Laiklik ve Sekülerizm Arasındaki Fark Tam Olarak Nedir?

Laikliği din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak biliyoruz, peki ya sekülerizm? Medyada sıklıkla kullanılan bu benzer ifade ne anlama geliyor? Farkı nedir?
Laiklik ve Sekülerizm Arasındaki Fark Tam Olarak Nedir?

sekülerizm ile laiklik arasında ince ama çok önemli farklar vardır

çok basit ve yerinde bir tanım ile açıklamak gerekirse; sekülerizm, “toplumun” metafizik ve dini kanunlardan uzaklaşması; laiklik ise “devletin” metafizik ve dini kanunlardan uzaklaşmasıdır. ilkinde toplum doğrudan etkilenir; ikincisinde toplum dolaylı olarak etkilenir. ilkinde bireylerin şahsi olarak dünyevileşmesi söz konusudur, çünkü burada dünyevileşme topluma ait bir unsurudur; ikincisinde bireylerin şahsi alanları tamamen özgür bırakılır. birincisi (sekülerizm) bir fikir bütünü; ikincisi (laiklik) bir yöntemdir.

Wikipedi'ye göre sekülerizm: Toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir.

ne var ki her iki kelimede nihayetinde “dünyevileşme” sonucuna çıktığı için, çoğu zaman birbirinin yerine kullanılır. terimlerin birbirine çok yakın anlam içerdikleri kabul edilmekle birlikte, iki terimin tamamen birbirinin aynı anlamı taşıdığını iddia etmek doğru olmayacaktır. çünkü iki kavram her ne kadar aynı konu üzerinde şekillense de kesin olarak söylenebilir ki, en azından “ilgi alanı olarak” bu kavramlar birbirlerinden farklı alanlara odaklanırlar: sekülerizm gündelik yaşam pratikleriyle; laiklik toplumsal kanunlarla ilgilidir. sekülerizm tabandan (halktan); laiklik tavandan (devletten) yayılır.


cermen dillerinde (ingilizce, almanca, felemenkçe, danca vb.) din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması “sekülerizm” kelimesi ile ifade edilir. fransızcada laicite (laiklik) olarak tanımlanan kelime, ingilizcede secularism, almancada sakularismus, danca ve norveççede sekularisme ve flemenkçede secularisme olarak kullanılır. ingiltere, danimarka, isveç (2000’e kadar) ve norveç ülkelerinde, halen uygulanmakta olan bir anlayış olarak, devletin başı, kilisenin de başı kabul edilir. ve dolayısıyla buradan hareketle bu tarz ülkelerde devletlerin bir dini temsil etmediği söylenemez. ne var ki bu temsiliyet ifade edildiği gibi sadece temsili/görünüşte/sembolik bir nitelik taşır; uygulamada ise bu devletlerde -en azından teoride- bütün dini gruplara eşit mesafede yaklaşılıp, din ile devlet işleri birbirine karıştırılmaz. bunu, bahse konu edilen devletlerde, monarşi ile yönetilmelerine rağmen gerçekte halk egemenliğini esas almaları durumuna benzetmek mümkündür. bilindiği üzere bu ülkelerde krallık düzeni halen mevcuttur ancak bu krallar sadece sembolik yetkiler taşır. liberal geleneği sürdüren bu anglosakson ülkelerinde din ve devlet işlerinin ayrımı, fransa’da olduğu gibi yasaklarla ve bunun doğal sonucu olan zorlama yoluyla değil, liberal geleneğin ruhuna uygun bir şekilde, serbest bırakarak sağlanmaya çalışılır. başdemir’in aşağıdaki ifadeleri, burada anlatılan anglosakson geleneğini başka sözlerle ve oldukça yerinde bir şekilde ifade eder niteliktedir:

“temelde hukuki ve siyasal bir düşünce ve değer olan laiklik, (...) bireylerin ve toplumun din ile olan ilişkilerindeki bireysel dönüşümleriyle ilgili olan sekülerleşme sorunuyla özdeşleşmiştir. sekülerleşme, bireylerin dini inançlar konusundaki kendi varoluşsal durumları ile ilgilidir. bireyler, dinin örgütlediği bir hayat biçimini kabul veya ret arasında varoluşsal bir tercihle karşı karşıya kalabilirler ve hayatlarında dinin ne oranda etkili olacağına kendileri karar verebilirler. ...sekülerleşme, [laiklik gibi] hukuki ve siyasal bir düşünce değildir.”


laiklik terimini icat eden fransa’da ise durum anglosakson geleneğinden farklıdır

bu farklılığın en belirgin sebebi ise bu kültürlerin dünyevileşme öncesindeki inanç özelliklerdir. anglosakson ülkeleri hristiyanlık dininin protestan mezhebine bağlı iken fransızlar katoliktir. dolayısıyla anglosakson ülkelerinin her birinin tâbi olduğu kendi ulusal kiliseleri var iken, fransızlar katolik oldukları için bütün dünya katoliklerinin bağlı olduğu gibi onlarda italya ülkesindeki “papalık”a bağlıdırlar. bu durum ise takdir edileceği gibi bağımsız bir ülkenin egemenlik haklarını derinden yaralar. çünkü buna göre ülkedeki siyasal iktidar ile birlikte aynı ülkede bir de dini iktidar bulunmakta ve bu dini iktidar başka bir ülkede bulunan bir merkeze (papalığa) bağlı olmak durumundadır. söz gelimi örneğin bir gün gerekli olsa, dini iktidar kimin tarafında yer alacaktır? üzerinde yaşadığı ülkenin tarafında mı, yoksa bağlı olduğu italya’daki papalık tarafında mı? dahası bu alternatif iktidar, toplumun inanç unsurlarını elinde tutmak gibi güçlü bir silahın da sahibidir. tüm bunların haricinde böyle bir ülkede idari bakımdan iki başlılık durumu vardır ve bu durum siyasal olarak kabul edilemez bir durumdur. işte fransa ülkesi bu dezavantajlı siyasal konjonktür yüzünden laiklik prensibini; yani siyasal iktidar kurumlarından, din adamalarına el çektirilmesi ve din kurumunun devlet tarafından kontrol altında tutulması prensibini icat etmiştir.

fatih serkan azizata. osmanlı'dan cumhuriyet'e milli egemenlik, s. 569-572.

dolayısıyla açıklanan bu sebeplerden ötürü ifade edilmelidir ki, sekülerizm ile laiklik arasında konu bakımından benzerlik olmakla birlikte felsefi bakımdan kesin bir ayrılık vardır. buna göre laiklik devlete ait, sekülerizm topluma ait bir kavramdır.