Modern Ebeveynlerdeki "Çocuğum Muhteşem Ötesi Olsun" Takıntısının Sağlam Bir Analizi

Çocuklarını şımarttıkları iddia edilen modern ebeveynlerin davranışlarının alt metnini ve düşünme biçimlerini, günümüz çocuklarının ihtiyacı olan davranış şekilleriyle harmanlayarak anlatıyor psikiyatr Sözlük yazarı "femme noir".
Modern Ebeveynlerdeki "Çocuğum Muhteşem Ötesi Olsun" Takıntısının Sağlam Bir Analizi
iStock.com

ebeveynlik gibi sosyolojik değişimlerden etkilenmesi beklenen bir kurumun zaman içinde değişim ve dönüşüm göstermesi beklenebilir bir durum.

son 100 yıllık süreçte kadınların iş hayatına katılma oranının artışı öncelikle aile başına düşen çocuk sayısının azalmasıyla kendini gösterdi. bunun yanısıra çocuk bakımında ve yetiştirilmesinde öncelikli sorumlu anne ve baba iken bu ikiliye kreş, anaokulu gibi kurumlar eklendi. geniş aile yapıları giderek çekirdek aileye doğru evrildi. artık çoğu ebeveyn kendi anne babasından farklı yerlerde yaşıyor, eskisi gibi köyde bir avluya bakan aile evleri yok. bunların yerini belli sosyoekonomik ve kültürel konumlarda aile apartmanları aldı ancak bu durum çoğunluğu teşkil etmiyor. bütün bunlar ebeveynlik şekillerini de çok etkiledi.

özellikle kendi kuşağımda gördüğüm durum şu, biz memur ve işçi ailelerinin çocuklarıyız.

'rahat' bir hayata kavuşmak için çalışmak zorunda olduğunu bilen çocuklardık. hepimiz devlet okuluna gittik, başarılı olanlar anadolu lisesine, fen lisesine gidip bir adım ileriye sıçradılar. sonrasında universite kazandık meslek sahibi olduk. çoğumuz ailemizin ekonomik düzeyinden daha iyi durumdayız. bunda hem türkiye'nin kapitalist düzene dahil olmasının, hem de bizim ailemizden daha çok para kazanmamızın etkisi var. çocukken muz kıymetli bir şeydi mesela, çikolata dediğin her zaman yenmezdi. şimdi bunlar uzak bir hayal gibi... bunda türkiye'nin ekonomik dönüşümünün etkisi olduğu gibi bizim kuşak olarak bireysel başarımızın da etkisi var. peki bu ebeveynlik tutumumuzu nasıl etkiliyor?


bence bizim kuşak ebeveynlerdeki 'çocuğum en iyi/en başarılı/en güzel olsun' takıntısında "kazandıklarımızı kaybederiz" düşüncesinin etkisi büyük.

bilinç dışımızda çocuklarımızın bizim edindiğimiz konforu yitireceğine dair bir endişe var. kapitalist düzenin bize dayattığı 'para=mutluluk' formülü de bu endişeyi körüklüyor. herkes çocuğu en zeki olsun, en başarılı olsun ve kendini kurtarsın diyor. oysa ders başarısı, okul başarısı ya da 'iyi' mesleklerin her zaman para ya da mutluluk getirmediği aşikar. çok az yapılan bir işi yapan bir insan, binlerce genel cerrahtan daha çok para kazanabiliyor ve rahat yaşayabiliyor mesela.

bu 'en başarılı' takıntısı çocuklara hayatı dar eden bir şey.

