Ortalama Yaşam Süresinin 19 Yıl Olduğu Antik Mısır'daki En Yaygın Ölüm Nedenleri

Antik Mısır'da mumyalama, papirüs metinleri ve hiyeroglif kayıtlar sayesinde araştırmacılar Nil nehri boyunca ölüm nedenlerini keşfedebilmişler. Tıbbın ne kadar ilerlediğini ve aynı zamanda ne kadar ilerlemesi gerektiğini hissettiren güzel bir liste.
Ortalama Yaşam Süresinin 19 Yıl Olduğu Antik Mısır'daki En Yaygın Ölüm Nedenleri

antik mısırlılar için ortalama yaşam süresi 19 iken, 30'lu yaşların ortası sınırdı. antik mısır'da "yaşlılıktan huzur içinde ölmek" neredeyse hiç duyulmamış bir şeydi.

antik mısır'da mumyalama, papirüs metinleri ve hiyeroglif kayıtlar sayesinde araştırmacılar nil boyunca ölüm nedenlerini keşfedebilmişler. tıbbın ne kadar ilerlediğini ve aynı zamanda ne kadar ilerlemesi gerektiğini hissettiren güzel bir liste. antik mısırlıların ölüm nedenlerini merak ediyorsanız okumaya devam edebilirsiniz.

şistozomiazis

mısır papirüsleri göbeğin aşırı derecede çıkıntılı olduğunu anlatıldığında ve heredot mısır'ın, erkeklerin adet gördüğü bir ülke olduğunu eklediğinde (idrardaki kan), hem arkeologlar hem de patologlar şistozomiyazın nil vadisi için bir sorun olduğunu anlamışlar.

şurada, şistozomiyazın ilk olarak tatlı su salyangozlarını istila eden ve daha sonra insanlara geçen parazit solucanlardan kaynaklandığı açıklamaktadır. özellikle çocuklar ağır etkilenmekte, bağırsak, karaciğer ve mesanede yara ve iltihaplanmaya maruz kalmakta ve uzun süreli kurbanlarda anemi, yetersiz beslenme ve öğrenme güçlükleri gelişmektedir. aşırı durumlarda, solucan yumurtaları beyin veya omuriliğe girerek felç veya nöbetlere yol açabilir. karaciğerin iltihaplanması şişkinliğe neden olarak karnı şişirebilir; aynı şekilde mesanenin iltihaplanması idrarda kanla ilişkilendirilebilir.

eski mısırlılar tatlı suyun tehlikeler içerdiğini biliyorlardı. nature dergisinde yayınlanan bir çalışmada, mısırlıların "aaa" adını verdikleri ve modern şistozomiyaz hastalığını yansıtan bir durumdan bahsedilmekte ve balıkçılar ile diğer su işçilerinin penis kılıfı gibi koruyucu önlemler aldıkları anlatılmaktadır. geçmişi 5.000 yıl öncesine dayanan mumyalar bu durumun kanıtlarını gösteriyor ve günümüzde de yok etme kampanyalarından sonra bile nil sularında varlığını sürdürüyor.

çiçek hastalığı

eski mısır uygarlığı, bugün bile başımıza gelen hastalıklarla mücadele ediyordu. dünya sağlık örgütü çiçek hastalığını "insanlığın bildiği en yıkıcı hastalıklardan biri" olarak nitelendiriyor.

national geographic mısır'ın aslında 3.000 yıl önce virüsün kaynağı olduğunu öne sürüyor. firavun v. ramesses'in mumyasında hastalığın karakteristik izleri görülmektedir ve muhtemelen bu hastalıktan ölmüş olabileceğini belirtiyor.

yalnızca ramses değildi; science dergisindeki bir makale, aralarında bir çocuğun da bulunduğu birkaç mumyada bu izlere rastlandığını belirtiyor.

