Oldukça Hayatın İçinde Olmaya Rağmen Hiçbir Duygu Hissedememe Hali: Aleksitimi

İçinde ne üzüntü ne mutluluk ne de herhangi bir duygu barındırmayan bu insanlar duygularını düşüncelerinden ayırt edemeyecek kadar duygu sağırı olmuş durumdalar. Bu sağırlık halinin getirdiği yüzeysel yaklaşımla toplum tarafından kabul görseler de aslında işler çok da normal değil.
Oldukça Hayatın İçinde Olmaya Rağmen Hiçbir Duygu Hissedememe Hali: Aleksitimi
How I Met Your Mother - Robin


duygu sağırlığı(aleksitimi), en basit şekilde duygularını fark etme, tanıma, ayırt etme ve ifade etme güçlüğü olarak tanımlanıyor. aleksitimik özellikler ile psikosomatikler arasında etiyolojik (neden-sonuç) ilişkisi olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, sadece bir benzerlikten bahsedilebileceği vurgulanıyor ki bu durum literatürde çok şaşırtıcı bir sonuç. bu sebeple aleksitiminin bir hastalık değil bir kişilik özelliği ya da yetersizlik olduğu söyleniyor. duygularını sözel ifade yerine bedensel tepkiler olarak açığa vuranlar da “çocuksu kişilik” olarak tanımlanıyor (ama tabii bunu onların yüzlerine söylemek istemeyiz…)

aleksitiminin kişisel bir eğilim, sosyal destek eksikli sonucu ortaya çıkan durum, hastalık, psikosomatik belirti, bilişsel bozukluk, beceri eksikliği-yetersizlik, nörolojik bir arıza gibi nedenleri olduğunu savunan farklı görüşler var ve her psikolojik tanılama gibi bu görüşlerin tamamı da kendine bir kanıt bulmuş durumda. ancak bazı toplumlarda insanlar çocukluktan itibaren yaşadıkları çevrede duyguları ifade etmek yerine gizlemeyi ve bastırmayı öğreniyor. çoğu doğu toplumlarında duygular bedenselleştirilerek kullanmaya dönüştürülür. bu duruma da dönüştürme ya da bedenselleştirme bozukluğu da deniyor.


aleksitiminin önemi, kişiyi duygusal olarak bağımlı olabilecek konuma sokması. benlik saygısı düşük/narsist/pasif agresif de olabilen bu insanların kültürün sonucu sebebiyle günlük hayatımızda sandığımızdan daha fazla olduğu bir gerçek.

aleksitimikler günlük yaşamda düşünebilen, anlatabilen, ilişkiler kurabilen kimseler. ancak duygu ve düşünceleri arasında bağ kurup ayırt etmekte ve bunları ifade etmekte sorunlar yaşıyorlar. zeki olabilirler fakat bu zekalarını daha çok duygularından kaçmak için kullanıyorlar. yani zekasına saygı duyduğunuz bazı insanların sosyal bakımdan felaket olmalarının sebeplerinden biri bu olabilir: duygularını anlamama, tanımama, ifade edememe. duygularını düşünceleri olarak bile algılayabiliyorlar.


aleksitimik kişilik özellikleri dört ana başlık altında toplanıyor:

1. duyguları fark etme, ayırt etme ve söze dökme güçlüğü

duygularını çok kabaca, “rahatlama ve rahatsız olma” gibi basit kelimelerle ifade edebilmekte veya “gevşeme ve gergin olma” gibi bedensel tepkilerle gösteriyorlar. kendilerine duyguları sorulduğunda sanki bu kelimenin anlamını bilmez gibi görünüyorlar. sık sık bedensel yakınmalarından söz ediyorlar. duygusal yaşamlarındaki kısıtlılık, bazen duruşlarındaki donukluk ve duygularının yüzlerinden anlaşılmamasıyla da kendini belli ediyor. aleksitimik kimselere yaşadıkları tatsız bir olay sırasında neler hissettikleri sorulduğunda, o anda neler düşündüklerini, neler yapmak veya söylemek istediklerini ayrıntılı olarak anlatır. duygularından bahsetmesi için ısrar edildiğinde ise ne zaman duygularından ne zaman düşüncelerinden söz etmekte olduğunun bilemediği gözleniyor.

2. hayal kurma, düşlemsel yaşantıda kısıtlılık

nadiren de olsa hayal kursalar bile bunu bir zaman kaybı olarak algılıyorlar. kurdukları hayaller genellikle gerçeklik sınırları içinde, tutku ve özlemlerin silik bir biçimde yansıdığı kuru ve renksiz hayaller. aleksitimikler hayal etmesi istenilen yaşantılarını canlı, yoğun, duygu yüklü, olarak canlandıramıyorlar; hatta rüya göremedikleri ve yetişkin hayatlarında hiç hayal kurmadıklarına yönelik iddialar da var.

3. işlemsel(operational thinking) düşünme

kendi iç dünyalarından uzak son derece sade, mekanik, robot gibi bir yaşantıları oluyor. sorunların kökenine inmektense görünen yüzeysel nedenlerle ilgilenmeyi tercih ediyorlar. aleksitimiklerin bu tutumları çevreyle kurdukları ilişkilere de yansıyor: karşılaştıkları sorunlara ilişkin konuyu en kısa yoldan kapamanın yöntemlerini araştırmaya ve aynı sorunu yeniden yaşamamak için gerekli tedbirleri düşünüp önlem almaya çalışıyorlar. ilginç bir şekilde bu yüzden sevilirler ve toplum uyumlu oldukları düşünülür.

4. dış merkezli-uyum sağlama

daha çok dışa dönük kişilik özellikleriyle öne çıkıyor. çünkü mekanik, pragmatik ve uyum sağlamaya yönelik düşünme eğilimi içindeler. yukarıda dediğim gibi bu başlıkta da toplum tarafından uyumlu oldukları algısını oluşturuyorlar. ama bu duruma da literatürde “yalancı normallik” deniyor (psedenormality).

sonuç olarak duygu, düşünce ve isteklerinin farkında olan bireylerden olmak önemli, bazen en önemli şey...