıcak değil mi? bisiklet sürmek yorucu değil mi?” diye soruyorlardı. şimdi de havalar soğurken “hava soğuk değil mi? bisiklet sürmekten yorulmuyor musun?” diye sormaya başladılar. hayır. hiç. ne yazın sıcağı yıldırabilir beni ne de kışın soğuğu. eğer bir masanın başında 9 saat oturarak geçireceğim bir güne iyi hissederek başlıyorsam bu, işe bisikletle gidip geldiğim içindir. eğer ara vermiş olduğum koşularıma bir anda hiç sorun yaşamadan dönebildiysem bu, her sabah ve akşam bisiklet sürdüğüm içindir. iş çıkışı hiç erinmeden koşmaya gidebiliyorsam bu, işten bisikletle döndüğüm içindir. bisikletle gidip gelmek benim yalnızca dayanıklılığımı artırmakla kalmadı, benim güçlenmemi de sağladı.

başladığım günden bu güne ise bisikletle gitmeye hiç erinmedim. bir gün bile, gerçekten, bir gün bile “off bugün de bisikletle gitmek zorundayım.” diye sürat aşmadım. yağmurda bisiklet sürmek tam bir rezillik olsa da güneş’in en keskin olduğu dönemlerde bisiklet sürerken sırtımdan aşağı terler süzülse de akşam ayazıyla birlikte bisikletin rüzgarında yüzüm ve kulaklarım donsa da bisiklet sürmekten hiç erinmiyorum, hiç mutsuz olmuyorum. sabahları ise giderken ve akşamları iş çıkışı heyecanla bisikletime koşuyorum. bunu gittiği yere kadar götürebileceğimi düşünüyorum ve daha da önemlisi, bunu istiyorum. çok keyif alıyorum bisiklet sürmekten ve ulaşımımı her gün her yere bisikletle sağlamaktan.

güneş henüz batmamışken, rüzgarı yüzümde hissederek bisiklet sürmek çok ama çok iyi hissetmemi sağlıyor

işe bisikletle gidip gelme olanağı olduğu halde bunu yapmayıp toplu taşımayla, hele de özel araçla seyahat edenler çok şey kaçırıyor bence; ama bunun biraz da zevk meselesi olduğunu düşünüyorum. iş görüşmesine toplu taşımayla gittiğim ilk sefer, insanlarla tren istasyonunda ve ardından otobüs durağında sap gibi dikildikten sonra kendime önce “trende kitap okuyabilirim aslında.” dedim; ama iş görüşmesinden çıkıp da dönüşte de sap gibi bekleyince ve bunu haftanın 5 günü sabah ve akşam yaptığımı düşününce dehşete düştüm ve “işe alınırsam kesinlikle ama kesinlikle bisikletle gidip geleceğim!!” diye karar verdim anında. kapalı alanlarda beni afacanlar basıyor zaten. düşüncesi bile eziyetli. kilometrelerce bisiklet sürebilirim; ama bir aracın içinde öylece beklemeyi hiç sevmiyorum. kilometrelerce koşabilirim; ama kapalı mekanda spor yapmaktan da hoşlanmıyorum. içim daralıyor. bence bu gerçekten zevk meselesi. her gün, kurumsal kostümüm, bisikletçi eldivenlerimle, oraya buraya savrulan saçlarımla işe gidiyor ve işten dönüyorum. sabahları bisikletle gittiğim için çok mutluyum. dönüşte bisiklete bindiğim için çok mutluyum. üstüm başım saçım dağılıyor; ama hem egzersiz yapmış olduğum, hem açık havada zaman geçirmiş olduğum, hem çevreye zarar vermemiş olduğum, hem de fırsatını yakaladığımda arka ve boş sokaklarda hız yapabildiğim için çok iyi hissediyorum. bisikletle trafiğe ilk kez çıktığında yanından araç gecinde zangır zangır titreyen o insan, bir hız delisine evrildi.

yaşamımda eksikliğini çektiğim şey, sevgili bisikletimin varlığıymış. hala her gün işten çıktığımda aynı heyecanla koşa koşa yakışıklı bisikletimin yanına gidiyor ve atlayıp evin yolunu tutuyorum. çalışırken öylesine dolayıp topuz yaptığım saçlarımı açıyor ve saçlarımı savura savura sürmeye başlıyorum. kendimi bir bisiklete binerken bir de koşarken bu kadar havalı hissediyorum. çok hoşuma gidiyor doğrusu. ileride çok daha hızlı ve sağlam bir bisiklet edineceğimi ve sabahın bir köründe çantamı toplayıp onunla kilometrelerce yol yapacağım günlerin geleceğini öngörüyorum. ilk hedefim, denize gitmek olacak. bunu yakışıklı bisikletimle de yapabilirim elbette. o da artık önümüzdeki yıl. buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.


yakışıklı bisikletime olan aşkımı anlattığım bu yazıyı, işe bisikletle gidip gelirken dikkat edilecek birkaç meseleden söz ederek bitireyim

hava şartları

* sıcak havalarda bisiklet sürmek

1. güneş’ten korunma: eğer ise kurumsal giysilerinizle gidecekseniz yüzünüz, elleriniz, kollarınız, ayak üstleriniz ve bilekleriniz dışında vücudunuzun açıkta kalan başka yeri yoktur diye tahmin ediyorum. mutlaka bir şapka takmanızı, ellerinizle kollarınıza da kolluk gibi bir parça geçirmenizi öneriyorum. bunu yapamıyorsanız da güneş’ten koruyucu krem kullanmanızı öneriyorum. bunlar güneş yanığı almanıza engel olacaktır. hatta açıkta kalan, kapatamadığınız her yerinize güneş'ten koruyucu krem kullanın. öteki türlüsü feci güneş yanığı olmanıza ya da vücudunuzun farklı parçalarının ayrı etnik gruplara aitmiş gibi görünmesini yol açıyor. yaşandı; onaylandı.

