Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi" Kitabının Diğer Eserleriyle Olan İlginç Bağlantıları

Sözlük yazarı "gofret beyin", Orhan Pamuk'un en neşeli diye tabir edebileceğimiz kitaplarından Masumiyet Müzesi'ni analiz etmiş. Bu kitabın, Pamuk'un diğer kitaplarıyla olan şaşırtıcı kesişimlerine, içerdiği ortak mesajlara ve daha birçok şaşırtıcı detayına bakalım.
Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi" Kitabının Diğer Eserleriyle Olan İlginç Bağlantıları
Orhan Pamuk


masumiyet müzesi kitabının, orhan pamuk külliyatı içinde farklı bir yere sahip olacağını söyleyerek başlamak isterim. birazdan neden böyle düşündüğümü açıklamaya çalışacağım.

önce “spoiler” içermeyen bir özet ile başlayalım

romanımız 1970’lerin ortalarından 1980’lerin ortalarına uzanan bir aşk öyküsü anlatıyor. kahramanımızın adı kemal basmacı. amerika’da iş idaresi okumuş, askerliğini bitirmiş, dağıtım ve ihracat şirketi satsat’ın genel müdürü. bir de kardeşi var: osman. basmacı ailesi üç kuşaktan beri tekstil işiyle uğraşan zengin bir aile. kemal, son derece iyi eğitimli bir kız olan, “fransa’da okumuş” sibel ile evlenmek üzere. nişan hazırlıkları/evlilik planları yapıyorlar. bu arada bu çiftin hayatına kemal’in çocukluk yıllarından tanıdığı fakir bir ailenin kızı olan, füsun’un gölgesi düşüyor. füsun, böylece, kemal’e çok tuhaf ve sarsıcı bir yolculuğun kapısını açıyor.

türkiye’nin ‘70’li, ‘80’li yıllarının panoroması da çok baskın bir şekilde olmasa da arka planda hikayemize eşlik ediyor. “aşk romanı” olararak nitelense de hikayenin politik bir yönü olduğunu da söylemek gerek. türk burjuvazisi, doğu-batı, şehir-taşra, kadın-erkek, muhafazakarlık- serbestlik gibi ikilikler pamuk metinlerden aşina olduğumuz bir şekilde burada da karşımıza çıkıyorlar. evet kabaca benim özetim böyle.

Orhan Pamuk


şimdi başta söylediğim şeye dönmek ve kitaba biraz daha yakından bakmak için aşağıda maddelediğim şeylere bakalım isterseniz. bu arada uyarayım: metni, diğer pamuk metinleriyle de yer yer karşılaştırdığım için diğer orhan pamuk romanlarına dair “spoiler” içeren bilgiye rastlayabilirsiniz.

--- spoiler ---

1. kitabın adıyla girelim mevzumuza. nerede duymuştuk “masumiyet müzesi” adını? orhan pamuk’un bir önceki romanı “kar”da. pamuk şöyle yazmıştı: “istanbul’daki son görüşmelerimizden birinde ka bana, bundan sonra yazacağım romanı sormuş, ben de masumiyet müzesi’nin herkesten dikkatle sakladığım hikayesini anlatmıştım.” (s. 258). demek ki pamuk’un kahramanı şair ka “masumiyet müzesi”nin hikayesini bizden önce biliyormuş. bu romanda önemli bir yeri olan 56 model chevrolet aslında orhan pamuk’un bundan önceki romanı kar’da da karşılaştığımız bir araba modelidir zaten. şair ka, kitabın 352. sayfasında kendisine emniyetten olduğunu söyleyen sivil görevlilerin olduğu arabanın renault değil, chevrolet olmasına şaşırmıştı, anımsarsanız.

2. romanda sıkça pamuk’un diğer romanlarına ve kahramanlarına göndermeler var. ama bu pamuk okurlarının bildiği üzere yeni veya rastlanmadık bir şey değil. söz gelimi “kar” romanında şair ka’nın ipek ile buluştuğu pastanenin adı “yeni hayat”tır, yani pamuk’un bir başka romanının adı. ya da ömer kavur’un çektiği orhan pamuk’un senaryosu “gizli yüz” aslında “kara kitap”ta anlatılan küçük hikayelerden biridir. ya da “beyaz kale”nin önsözünü yazan kurmaca tarihçi faruk darvınoğlu ve kitabı atfettiği nilgün darvınoğlu pamuk’un “sessiz ev”inde karşımıza çıkan roman kahramanlarıdır. örnekler çoğaltılabilir. 

