Neden Ödülsüz ve Cezasız Çocuk Yetiştirmeniz Gerektiğine Dair İkna Edici Bir Yazı

Çocuğu iyi bir şey yaptığında ödüllendirmek, kötü bir şey yaptığında ise cezalandırmak sık kullanılan bir çocuk yetiştirme yöntemi. Peki ya ödül ve ceza olmadan da iyi çocuk yetiştirmek mümkün mü? Bu yazıda bu konuya derinlemesine eğiliyoruz.
Neden Ödülsüz ve Cezasız Çocuk Yetiştirmeniz Gerektiğine Dair İkna Edici Bir Yazı

yazacağım yazı; ebeveynlik, çocuk psikolojisi, ödül ve ceza çerçevesinde olacak. sevgili hocamız dr. öğretim üyesi elif bengi ünsal özberk'in biz öğrenciler ile sunumda paylaştığı çok değerli bilgilerden aldığım notları; hem ebeveynler/anne baba olmayı düşünenler, hem de alanda çalışan/çalışacak olan kişiler için paylaşmak istedim.

öncelikle küçük bir egzersiz ile başladık. bu yazıyı okuyan kişilerin de aynı şeyi gerçekleştirmesini rica ediyorum. boş bir kağıt alın ve ikiye bölün. sol tarafına "çocuğum için neler isterim?" sorusunu, sağ tarafına "çocuğum için neler istemem?" sorusunu yazın. bunlar madde şeklinde olabilir. örneğin özgüven, başarı, sorumluluk, sorumsuzluk, şiddet vb. gibi.
sol kısımda verdiğiniz cevaplardan ailenizin size katabildiklerinin yanına işaret koyun. onlar size verilmiş şeylerdir, yani öğrendiğiniz ve öğretebilecekleriniz. sol kısımda işaret koymadığınız maddeler ise size aktarılmayan ama çocuğunuza aktarmak istediğiniz şeyler. bunun için önce öğrenmelisiniz. sağ kısımda ise yine aileniz tarafından gelenleri işaretleyin. işte onlar güçlükleriniz. ama bir bakıma da üzücü durum şu, çocuğunuz olduğunda sizin de yapabilecekleriniz onlar -kendinizi değiştirmezseniz- çünkü böyle öğrendiniz.

peki neden ödülsüz cezasız ebeveynlik?

çocuğa ödül ile bir şey kazandırdığımızda, onun öz motivasyonunu öldürmüş oluyoruz. ödül, çocuğu kendi için yararlı olanı yapmaya/seçmeye itiyor. verilen mesaj şu oluyor: sonunda bir kazanç elde edeceksen doğru davranmalısın, o zaman erdemli doğru davranış sonunda sana fayda sağlayandır. yani bir bakıma çocuğa ödül gelmeyecekse yanlışı sürdürebilirsin demiş oluyoruz. böylece yanlış bireyler yetişiyor. çocukta "ya yanlış yapıp 'aferin' alamazsam?" korkusu ortaya çıkıyor. 

"bir de daha kötüsü ödülü kullandığımızda onu kullanmak için olduğundan farklı davranan, gitgide kendi gerçekliğinden uzaklaşan aslında kendi ihtiyaçlarını, neler istediğini bilmeden o ödülü almak için kendi gerçekliğinden apayrı davranan bireyler yetiştiriyoruz."

ödül ile ilgili olarak aletha solter güzel bir örnek vermiş, bilinçli bebek kitabında. çocuğunuza yalnızca oyuncaklarını kaldırması koşuluyla özel bir hediye verirseniz, gerçekten oyuncaklarını kaldırmayı öğrenebilir. ama düzenliliğe önem vermeyi öğrenmeyebilir, der. ve ekler, ödülün yokluğu cezaya eşdeğer olduğu için ödül kullanımı aslında ceza kullanımına benzer. bu nedenle "iyi" davranışları için sıklıkla ödüllendirilen bebekler de sık cezalandırılan bebekler kadar güvensiz ve kaygılı olabilirler.

ceza, ebeveyn-çocuk arasındaki bağı zedeleyen değil, koparan bir şeydir. ebeveynler cezanın işe yaradığına inanırlar. oysa ki sadece ceza sona erene kadar geçici davranış değişikliği görülüyor, daha sonra şiddetlenerek artıyor. ebeveyn çocuğu cezalandırdığında, bu çocuk yaptığı eylemi ceza verenin yanında gerçekleştirmeyi kesiyor. fakat daha sonra, daha da şiddetli şekilde yapmaya başlıyor:).