çocuğun kapasitesi bellidir, her çocuk 'en iyi' olamaz. her çocuğun iyi olduğu bir alan vardır ama bu çoğu ebeveyn için yeterli değil. çok iyi resim yapması, çok iyi matematik bilmesi kadar kıymetli değil mesela. daha anasınıfından iyi okulların listelerine girenler, 1 yaşında bebekleri 'mülakat'lara sokanlar, daha zeki olsun diye daha anne karnındayken klasik müzik dinletenler..

okullar da rekabeti körüklüyor, sizin çocuk daha 5 harf biliyor, çocuk çok hayalperest, çocuk çok hareketli...çocuğu olmadığı bir şey olmaya zorlayan okullar ebeveynlerin endişesini arttırdıkları gibi çocukları da kıskaca alıyor.


bütün bu talep ve beklenti çocuğu zorlamasının yanısıra ebeveyn-çocuk ilişkisini de bozar. ebeveyn beklentisi karşılanmadığında hayalkırıklığı, öfke ve üzüntü duyar, bu çocuğa yansır, yeterince değerli hissetmeyen çocukta bir çok ruhsal soruna kapı aralanır.

küçücük çocuklar depresif, kaygılı, davranış bozuklukları var. kendisinden çok şey bekleyen ebeveynler, daha küçük yaşlarında yapılandırılmış eğitim almak için girdikleri okullar, ağaca çimene güneşe uzak büyümek çocukları mutsuz ve huzursuz yapıyor.

aileler mutsuz çocuklarını mutlu etmek için oyuncak alıyor mesela. her çocuğun yüzlerce oyuncağı var. alındıktan 5 dakika sonra heveslerinin geçtiği bir kenara atılan oyuncaklar. çünkü çocuğun metaya değil anne babasıyla geçireceği zamana, eleştirilmeden ve olduğu gibi sevilerek var olmaya, sokağa çıkmaya ihtiyacı var, transformers prime oyuncağına değil.

aileler çocuklarının huzursuzluğu düzelsin diye her istediklerini yapıyorlar.

oysa çocuk sınır ister. kapsanmak ister. nerede duracağı bilgisi içsel olarak net olmadığı için ona bazen dur denilmesine ihtiyaç duyar. bunu yapacak kişi ebeveyndir ama ebeveyn kendisine dayatılanlar ve kendi içsel arzularının baskısıyla ebeveynlikte çuvalladığını düşünmekle meşguldür. tamam oglum tableti al, tamam olur onu da alalım, tamam tamam tamam diyerek 'yeterince iyi' bir ebeveyn olmaya çalışmakta ve aslında tam da yapmaması gerekeni yapmaktadır. sınırsızlık çocuğu daha da huzursuz edecektir çünkü..

ebeveynlik kitaplardan, yaşam koçlarından, doktorlardan öğrenilecek bir konu değil. durup düşünün, çocuğumdan beklediklerim ve ona verdiklerimin ne kadarı benimle ne kadarı bu düzenle ilgili? 


kapitalist düzene ait dayatmaları ilişkinizden çıkardıktan sonra emin olun çok daha huzurlu bir ilişkiniz olacak.

mesela ona oyuncak almayı bırakabilirsiniz. bırakın mandalla, tavayla, leğenle oynasın. biliyorum yoruluyorsunuz ama günün 45 dakikasını sadece onunla geçirin. o nasıl isterse öyle yapın, kitap okuyun, oyun oynayın ya da sohbet edin. dersleri, okulu falan boşverin.

karşınızdaki sizin çocuğunuz, sizi dünyada en çok seven, karşılıksız seven yavrunuz. onun için sadece 'anne' / 'baba' olun, öğretmeni, yaşam koçu, eğitmeni olmayın. makul sınırlar koyun, nerede durması gerektiğini bilsin, çocuğun üzerinden o yükü alın. ona görevler verin, hayatta bir önemi, bir yeri olduğunu bilsin. her çocuk yaşına göre çeşitli sorumlulukları alabilir. böyle böyle gelişir ve büyür, onun için her şeyi yapıp onu beceriksizleştirmeyin, yapabileceği şeyleri yapmasını engellemeyin.

beklentilerinizi tekrar değerlendirdiğinizde şunu unutmayın, her çocuk biriciktir. çocuğunuz sizin uzantınız değil, o nevi şahsına münhasır bir insan. kendine dair zevkleri, yetenekleri, ilgi alanları olacak, saygı duyun ve olduğu gibi kabul edin onu. dünyada birine verilecek en güzel hediye bir insanı olduğu gibi kabul etmektir, bunu çocuğunuzdan esirgemeyin.

Bonus: Umut Sarıkaya - Aşkımızın Meyvesi Aytek