Masumiyet Müzesi


masumiyet müzesine dönelim ve burada orhan pamuk evreninden tanıdığımız isimlere bakalım: alaaddin’in dükkanı (dolayısıyla alaaddin), cevdet bey ve oğulları, gıyabında “kar”ın kahramını şair ka, kara kitap’ın unutulmaz siması köşe yazarı celal sâlik.... şimdi bu rastlaşmalara biraz yakından bakalım.

3. kitabın en güzel bölümlerinden birisi olan “nişan” –ki kitabın aynı zamanda en uzun bölümü- 116. ve 163. sayfalarda anlatılmış. kahramanımız kemal basmacı, sibel hanım’la olan nişanında cevdet bey ve oğulları, kızı ve torunlarıyla fotoğraf çektiriyor (s. 135). celal salik’le tokalaşıyor (s. 135), konuşuyor (s. 156), hatta romanın sonraki bölümlerinde onun “kadınlara nasıl bakılması (daha doğrusu bakılmaması) ile ilgili yazısını/öğüdünü anımsıyor. bu bölümün konukları arasında kemal basmacı’nın büyük aşkı füsun’la dansetmeyi başaran genç yazar adayı orhan pamuk ve ailesi de var. kemal bey şöyle anlatmış onları: “bir zamanlar zengin olup da servetlerini beceriksizce kaybeden her aile gibi pamuklar da içlerine çekilmişlerdi (s. 132). ben bu bölümün kitabın en hoş, en akıcı bölümü olduğunu düşünüyorum.

Masumiyet Müzesi


4. bununla birlikte diğer favori bölümlerimi de yazayım müsaade ederseniz: 69. bölüm “bazan” ve 54. bölüm “zaman”. “bazan” bölümünde kemal, füsun’a olan aşkını ve kaybolan zaman içinde ritüelleşen şeyleri anlatıyor. bu bölümdeki her cümle “bazan” sözcüğü ile başlıyor. çok yaratıcı gibi gözükmeyebilir ama bu bölümün kendine has hoş bir şiiri olduğunu düşünüyorum. 54. bölüm ise pamuk’un romanlarından aşina olduğumuz bir argüman sahnesi. yani dramatik yapının daha iyi anlaşılması için temel bir olgu ele alınmış ve bu olgunun nasıl yorumlandığı/yorumlanması gerektiği anlatılmış. bu hikayenin ve kahramanın ruhunu anlamamız için önemli çünkü:

5. hikaye belirli bir zaman dilimi içerisinde anlatılan olayların ve nesnelerin anlamlı bir bütünlük oluşturması için kurgulanmış. bu haliyle aslında roman, kemal bey’in isteğine uygun olarak olayların akışının ve bu akış içinde tanık olduğumuz şeylerin-nesnelerin bir kataloğu. “zaman bölünmez anları birleştiren bir çizgi; şimdi ise bölünmez anların kendisidir.” aristo’nun “fizik”te sunduğu bu argüman, kitabın kurgusu ve kemal bey’in “dünya görüşü” açısından mühim. kemal bey tek tek nesneleri toplayarak sadece sevgilisini ve mutluluğunu anımsamak değil, yaşanan anları da bölünmez bir çizgiyle birleştirmek niyetinde. bu açıdan bu bölüm kahramanın temel refleksini anlamamıza yardımcı oluyor ve romanın kurgusuna da bu açıdan hizmet ediyor. romanda zaman önemli bir unsur ve romanın kahramanı kemal bey de bunun farkında. zira:

Masumiyet Müzesi


6.
“kar”da sıkça kullanılan net zaman tarifleri burada da karşımızda. söz gelimi kemal; nesibe hala’da yediği ilk yemekle son yemek arasında 2864 gün geçtiğini, bu sürede onlara 1593 kere yemeğe gittiğini kesin bir şekilde kaydediyor (s. 311 ve 313). üstelik romanın başlangıcı da kahramanın zamanı içeren bir itirafı ile başlıyor. burada kemal’in hayatındaki en mutlu anın tam olarak “26 mayıs 1975 pazartesi üçe çeyrek kala civarında bir an” olduğunu öğreniyoruz. benzeri bir şekilde tüm olay ve rastlantılara yön veren büyülü karşılaşma tam olarak 27 nisan 1975’te gerçekleşmiş. bu net tarihler kemal için çok önemli.