çocuklukta "yanlış yaptım, o yüzden bunu çekiyorum" algısı yok. bu durum frontal lob'un yeterince gelişmemiş olmamasıyla alakalı. neden-sonuç ilişkisini kurmak, sorumluluk sahibi olmak gibi şeyleri kazandığımız frontal lob, 20'li yaşların başına kadar gelişimini sürdürüyor. aslında biz yetişkinler de ilişkilendiremiyoruz. örneğin bir çocuğa neden "oyuncağını kırdığın için sana dondurma yok!" diyoruz? üstelik çocuğun bunu anlamasını bekliyoruz.

ceza çocukta intikam alma hayali doğuruyor. bu durum çocuğun 'büyüyünce ben de yapacağım aynısını size' gibi düşünceler kurmasına sebep oluyor. aslında aşağı yukarı hepimiz bunu yapıyoruz çocukluğumuzda. ne kadar haklılar demiyoruz hiçbir zaman. suçluyor ve intikam almak istiyoruz. hocamız güzel bir konuya değindi bu noktada. bir dönem süper dadı adında bir program vardı. orada adına "mola paspası" denilen bir ceza yöntemi vardı halbuki ne kadar korkunç. daha cezanın neden olduğunu ilişkilendiremeyen, yanlış bir şey yaptığını düşünmeyen yaştaki çocuğu o mola paspasına oturttuğunuzda sadece içinde intikam duygusu yerleşmesine sebebiyet veriyorsunuz. bir diğer üzücü konu ise, cezanın ne olduğunu bilen ebeveynler. bizzat yaşadıkları şeyleri çocuklarına bu şekilde yaşatıyorlar.

"ebeveynin dış sesi, çocuğun iç sesi olur."

şimdi gerçekten acı olan kısma geldik, bedensel ceza. gerçekten doğduğunda anne babası dışında hiçbir şeyi olmayan çocuk için korkunç bir durum. çocuğun güvenli bildiği figür, birden çok dehşet verici bir şeye dönüşüyor. bu durum çocuğu paranoid düşüncelere itiyor. güveneyim mi? güvenmeyeyim mi? korkmalı mıyım yoksa ilişki mi kurmalıyım? bedensel ceza, çocuğun akli dengesini zedeliyor.

bu durumun ağır travmatik etkileri mevcut. bedenle olan bağın kesilmesine neden oluyor. ve maalesef yetişkinliğe de sirayet ediyor bu durum. çocuk hayatta kalmak için anne-baba figürüne muhtaç, onlarla ilişkiyi devam ettirebilmek adına acıyı yok sayıyor. daha sonra ne oluyor biliyor musunuz? yeme problemleri, duygusal yeme. çocuk acıyı kabul edip yok sayıyor, kendi bedenine duyarsızlaşıyor. tokluk hissi kayboluyor. bedeniyle iletişim kuramıyor.

genel olarak ceza, çocuğa yalan söylemeyi ve sinsice davranışları kullanmayı öğretiyor bir bakıma. daha kötüsü, fazla cezaya maruz kalan çocukların keşfetme ve öğrenme arzusu azalıyor, çocuğun keşfetme arzusuna ket vuruluyor. zeka düzeyini ciddi düzeyde etkiliyor bu durum. zeka düzeyi ile başarısızlığın orantılı olduğuna dair çalışmalar mevcut.

ödül ve ceza yerine ne koyacağız?

çileden çıktığınızda kendinize şu iki soruyu sorun.