2. terlemek: güneş’in en keskin olduğu dönemde bisiklet sürmek, trafik ışıklarında beklerken bile terlemenize yol açıyor. söylememe gerek olduğunu sanmıyorum; ama her sabah düş alıp bisiklete öyle öyle çıkın. bunu yaparsanız, bisikleti eforlu da sürseniz, ter korkmuyorsunuz. bu çok çok önemli. benim iş yerimde, lavabolar da dahil olmak üzere, üzerimi değiştirebileceğim rahat bir ortam olmadığı için kurumsal giysilerimle gitmekten başka bir çözümüm yoktu. bir de bisikletinizin sepeti varsa eşyalarınızı sepete koyarak sürün ki sırtınız terlemesin ya da daha az terleşin; çünkü mutlaka terliyorsunuz. söz gelimi, eğer bilgisayar taşıdığım bir günse sırt çantası takıyor ve onu da sepete koyamıyordum zarar görmesin diye. iş yerine varana kadar suya batıp çıkmış gibi oluyordum. hiç hoş bir his olmuyordu. hiç hoş bir görüntü de olmuyordu. iş yerinde havlu bulunduruyordum. eğer ise kurumsal giysilerinizle gitmeyip üzerinizi iş yerinde değiştirecekseniz zaten sorun olmaz ki yapabiliyorsanız bisiklet için özel giysilerle gidip üstünüzü değiştirin bence. bacaklarınızı açıkta bırakacak tayt gibi bir giysiyle giderseniz bacaklarınız da güneş yanığı oluyor ki buna ilk maddede değinmiştim. buna dikkat edilmeli.

* yağmurlu havalarda bisiklet sürmek

güneş altında bisiklet sürmekten daha rezil bir durum varsa, o da yağmurda bisiklet sürmektir. yağmurlu günlerde başıma siperlikli bir şapka geçirip onun üstüne de kapüşonlu panço biçiminde yağmurluk giyip kapüşonu geçirerek gitmek dışında bir çözüm bulamadım. pantolon ve ceket olmak iki parça yağmurluk da giydim; ama bunu giyip çıkarmasının zor oluşu ve çok terletmesi nedeniyle pek kullanışlı bulmadım. o yüzden de yağmurlu günlerde kullanmak için panço öneriyorum. siz alacağınız pançonun siperlikli olmasına dikkat edin. ben ona dikkat etmemiştim. daha doğrusu, en ucuzu o diye onu almıştım. siz benim gibi yapmayın. paraya kıyıp düzgün bir panço alın. sırt çantası ya da herhangi bir çanta takıyorsanız onun için de ayrıca kılıf edinmenize gerek kalmıyor. yalnız, uyarmam gereken bir durum var. panço da şu geçirmez plastik olduğu için içerisi hamam gibi sıcak oluyor. yağmur sizi ıslatmasa da içeride öyle bir terliyorsunuz ki “ıslanmamak için giydiğim bir zimbirtinin içinde suya batıp çıkmış hale geleceksem bunu neden giyiyorum ki? yağmurda düzgün düzgün ıslanayım. en azından bir romantizmi var.” diye söylene söylene sürüyorsunuz bisikletinizi. ayrıca, ayaklar da feci biçimde ıslanıyor. yağmurlu günlerde kapalı bir ayakkabı ve çorap giyerek bisiklet sürmenizi kesinlikle önermiyorum. bisiklet sürerken ayağınızdan kayıp çıkmayacak rahat bir çift terlik edinin ve öyle sürün. ayakkabılarınızı ve çoraplarınızı da yanınıza alın ya da iş yerinde kuru bir çift çorap bulundurun. ıslak ayakkabılarla ve çoraplarla 9 saat geçmiyor geçmiyor!! benden söylemesi.

bisikletçi eldivenleri ve bisikleti kurumsal giysilerle sürmek

sele kılıfı: ah o bisiklet selesi var ya o bisiklet selesi... iki tane güzelim pantolonumu mahvetti. pürüzlü yüzeye sahip sele, pantolonlarımı pedal çevirdikçe aşındırdı ve giyilmez hale getirdi. o yüzden de seleye pantolonlarıma zarar vermesine engel olmak amacıyla kılıf geçirdim. seleye kılıf geçirmenizi kesinlikle öneriyorum. yoksa dolabınızı yok yere yenilemek zorunda kalırsınız. gereksiz tüketimi hiç sevmem.

bisikletçi eldivenleri: bisiklet selesinin pantolonlarınızı aşındırması gibi bisiklet tutmaçları da avuçlarınızı aşındırarak avuçlarınızın nasır tutmasına yol açıyor. bisikletçi eldiveni edinmenizi ve her gün onları takmanızı, ileride kalın derili ve nasırlı avuçlarınızın olmasını istemiyorsanız kesinlikle öneriyorum.

böyleyken böyle. kendinize dikkat edin; bisikletinizle mutluluklar dilerim.