Okunan Romanlarda Ruhumuza İşlemiş Unutulmayan Satırlar

Okunan Romanlarda Ruhumuza İşlemiş Unutulmayan Satırlar

''ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. onda halit ziya'nın nihal'inden, vecihi bey'in mechure'sinden, şövalye büridan'ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum kleopatra'dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, hz. muhammed'in annesi âmine hatun'dan birer parça vardı. o benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.''

kürk mantolu madonna - sabahattin ali

... zira aşk iktidarı sever. bu sebeptendir ki başkalarına ölümüne aşık olabiliriz, ama bize ölümüne aşık olanları içten içe küçümser, öteleriz.

(bkz: baba ve piç)

"biliyor musun, insan acı çektiğinde güneşin batışını bir başka sever"

(bkz: le petit prince)

belirli bir seviyeyi aşan insanların içe dönük olduğuna inanıyorum ben. fakat onların çoğu iç dünyalarını başkalarından tecrit etmek isterler bu dünyalarını adeta başkalarından kıskanırlar, bu sebeple dışa dönük bir elbise giyerler.
oğuz ataybir bilim adamının romanı

insanın ruhuna erişeceksen, deliğinden değil yarasından gireceksin.

murat uyurkulak / har

"insan ancak kendine benzeyen bir şehre dönerken kendi hatalarını affetmeye benzer bir acı çeker."

buket uzuner - istanbullular

"ruhuma bir hayat yakıştıramadım."

murat uyurkulak - tol

''hiçbir şey,hayatın sıradanlığı kadar acı vermez insana.''
çaresizlik,en resmi duygumuzdur.çünkü devlet desteklidir.bütün çaresizliklerimizi devlete borçlanırız.''
murathan mungan-yüksek topuklar

"ne zaman içime biraz fazla baksam yükseklik korkum depreşir"
murathan mungan - üç aynalı kırk oda

“şimdiye kadar nasıl yaşadıysan yine öyle yaşayacaksın sanırsın. sonra beklenmedik bir anda biri çıkar gelir. etrafındaki kimseye benzemez. kendini bu yeni insanın aynasında görmeye başlarsın. var olanı değil sende eksik olanı gösteren sihirli bir aynadır ve sen bunca zaman aslında hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığını bilmediğin bir şeye hasretlik çektiğini anlarsın.şamar gibi iner hakikat suratına...”

chuck palahniuk

"tek basina mutlu olabilmekte utanilacak bir yan vardir..."

albert camus-veba

"rendekar doğru mu söylüyor ? "düşünüyorum öyle ise varım" oldukça makul.. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar.. düşünen bir adamı düşlüyorum.. düşündüğümü bildiğim için ben varım.. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum.. böylece o da benim kadar gerçek oluyor.. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor.. düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum.. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor.. o gerçek ben ise bir düş oluyorum.."

puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar

"emin olmamak hiçbir şeyden, tereddüt etmek aynadaki görüntüden, doğal bir uyuşturucu gibi. muz kabuğu ya da kurbağa sırtı yalamaya benziyor. o kadar tereddüt ediyor ve şüphe ediyorsun ki fazla düşünmekten uyuşuyorsun. bütün ihtimalleri hayal ediyorsun. bütün sonuçlarıyla. birileri buna halüsinasyon diyor. oysa hayatın kendisi "halüsinojen". oksijenin kendisi uyuşturucu. öyle bağımlısı olmuşuz ki birkaç dakikalık eksikliği öldürüyor..."

(bkz: kinyas ve kayra)

"...ve dünyanın gözlerinden bakan elijah, gerçeği algılar. tanrının gözlerinden bakmaktadır. çünkü tanrı monalitik ilahi bir varlık değildir. tanrı bizleriz. elijah birden insan iradesinin bu girdabın içinde ne kadar önemsiz olduğunu anlar .her kişi tanrının sadece minik birer parçasıdır ve hizmet ettiği tümleşik bütünden haberi bile yoktur. ancak bir damarda yol alan bir kan hücresi kadar bilinçli; bir amaçla dolu ama o amacın büyük plandaki yerinden habersiz. evrenin ying-yang'ı barizdir. ışığın içinde neden karanlığın olduğu da. kötünün neden her zaman iyiye baskın olduğu da. "

(bkz: empathy)

"bünyamin dolunaya ulaşmak istedi. ağaca tırmandı, sincapları uyandırıp yuvalarındaki kuşları ürküterek tepeye erişince, dolunay sandığı şeyin, aslında ağacın yegane meyvesi olduğunu gördü. bu meyveyi tatmak için dayanılmaz bir istek duydu. gümüş rengi meyveyi ısırdığında hazineleri koruyan ejderhaların alevlerini tattı, kanlı altınların, mavi azül taşlarının, kızıl yakutların dayanılmaz lezzetini tattı, ateş ve suya hükmeden sultanların gazabını ve upirlerin hüznünü tattı, mezarlarında iki meleğin sorguya çektiği ölülerin azabını, günahkarların neşesini ve bu neşenin bedeli olan kara ateşin yakıcılığını tattı. meyvesini yediği ağacın köklerinin uzandığı her yerden gelen binbir çeşit çeşniyi, binbir lezzeti, binbir hüznü ve kahkahayı tattı. bu yeraltının tadıydı ve tanıdı. babası uzun ihsan efendi'nin kendisine verdiği atlas'ın bütün sayfalarını bu tatla tanıdı ve onda, içinde bulduğu dünyanın karanlık ayrıntılarını gördü. görür görmez yeraltı hazinelerinin arasına karıştı."

(bkz: puslu kıtalar atlası)

"tek bir günah vardır o da hırsızlıktır. diğer tüm günahlar onun türevleridir. bir insanı öldürdüğün zaman bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinde bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu haklılığı çalmış olursun. hırsızlıktan başka suç yoktur."

(bkz: the kite runner)

"insanlar ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar.dirilmemek üzere aşklar,olaganüstü olabilecek ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler,yürekler hemen ölürüz.çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz. "

(bkz: simyacı)

"zamanın iki yüzü, iki boyutu var. uzunluğu güneşe, genişliği tutkulara uyarlanmış."

(bkz: semerkant)