Mimarlıkla Uğraşanların İçten İçe Çok İyi Bildiği Ömür Törpüsü Şeyler

Yaratıcılık içeren çoğu meşgâlede olduğu gibi, mimarlıkta da zorlu süreçler bolca mevcut. Sözlük yazarları, mimarlık öğrencileri ve profesyonel olarak mimarlık yapanların sesi olmuş entry'lerinde.
Mimarlıkla Uğraşanların İçten İçe Çok İyi Bildiği Ömür Törpüsü Şeyler
iStock

mimarlık eğitimi almaya hak kazanmak için ayrı çaba, eğitimini tamamlamak için insanüstü bambaşka bi çaba, mesleği icra edebilmek için ondan da hayvani bi çaba gerektiriyor (ve karşılığında ruhsal tatmin falan yaşamamız bekleniyor sanırım ben tam anlamadım o kısmını)

dershanelerde özel derslerde sürünerek geçirdiğim 10-11 ve 17-18 yaşlarım ile, sabah akşam okul koridorlarında, peligom kokusundan geçilmeyen öğrenci evlerinde yıprattığım ruh ve beden sağlığım ve üst üste uykusuz geçen onlarca geceyle özetlenebilecek olan 19-24 yaşlarım, bu ara gözlerimin önünden film şeridi gibi çok sık geçiyor. film gözlerimin önünden geçiyor, bense o sırada geç gençliğimin kalan bölümünü haftanın 6 günü sadaka gibi bi maaşa gözlerimden yaşlar akana kadar bilgisayar başında çizmeye harcıyor oluyorum..

meğer 10 yaşımızdan beri bu kadar zaman götümüzden ter damlayana kadar, hayat boyu götümüzden ter damlayana kadar çalışmak için çalışmışız.
en azından eğitimi insan gibi olabilirdi anasını satayım, gençliğimi yedi resmen. ve yemeye de devam ediyor hayvan, doymuyor.

hani bi laf vardır ya "kepçeyle alır çay kaşığıyla verir" derler. iddia ediyorum mimarlık o çay kaşığını da adamın götüne sokuyor. 

ne sikime merhem olduğunu, hangi tarafıyla insanın yüzünü güldürebileceğini gerçekten bilemiyorum. bütün bunlar neyin karşılığı, neyin çilesini çekiyorum çözemiyorum.
varoluşumu sorgulatan bi iş kendisi. öyle bi bok yemişim ki içinden çıkamıyorum.

insan ölçeğinde bir meslek değil

teoride tersini söylerler ama pratikte maalesef. her türlü bizi aşıyor. bu yüzden kendimizi parçalamak zorunda kalıyoruz hem ruhsal hem fiziksel açıdan. sıradan çalışkan bi insan performansının yetebileceği işler değil bunlar. çalışma süresi/iş oranı çok düşük. olmuyor. ateşim çıktı diye kendime sinirleniyorum iki saattir, ne o çizecek halim kalmamış. hasta olmaya bile tahammülüm yok sadece bir projeyi bitirmek oldu bütün derdim. manyaklık bu bence zıvanadan çıktım. bir günün sadece 24 saatten ibaret olmasından şikayet eden birine dönüştüm. kainata isyan etmeye teşvik ediyor. bu düzenin olayı değil. iyi değil.


- saatin alarmı uyumak zorunda olduğunuz zamanı anlatıyorsa

- derslerde, özellikle de mimarlık tarihi ile ilgili olanlarında, horlamak sizi rahatsız etmemeye başlıyorsa

- insanlar kafein kokmanızdan rahatsız oluyorsa

- bir mekanı inşaa edebileceğini düşünüyorsanız

- bir haftasonu 20 saat aralıksız uyuyabiliyorsanız

- genelde hareketsiz nesneler ile kavga ediyorsanız

- tuvalette uyuyakaldıysanız

- kardeşiniz tek çocuk olduğuna inanmaya başlamışsa

- 48 saatten kısa bir sürede tüm cd'lerinizi dinlediyseniz

- 48 saatten fazla bir süre aynı cd'yi dinlediyseniz

- toplum içerisinde gözükmüyorsanız

- ev anahtarlarınızı kaybediyor ve bunu bir hafta sonra fark ediyorsanız

- dişlerinizi okulda fırçaladıysanız

- koca bir rulo filmi koridoru çekerek harcadıysanız

- kahve ve yemek makinalarının ne zaman yeniden doldurulacağını biliyorsanız

- her zaman yanınızda deodorant taşıyorsanız

- maket yaparken geridonusum konusunda canavarlaşıyorsanız

- kendinizle iletişim kurmaya çalıştığınızda tek duyduğunuz monoton ve sürekli bir sesse


- saat 3:00'e kadar alkol almadan mükemmel koreografi ile dans edebiliyorsanız

- bir öğünde kahvaltı, öğle yemeği ve de akşam yemeğini karıştırabiliyorsanız (ehe.. gerçek füzyon mutfağı)

