NBA, Neden Euroleague Karşısında Heyecanı Azalan Bir Organizasyon Haline Geldi?

NBA neden eskisi kadar heyecanlı değil? Evet, savunma ve hücum yetenekleri belki de en üst düzeyde ama neden iki ligin play-off maçlarını kıyasladığımızda belirgin bir ciddiyet farkı oluyor? İrdeleyelim.
NBA, Neden Euroleague Karşısında Heyecanı Azalan Bir Organizasyon Haline Geldi?

nba vs euroleague...

nba ile euroleague’in farklı yapılar olduğunu kabul edip öyle kıyaslama yapmak lazım. euroleague hala bir spor organizasyonu iken nba artık tamamen “sporculardan kurulu bir iş yapısı” örneği.

kıyasa geçmeden önce nba’in mevcut duruma gelişini biraz irdelemek faydalı olacaktır. david stern 1984’te komisyonerlik görevini üstlendiğinde öncelikle ligin yerlerde olan itibarını düzeltmekle uğraştı, ki çok eleştirilecek uygulamaları olsa da oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. uyuşturucu müptelası oyuncular yerine sosyal sorumluluk projelerinde görev alan oyuncular görür olduk. düzelen imajla birlikte dünya çapında artan popülarite ile nba global gelişimi hızlandırdı. diğer ülkelerde turnuvalar, kamplar, sezon maçları ve hatta avrupa kıtasından takımların nba’de yer alma durumları konuşulur hale geldi.

bu şaşaalı günler devam ederken 2004 yılında nba için kırılma noktası diyebileceğimiz bir olay yaşandı

malice at the palace olarak da bilinen, detroit pistons ile indiana pacers arasında oynanan maçta kimsenin beklemediği çapta bir kavga yaşandı. david stern’ün 20 senede ilmek ilmek işleyerek itibarını kurtardığı organizasyonu böyle bir olayla lekelemek kabul edilemezdi ve olaya karışan oyuncular tarihin en ağır cezalarıyla cezalandırıldılar.

bu olaydan sonra nba tamamen farklı bir yapıya büründü. olumsuz davranışta bulunan oyunculara sıfır tolerans gösterilerek cezalar arttırıldı, avrupa’ya oranla zaten çok az olan takımlar arası rekabet kültürü iyice yok edildi. bunun yerine eğlenmeyle kafayı bozmuş ponçik bir lig görür hale geldik.

Malice at the Palace

2014 yılında göreve gelen adam silver ile birlikte ise nba iyice bir pazarlama ürünü hale geldi. hatta silver parayla o kadar kafayı bozmuş bir insan ki rahmetli kobe bryant vefat edince sponsorlarla arayı bozarım korkusuyla ilk başta maçları iptal etmeyi bile reddetmişti.

bu uzun girizgahtan sonra biraz iki ligi kıyaslayacak olursak... nba sinekten yağ çıkaran bir oluşum. çoğu kişinin bahsettiği gibi uzun molalar, uzun maç süresi, uzun maç takvimi, uzun play-off serileri, ucube play-in formatı... euroleague hala daha kompakt yapıda, daha rekabet ve başarı ağırlıklı.

ne diyorduk nba için?

pasta iyice büyüdü, maaşlar katlanarak arttı. oyuncular eskiye oranla çok daha fazla söz hakkına sahip oldu. bunun sonucu olarak canı istemeyince oynamayan, takas isteyen, sakatım diye maça çıkmayan oyuncuları daha sık görür olduk. bu da kaçınılmaz olarak kaliteyi düşüren bir durum oldu. eskiden 82 maçın tamamında oynamak çok olağan bir durum iken artık 60 maç üzeri oynayan oyuncu bulsak öpüp başımıza koyuyoruz. çoğu oyuncu yüzde 100 iyileşmeden kesinlikle dönmüyor, bu süre 2 yıl bile olsa. hem bu durum, hem play-in rahatlığı ile normal sezon çöpe dönmüş durumda.

David Stern

gelelim saha içine

nba’de hiçbir mola süresi 2.5 dakika sürmez. devre arası da 15 dakika. canlı maç izleyen bir tek spikerler kaldı sanırım. ben banttan ileri alarak izliyorum ssport sağolsun. molalarda dünyanın en gerzek şovları yapılır. eskiden ponpon kızlar vardı o bile daha mantıklıydı. şimdi sürekli “make some noise!!!” diye çığıran ablalar, elini kulağına götürme hareketi yapıp tribüne tişört fırlatan tipler, saha ortasında gereksiz break dance figürleri icra eden bir grup, abd ordusunda 17 yıl hizmet etmiş bir coni’yi onurlandırmak için sahneye çıkarmaları ve yanında ellerindeki püskülleri sallayan iki ponpon kız...

maçı izleyeyim dersin: her an her saniye bir yerlerden reklam. reklam panoları, american express tepe kamerası, burger king günün asisti, ford yılın step back’i, chevrolet devre arası röportajı... lan yeter.

Ja Morant

sahadaki oyuna gelince... burası biraz subjektif

normal sezon artık neredeyse üçlük yarışmasına döndü. kaan kural acayip savunma yapıldığını iddia ediyor da ben hiç göremiyorum. bende sorun olabilir. her neyse... play-off’ta biraz daha sertlik görüyoruz ama yok arkadaş ben 90lar basketbolunu daha çok seviyorum. mevcut oyunu takip edemez hale geldim. hatta çoğu zaman bir takımın iyi mi yoksa kötü mü oynadığını bile ayırt edemiyorum. bu kadar şuta bağımlı oyun bence heyecanı öldürdü. post-up oyunu, orta mesafe şut, pota altı boğuşmacası görmek istiyorum. perdeden çıkıp üçlük atan biri görmek bana zerre keyif vermiyor.

tüm bu açılardan baktığımda euroleague doğal olarak yetenek açısından geride olsa da nba’de olumsuz dediğim çoğu konuda benim için daha tatminkar bir oyun sunabiliyor. daha çok rekabet, daha izlenebilir bir oyun, daha az reklam, daha az soytarılık, daha az süre... bu seneki final four benim için tüm nba sezonuna bedeldi açıkçası.

eyyorlamam bu kadar.