kıtlık

"nil olmazsa mısır ölür." nil'in yıllık taşkınları hem su hem de yeni toprak sağlar, ancak nehir kusursuz değildir. egypttoday tarafından tanımlanan ve uygun bir şekilde "kıtlık steli" olarak adlandırılan eser, m.ö. 2700'lerde üçüncü hanedanlık döneminde kral djozer döneminde yaşanan yedi yıllık yıkıcı bir kıtlığı anlatmaktadır. nil taşkınları başarısız olmuş ve krallığı vurmuştur; ekinler kuruyunca yiyecek depoları boşalmıştır. aç kalabalıklar karşısında tapınaklar ve mabetler kapılarını kapattı. açlıktan insanlar soyguna yöneldi ve toplum çöktü.

bebek ölümleri

eski mısır'da bebek ölümlerine ilişkin kesin oranlara ulaşmak zordur. ancient origins'te yer alan bir makalede, bir çocuğun doğumdan sonra bir yıl hayatta olması ilahi bir lütuf, yetişkinliğe ulaşması ise "çifte sevinç" olarak kabul edildiği belirtilmektedir. nil vadisi'nde çok sayıda çocuk ve bebek mezarı bulunmaktadır. bir kaynak çocuk ölümlerinin 4 yaş civarında, yani çocukların sütten kesilip katı gıdaya geçtikleri (ve dolayısıyla yeni patojenlerle tanıştıkları) yaşta zirve yaptığını belirtmektedir. bir çocuk beş yaşına ulaştığında erken ölüm riski azalıyordu.

doğumda anne ölümü

national geographic'te yayınlanan bir makalede, içinde hamile bir kadının bulunduğu ve bebeğin doğum kanalına sıkıştığı eski bir mısır mezarı anlatılmaktadır. annenin kalçaları yanlış hizalanmış, bu da bebeğin sıkışmasına ve büyük olasılıkla her ikisinin de ölümüne neden olmuştur. mezar alanı 3.700 yıllıktır ve kadınların doğum sırasında ölmesinin yeni bir şey olmadığı gerçeğinin acımasız bir kanıtıdır.

eski mısır'daki yazıcılar anne ölümlerini kaydetmemiştir, ancak sanitasyonun temel olduğu ve obstetriklerin batıl inançlarla dolu olduğu bir çağda, ölümün anne adaylarının her hamilelikte karşılaştığı bir şey olduğu varsayılabilir.

sıtma

sıtma 10.000 yıl önce insanlığın göçebelikten yerleşik tarıma geçmesiyle başladı. sivrisinekler aracılığıyla yayılan bakteriyel bir parazit enfeksiyonu olan sıtma, hayatta kalmak için suya ihtiyaç duyar. nil nehri gibi. belirtileri arasında grip benzeri bir halsizlik, titreme ve ishal yer alır, ancak uygun tedavi eksikliği anemi, böbrek yetmezliği, nöbetler ve koma gibi çok daha ciddi durumlara yol açabilir. sıtma her zaman ölümcül olmamakla birlikte, dünya sağlık örgütü yine de yılda 627.000 ölüm kaydetmektedir.

nbc'ye göre uzmanlar, etkili bir tedavinin (bakteriler, sivrisinekler ya da su için) olmadığı eski mısır'da sıtmanın salgın olduğuna inanıyor. dahası, uygarlık tarihinin çok erken dönemlerinde mevcuttu; emerging infectious diseases dergisinde yapılan bir çalışmada 4.000 yıl öncesine ait mumyalarda sıtma bulundu. üstelik sadece herhangi bir mumyada değil: national geographic'e göre, tutankamon öldüğünde parazit taşıyordu ve bu da sıtmanın sınıf farkı gözetmeksizin mısır nüfusunu kırıp geçirdiğini kanıtlıyordu. 

sıtma nil vadisi'nden daha fazlasını etkiledi; yunanistan, roma ve israil de bu durumdan muzdaripti. mısır için sıtma inatçı bir sorun olmaya devam etmektedir.