- tatiller sizin için iyi uyuma vakitleri ise

- sevgilinizi buluşmaya şantiyeye götürüyorsanız

- okumadığınız 100 $ kitaplar alıyorsanız

- birileri size tatil fotoğraflarını gösterdiklerinde "insan ölçütü"nü soruyorsanız

- autocad, 3d studio max ve photoshopu biliyor ve de ayrıca websayfası yapabiliyorsanız ama excel'in nasıl kullanılacağına dair fikriniz yoksa

- ölü ya da diri büyük mimarlara, sanki ezelden beri onları tanıyormuşsunuz gibi lakaplarıyla hitap ediyorsanız

- diğer insanlarla herhangi bir ilişki kurmadan, doğal ışık olmadan, yemek olmadan yaşayabiliyorsanız, ama plotter çalışmadığında bu sonsa

- dışarıdan çöp toplar gibi maket malzemesi topluyorsanız

- otobüse bindiğinizde bir türlü sığamadığınız için yanınıza kimse oturmuyorsa

- dönem başlarında bakımlı, ortasında normal sonunda ise tamamen bir çöplük gibi gözüküyorsanız

- sürekli mide ağrısı çekmeye başladıysanız

- scrolling yapmaktan parmaklarınız sürekli seğirmeye başladıysa

- gerçek yaşamda 3d orbit, undo komutu, zoom all özelliklerini arıyorsanız ve bulamayınca şaşkınlığa düşüyorsanız

- evlerin ve çevrenin kontürlerini teknik çizim halinde görüyorsanız

- gece rüyanızda -uyuduğunuz kısa süreler içerisinde görebilirseniz tabi- proje çözüyorsanız

- hasta olduğunuzda konsept, biçem, hacim diye sayıklıyorsanız


- evinizin en kalabalık üyeleri kırtasiye malzemeleri ve de küflenmiş yemeklerin üzerindeki yaşam formları ise

- fotoğraf makinenize isim taktiysanız, ve her güzel iç mekan çekiminde "aferin oğluma" diyorsanız

- en son sosyal aktiviteniz altı ay önceye tekabül ediyorsa

- özalıtçıde ve kırtasiyede sizi kırmızı halıyla karşılıyorlarsa

- okunacak kitaplarınız başınızda dağ sıraları şeklinde biriktiyse

- antik yunan ve romalılardan artık gina geldiyse ve hepsinin üzerlerindeki drapeli elbiselerini alıp müsait.... neyse.....

- yine aynı bağlamda mimarlık tarihi derslerine rahat çalışabilmek için bir zaman makinesi yapıp bilinen tarihi daha kolay anlaşılabilir bir şekle sokmak amacı gütmeye başladıysanız.. hatta piramitlerin sizin düşündüğünüz fikri uygulayan birileri tarafından yapıldığına inanıyorsanız

- zaman algılamanızda kaymalar başladıysa

siz mimarlık öğrencisisiniz.

mimarın çizdiği proje onun telifindedir, olması gereken budur. herhangi bir tadilat halinde binanın detaylarını, inceliklerini, kullanılan malzemeyi en iyi o bildiği için mümkün olan en masrafsız ve kısa sürede sorunu çözebilir. tüm mesleklerde keşke bu şekilde teslim edilen ürün/eserin sorumluluğu bir ömür üreticinin boynunda olsa ve tadilatlar onun iznine bağlı olsa.

siz istiyorsunuz ki biz kafamıza göre balkonu pimapenle kapatalım, boyasını değiştirelim, balkonu eve katalım vb. sonra da buraya gelip mimarlara sövüp sayıyorsunuz "bütün bu çirkin binalar mimarların eseri" diye.

mimarlık ve mühendislik, hakkıyla yapıldığında bir meslekten çok bir sanat dalıdır

bunun için devasa müzeler, heykel görünümlü binalar tasarlamaya gerek yoktur. evinin bahçesine istediğin köpek kulübesi dahi çok incelikli ve devrimsel şekilde tasarlanıp, bir sanat eseri olabilir. herhangi bir ressamın, heykeltraşın eserini alıp "buradaki maviyi sevmedim; değiştireceğim" diyemiyorsan kendi evinin bulunduğu yapıya da diyemezsin. "ne alaka? orası benim evim. para verdim, aldım." yeterli bir argüman değil.

türkiye'de mükemmel bir mimarlık var mı? yok. çoğu bina çirkin mi? evet. ancak bunu mimar-mühendisten çok toplumun taleplerini, laz müteahhit kafasını, denetimsizliği sorgulayarak çözebilirsin. mimarın yetkilerini sorguladığın, "12 sene sonra yine mimara mı gideceğiz?" dediğin takdirde bu yetkilerin daha da kısıtlanmasını talep etmiş ve zaten kuş kadar olan yetkilerin tamamen yok edilmesini savunmuş olursun. ondan sonra da "bu kadar kilim desenli bina nasıl yapılıyor?" diye düşünüp durursun.