1. şu anda ne kadar stresliyim?
2. bugün çocuğumla iletişime geçmek için ne kadar zaman harcadım?
stresli anlarda çocuk ile bağlantı, sevgi saygı dolu bir ilişki kurmak zorlaşıyor. stresli anlarınızda çocuğu değil, kendinizi kontrol etmeye daha meyilli olmalısınız.

peki, çocuk neden böyle davranır?

davranışın 4 temel kökeni

1. ihtiyaçlar

karşılanmamış fiziksel ve duygusal ihtiyaçlar. açlık, uyku, beraber geçirilmeyen zaman gibi.

çocuğun duygusal ihtiyaçları nelerdir?
koşulsuz sevgi, sevgi dolu dokunuş, şefkat, kabul, takdir, ilgi, bağlantı , dinlenilmek, rehberlik, güven,oyun,sakin zaman, ait olma,değerli hissetme, tahmin edilebilirlik, istikrar, olumlu rol model olma.

bunlar, günlük olarak giderilmesi gereken ihtiyaçlardır. örneğin hiç ilgi görmeyen bir çocuk, olumsuz bir şekilde ilgi çektiğinde tamam diyor ve bu davranışı sürdürüyor. olumsuz dahi olsa ilgi ihtiyacını karşılamak istiyor.

bir diğer önemli konu ise uyumak istemeyen çocuklar. onlardan biri olarak bu davranışın sebebini halihazırda biliyorum. aslında çocuk, gün içinde bağlantı kuramadım, demek istiyor. bu sorunu ortadan kaldırmak için uyku öncesi rutinleri oluşturmak güzel bir çözümdür. bazen uykuya dalmadan önce çocuğa okunan bir masal bile sorunu ortadan kaldırır. ebeveynlerimiz her zaman fiziksel açlığımızı önemserler, doğru. peki ya duygusal açlık?

2. iyileştiren ihtiyaçlar

öfke krizi gibi acı kabını boşaltan davranışları kabul etmemiz gerekir. ağlamaya izin verme, kucaklama, dokunma, sarılma gibi. sevgi kabını dolu, acı kabını ise boş istiyoruz.
hocamızın bahsettiği bir diğer şey ise kırık kurabiye sendromuydu, (bkz: broken cookie syndrome) ilgilisi okuyabilir.

çocuğun ağlama ihtiyacı olduğunu gözlemliyorsanız, ağlamasına müsaade etmek ve yanında olduğunuzu hissettirmek önemlidir. senin şu an ağlamaya ihtiyacın var. kendini iyi hissedene kadar ağla ben yanındayım. istersen gel sarılalım. gibi cümleler mutlu edebilir. kucakta ağlamaları önerilendir. ama siz çağırıyorsanız ve çocuk bunu istemiyorsa tabii ki zorlamaya gerek yoktur. eğer çocuğun ağlamasına, öfkelenmesine o anda izin verilmezse bu davranışlar o günle sınırlı kalmayabilir, hafta boyu sürebilir.
ağlamasına izin verilmeyen çocuklar büyüyor ve duygularını ifade edemeyen bireylere dönüyorlar. ağlamayı normal bir durum olarak kabul edemiyorlar.

3hassasiyet, mizaç kökenli
duyusal olarak hassas çocuklar. örneğin, ses eşiği çok düşük, yüksek sesten rahatsız olan çocuklar.

4. mutlu davranışlar

çocukların bazen mutluluk duygusu ile ne yapacağını bilemediğinden sergilediği davranışlar. çocuğun mutluyken yaptığı davranışlar arasında sizi çileden çıkaran davranışlar yer alıyor olabilir. bunlar karşılanmamış olanlardır.

peki tüm bunlara rağmen olumsuz davranışlar söz konusu olursa ne yapılabilir?

1) ilgili bir şekilde soru sormak. canım senin canını sıkan ne? senin üzüldüğünü görüyorum neyin var? böyle davrandığında bir şeyler olmuş oluyor, neye ihtiyacın var bebeğim? ne yapsam sana iyi gelir?

2) yapma demek yerine, yapması gerekeni söylemek. çocuklar -ma,-me ekini algılamıyorlar. yapma dediğiniz şey onlar için "yap" oluyor. bu yüzden "koşma" yerine yavaş yürümelisin, "zıplama" yerine oturalım mı? diyebilirsiniz.

