Kötülere Karşı Kötü Olmak İnsanı Kötü Biri Yapar mı?

Kötüye karşı kötü, zalime karşı zalim olmak bizi kötü biri yapar mı? Bu sorunsalı felsefi olarak ele alıyoruz.
Kötülere Karşı Kötü Olmak İnsanı Kötü Biri Yapar mı?
Dexter (2006-2013)

felsefi açıdan iki + bir popüler değerlendirmeye sahip bir sorunsal bu: consequentialism, retributivism, ve abolitionism.

consequentialism’e göre, kötüye kötü davranış iyi olabilir, ama her zaman değil

önemli olan sonuçtur. örneğin halkın kötüye kötü davranması, hırsızların ağzını burunlarını kırması, tecavüzcülerin cinsel organlarını kesmesi kötüdür, çünkü kaos ortamı oluşur; fakat aynı şeyleri devletin yapması iyidir çünkü bu tarz cezalar kötüyü suçtan caydırır. fakat, bu yaklaşımın saf halde şöyle bir kötü yanı var ki, bazı durumlarda iyilere kötülük yapmak bile iyi bir şey olabiliyor. örneğin suçlu gözüken ama aslında masum olan kişileri ölüme mahkum etmek mantıklı olabiliyor. ortada iki şüpheli varsa, sadece biri suçluysa ama hangisi olduğu belli değilse, garantiye almak için her ikisi de öldürülebilir.

retributivism’e göre, kötüye kötü davranmak iyidir, hoştur

kötü gördünüz mü ağzını burnunu kırın, çünkü hak etmiştir. kötünün hak ettiği kötülüğü görmesi iyidir. tabii bu yaklaşımın birbirinden çok farklı türleri var; kimisine göre kötüye sadece hak ettiği kadar kötülük yapmak gerekir, fazlası kötü bir şeydir. hak ettiği ne kadardır? birine göre kısasa kısas (lex talionis) kadardır, kişiye yaptığı aynı kötülük yapılır; öbürüne göre ise kötülüğü yaptığı kişiye ya da topluma telafisi kadardır. retributivism’in en ünlü savunucusu, kant abimizdir; ama günümüzün retributivistleriyle kant’ın radikal retributivizminin alakası yoktur.

abolitionism ise diğer ikisinden daha yeni bir yaklaşım

biraz eleştirel bir tarafı var; kendisini, çözüm sunmaktan çok öbür teorileri baltalayarak yükseltir, zira kötüleri engellemenin yolunu bulmak gibi zoraki bir derdi yok. mesela david boonin, the problem of punishment’ta (konuya giriş için okunmasını da önerebilirim, bir sürü yaklaşım içeriyor), verdiklerim başta olmak üzere birçok yaklaşımı çok güzel eleştirir(en azından ekstrem versiyonlarını) ama başarılı bir çözüm sunar mı? yaklaşır ama hayır. yine de abolitionism’i gerçekten çok güzel savunur. “olur mu lan öyle şey, çok saçma” lafını adamın boğazında düğümler. neyse, abolitionism der ki, kötüye kötülük yapılmamalıdır, ceza verilmemelidir. onun yerine, kötüye hasta gibi yaklaşılabilir, nazikçe rehabilite edilebilir. ya da verdiği zararı telafi etmeye zorlanabilir. ya da hiçbir şey yapılmayabilir, kötüye kötülük yapmak kötünün hakkını çiğnemektir. cezalar ya tamamen kalkmalı, ya da ceza diyemeyeceğimiz kadar minimumda tutulmalıdır.

tabii, bu yaklaşımlarda iyi ve kötü değerlendirilirken çeşitli toplumsal ahlaki temeller baz alınır: “insanın acı çekmesine neden olan şeyler kötüdür” gibi. amaç ‘adalet’ denen şeyi en iyi şekilde sağlamak. yoksa, iyi-kötü kavramlarının olduğu soruların mutlak, insanı aşkın cevapları yoktur, olsa da bilmiyoruz. mesele, adaleti nasıl tanımladığınıza göre değişir.

İyilik ve Kötülük Doğuştan mı Gelir Yoksa Bizim Bilinçli Tercihlerimiz midir?

Tekrarlanan İyiliklerin Karşıdaki İnsan Tarafından Görev Olarak Görülmeye Başlanması