türkiye'de mimar olmak zordur da, kamuda mimar olmak hepsinden de zordur

autocad'den 3d'den falan önce word, excel bilmek gerekir. resmi yazışma kurallarını öğrenmek lazımdır. yoksa öğrenciyken hocanızın parçaladığı maket gibi, üzeri çiziktirilmiş olarak döner bütün yazılarınız. ayrıca da bila, şifahi vs kelimelerinin anlamlarını bilmeli ve gerekli yerlerde kullanmalısınızdır. bunları hallettikten sonra 20 yıllık projeleri senin revize etmeni isterler. ne kadar yaparsan o kadar çok isterler.

içeride sana bu muamele yapılırken, dışarda da sen mimar mısın, ne anlarsın projeden derler, yok efendim ben kaç yıllık mimarım, sen mi benim projemi onaylayacaksın derler.
elin kolun bağlı, imar yönetmeliği, sığınak yönetmeliği, yangın yönetmeliği vs uydurmaya çalışırsın projeleri, benim işime müdahale ediyorsun derler. sonra yangın çıkar o binada, eee, sen onayladın bu projeyi, neden yangın yönetmeliğine uygun değil derler.
türkiye'de mimar olmak zordur. kamuda daha zordur. aslında zaten bu ülkede her yerde, herkes mimardır. işte bu hepsinden de zordur.

memlekette herkesin yaptığı meslektir mimarlık

usta sizden çok bilir (!), müşteri sizden çok bilir (!), mühendis sizden çok bilir (!), eğitim hayatınız boyunca bir bok bilmediğiniz her jüride suratınıza çarpılır, belediye sizden çok bilir, hükümet kesinlikle sizden çok bilir.

eğitimi ayrı işkencedir, meslek hayatı ayrı işkencedir. saf mimarlık yapmaya çalışan maddi yönden sürünür gider. kimi dekorasyonu da beraberinde götürmeye çalışır, kimi yap-sat müteahhitler ile içli dışlı çalışıp tek tip yapılar yapar. karnını da doyurmak zorundadır çünkü bu mesleği icra eden.

hamam böceği gibi türemiş olan, bir sürü açtım oldu sikko aile inşaat şirketlerinin 1-2 tane alalım da şuraya kanlarını kurutasıya canlarından bezdiresiye kadar çalıştıralım, kullan-at mantığında mimar çalıştırdığı bir piyasa içerisinde, kendi geçimini sağlayabilmek için ya sabır çeke çeke çalışmaktır türkiye'de mimar olmak.

her iş ilanı altında esnek çalışma saatlerine uyum gösterebilen ibaresi görmektir.

şantiyede görevli iseniz, düz işçi olmaya karar vermektir. adam gelir, kaç saat çalıştığını söyler ona göre parasını alır. mesai yaptıysa onun da çatır çatır alır parasını. sizin kaç saat çalıştığınızı önemseyecek şirket çok azdır.

lanet olası mahalle arası özel okullardan niteliksiz olarak mezun olan arkadaşlar, tecrübe ile nitelik farkını kapatabilirsiniz. sakin olun. ama piyasayı çok düşürüyorsunuz canım. sizin paraya ihtiyacınız olmayabilir. fakat, bu mesleğin de bir hakkı var. lütfen!

Mimarlık nereye gidiyor peki?

mimarlık, toplumsal otoritenin otoritesini en iyi şekilde topluma işletme, güç kullanmadan doğallıkla oluşturma aracıdır. toplumsal otorite her kimin elinde ise onun yaptırdığı binaların dev duvarları, büyük kapıları, çok yüksek tavanları, çok güçlü sütunları, çok görkemli koridorları bulunur. bu görkemli mekanların içinde bulunan kişi mekanın ezici görkemi ve sarıcılığı altında kendini küçük ve korunmaya muhtaç hisseder. bu yüzden geçmişte kiliseler ve camiler çok büyük ve çok süslü idiler, bu yüzden ayasofya'nın kubbesi o denli yüksek ve büyük. bu yüzden saraylar büyük ve çok süslü. bu yüzden devlet binaları, adliyeler, hükümet konakları ve okullar büyük ve görkemli inşa edilmişlerdir.

ve bu yüzden bu gün adliyeler uyduruk apartmanlara sıkıştırılıp okullar en dandik laz mimarlara yaptırılmakta; en görkemli binaları ise plazalar, iş merkezleri, alış veriş merkezleri, yani sermayenin binaları teşkil etmektedir. ve işte bu yüzden bugün istanbulun en görkemli, en büyük ve karşısında en saygı duyulası binasının dubai towers olması hususunda büyük bir ısrar söz konusudur.