7. kitabın temel meselerinden olan “mutluluk” hem kitabın son bölümü hem de romanın kurgusu açısından kritik. bence bu sorun, hem kemal ile anlatıcı orhan pamuk’u ve hikayeyi birbirine bağlıyor; hem de bu romanı pamuk’un diğer romanlarına bağlıyor. hatırlarsanız; “cevdet bey ve oğulları”ndan beri mesele çoğu zaman bir “yeni hayat” kurmak/ yeni bir hayatın peşinden gitmek meselesidir. bu yapılırken cevdet bey ve oğullarında olduğu gibi batılı olmak isteyen kahramanlarımız mutluluğu daha çok basit insanlara özgü bir bayağılık olarak görürler. hatta “kar” da şair ka da bunu 91. sayfada bir kez daha vurgular. 

Masumiyet Müzesi


mutluluk; hep farkında olmayan anlarda saklıdır. masumiyet müzesinin ilk cümlesini düşünün: “hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” (s. 11). ve şimdi de son cümlesini düşünün: “herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım” (s. 586). zaten “kar”da kahramanımız şair ka ne diyordu? “insan mutluyken mutlu olduğunu bilmez.” (s. 263). ya da “yeni hayat”ın kahramanının finaldeki kaza bölümünde yaşadığı “eve dönüş arzusu”nu. ya da “sessiz ev”in mutsuz kardeşlerini. “kara kitap”taki çaresiz galip’i... 

başta söylediğim şeye dönecek olursam; evet bu roman farklı. kemal basmacı, tüm arızalarına rağmen, bir pamuk kitabında rastlayacağınız en çocuksu (zaten şöförü çetin efendi de öyle söylemiyor muydu? bkz. s. 577 ) ve en mutlu baş karakter. “masumiyet müzesi” bu haliyle pamuk’un en iyimser eseri. evet trajik olaylarına, kemal bey’in tuhaf takıntısına, füsun’un ölümüne, aşıkların kavuşamamasına ve arka plandaki karamsar tabloya (yüksek enflasyon, artan terör olayları, askeri darbe ve benzeri gelişmelerin yaşandığı bir türkiye) rağmen.

Masumiyet Müzesi


8. kitabın başarısı konusunun özgünlüğünde değil (bize özgü, son derece sıradan görünen bir zengin adam-fakir kız aşkı?); anlatımı ve kurgusundaki yetkinliğinde. kemal’in orhan pamuk’la anlaşması, pamuk’un bizimle konuştuğu yerler “merhaba ben orhan pamuk, (s. 570), kapanışta son sözü tekrar kemal’in alması, daha 140. sayfada, “nişan” bölümde pamuk’un konuşacağı yere verilen referans vs vs. üstelik kemal bey’in tercihi çok akıllıca: “aristo’ya göre anları birleştiren çizginin zaman olması gibi, eşyaları birleştiren şeyin de bir hikaye olacağını biliyordum. demek ki bir yazar, müzemin kataloğunu tıpkı bir roman yazar gibi kaleme alırdı.” (s. 565). şu halde okuduğumuz şey hem orhan pamuk’un romanı hem “utangaç koleksiyoncu” kemal basmacı’nın müze kataloğudur. 


9. bir de ayrıntıyla bitirelim: kemal’in füsun’la buluşup seviştiği merhamet apartmanının adresi nedir? teşvikiye caddesi yüz otuz bir. anımsadınız mı? burası “kara kitap”ta celal salik’in şifreli yazısı “öpüş” te verdiği adrese yakın. orada her cümlenin ilk harfini yukardan aşağıya okuduğumuzda karşımıza çıkan şey “teşvikiyecadyüzotuzbeş”ti. adresler çok yakın; lüzumsuz belki ama dikkatimi çekti. ha bir de füsun samsun tiryakisi. kemal bey bu yüzden marlboro’dan vazgeçiyor (s. 438).

--- spoiler ---

evet... benim burada yapmaya çalıştığım şey romanı okuduktan sonra aklımda kalan, dikkatimi çeken şeyleri aktarmaya çalışmaktı. şüphesiz metnin tartışılması, işaret edilmesi gereken başka pek çok yeri var. ama şimdilik, -kimi okurlarının katılmayacağını bilsem de- “masumiyet müzesi”nin pamuk’un diğer kitapları arasında farklı bir yerde duran bir roman olduğunu söylemeliyim. ayrıca pamuk’un “en renkli ve iyimser romanım” dediği “benim adım kırmızı”ya yakın bir iyimserlik taşıdığını eklemiş olayım “masumiyet müzesi”nin. romanı okumuş olanlar belki buna katılmayabilir. ben de onlar için romandan seçtiğim bir alıntıyla bitireyim o halde: “kahramanları kederli diye bir roman da kederli olmak zorunda değildir.” (s. 115).

tashih” notu: romanın 558. sayfasında hıfzı bey’in adı “hıfzçı bey” olarak yazılmış... dev bir insanlık hizmeti olarak kaydedelim.