3) sorunun çıktığı yerlerde ilgisini çekecek oyuncaklar kullanmak, bir oyuncak dükkanına sokmak vb. örneğin restoranda ya da uçak yolculuğunda kağıt ve boya taşımak güzel bir yöntem olabilir.

4) sonuçları yaşatarak doğru davranışı seçmeyi öğretmek.
yere süt döktüğünde; sütü döktüğün için sana oyuncak almayacağız demeyin, eline bir bez verin döktüğü yeri silmesini söyleyin:).

5) inatlaşmak. hocamız bu konuda güzel bir noktaya değindi, inatlaşmak işteş bir fiil. yanı bu karşılıklı gerçekleşen bir durum. yani, çocuk sizle inatlaşıyorsa, siz de onunla inatlaşıyorsunuz aslında.

6) sorunun çıktığı noktalarda önceden önlem almak. oyunlar yaparak çıkacak sorunu önceden provalamak. örneğin doktor korkusu olan bir çocuğa bu alanda oyuncaklar alabilirsiniz, oyunlar kurabilirsiniz. bir nevi korkusunu yıkmaya yardımcı güvenli bir his oluşturmuş oluyoruz.

7) oyunla iş birliği yapmak.
-ihtiyaçları karşılayan oyunlar. (güç savaşı, kızgınlıkları boşaltabileceği oyunlara izin vermek.)
-ilişkiye yatırım yapan oyunlar.
bir şeyleri öğretmeden, yol göstericiliği yapmadan, görev gibi davranmadan, beraber gülüp saçmalayabileceğiniz oyunlar.

8) biz çileden çıktıysak eğer onarmaya çalışmak.
özür dilemeyi en iyi bizden öğrenirler. telafi etmek oldukça önemlidir.
özür dilerseniz ebeveynlerin hatasız olmadığını öğreniyorlar. bu aslında çok önemli, çünkü ileriki yaşlarda dahi anne-babanın hatası olduğuna inanmakta güçlük çekiyoruz. ya da hata yaptıklarında onlara daha uç tepkiler veriyoruz. çocuk kendisinden özür dilendiğinde, kimsenin ona öyle davranamayacağı bilincini kazanıyor, kendini savunmayı öğreniyor.

aslında yapılan bir nevi ödül ve cezaya gerek kalmaksızın;

1) çocuğun ihtiyaçlarının (fizyolojik, duygusal) farkında olmak ve karşılamak.
2) bağ kurmak.
3) aramızdaki bağ zedelendiyse onarmaya çalışmak.

unutmuyoruz:
ihtiyaç karşılamak demek mutlu etmek demek değil. hayatın her anı zaten mutlulukla dolamaz. önemli olan her duyguyla baş edebileceğini öğretmek.

en başta yapmanızı istediğim ikili listede ebeveynlerimizden alamadığımız ancak çocuğumuz için istediğimiz beceriler vardı. bunlar bize çelme takanlar idi.

ödülsüz ve cezasız ebeveynlik yapmak da ebeveynlerimizden almadığımız becerilerden biri. o yüzden provalamak şart. öğrenene kadar :).

ek olarak

*aferin demek yerine ne yapmalıyız? davranışı takdir edebiliriz. evet bunu başardın, yapabildin demeliyiz.

*kardeş kıskançlığı söz konusuysa, çözüm onları bir takım haline getirmek. anne baba bir takım, kardeşler bir takım.

*çocuk teknoloji ile çok iç içe ise ihmal ve istismar var demektir. çocuğa 3 boyutlu dünyayı 2 boyutlu olarak verirseniz zeka geriliği oluşur.
3-4 yaşına kadar ekran gösterilmemelidir. televizyon da olmamalıdır. bu durumlarda ortamda konuşulan kelime sayısı azalır. biz insanlar dinleyerek, duyarak gelişen canlılar olduğumuza göre bu bizim için bir dezavantaj. dil - konuşma problemleri ve zeka geriliği yaşayan bir çocuğunuz olmasını istemiyorsanız bunlardan uzak tutun.

yazar önerisi (bkz: alice miller)

elif bengi hocamıza tüm bu değerli bilgiler için teşekkürler.