yaralanma

ister savaş ister kaza sonucu olsun, eski mısırlılar da herkes gibi yaralanma sonucu ölüyordu. eski doktorlar tedavileri konusunda titiz davranmış ve hatta bazıları günümüze kadar ulaşan notlar tutmuşlardır. belirli bir papirüste 48 travma için uygulanan tedaviler listelenmiştir: 27 kafa yaralanması, altı boğaz, iki köprücük kemiği, üç kol, sekiz göğüs kemiği ve kaburga, bir omuz ve bir diğeri de omurga.

new scientist, piramit işçilerine ait birkaç cesette kırık uzuvlar, hasarlı omurgalar ve parçalanmış ayaklar bulunduğunu belirtiyor; ap12 iskelette atel bulunduğunu bildiriyor.

tüberküloz

öksürük yoluyla yayılan tüberküloz, sadece 2020 yılında 1,5 milyon insanın ölümüne neden olan, akciğerlerde görülen oldukça bulaşıcı bir bakteriyel hastalıktır, ancak cdc bu hastalığın 9.000 yıl öncesinden beri insan soyunda gizlendiğini belirtmektedir. en yaygın ve dramatik semptomlardan biri kan öksürmektir, ancak akciğerleri oymakla yetinmeyen tüberküloz, omurga da dahil olmak üzere vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. pott hastalığı olarak adlandırılan bu durum, etkilenen omurların öne doğru kırılarak bir kamburluk oluşturmasıyla ortaya çıkar.

sağlık müzesi'ne göre nil vadisi'nde tüberkülozun tarihi 5.500 yıl öncesine kadar uzanmaktadır: 3.500 yıl öncesine ait mumyalar karakteristik lezyonları taşımakta, papirüsler durumu anımsatan semptomları detaylandırmakta ve hiyeroglif yazıtlar muhtemelen pott hastalığı olan insanları göstermektedir. tüberküloz o kadar yaygındı ki, halk arasında önemli bir ölüm nedeni olabilirdi.

eski mısır'ın belki de en ünlü tüberküloz kurbanı irtyersenu adlı bir kadındır. proceedings of the royal society b: biological sciences dergisinde yayınlanan bir makalede 50 yaşında olduğu ve m.ö. 600 yıllarında öldüğü belirtiliyor. doktorların otopsi yapmasına yetecek kadar sağlam olan cesedi, tüberküloza neden olan bakterilerle delik deşik halde bulundu. öldüğü sırada başka hastalıklardan muzdarip olsa da, tıbbi ekip bu hastalığın ölümüne en büyük katkıyı yaptığından emin.

kanser

kanserin tarihi o kadar eskiye dayanıyor. bbc'de yayınlanan bir makalede, 120.000 yıl öncesine ait bir neandertal kaburgasının kemik tümörünün belirtilerini taşıdığı anlatılmaktadır. aslında cancer.org'a göre, bu durum eski mısır literatüründe kanıtlanmış en eski hastalıklardan biridir; kayıtlardaki tanımı m.ö. 3000 yılına, medeniyetin kuruluşundan sadece bir yüzyıl sonrasına tarihlenmektedir. bu da kanserin nil vadisi'ndeki insanları neredeyse en başından beri takip ettiği anlamına geliyor.

eski mısırlılar (ve o dönemde dünyadaki diğer herkes) için kanser yavaş, acılı ve uzun süreli bir ölüm anlamına geliyordu. tek umut ışığı, çoğu insanın genç yaşta öldüğü bir çağda, genellikle yaşlıların hastalığı olan kanserin gelişmek için zamanı olmamasıydı. ancak bu mutlak bir durum olmaktan çok uzaktı: bilim sadece "m1" olarak bilinen eski bir mısırlı'nın olasılıkları yenerek 60 yaşına kadar yaşamayı başardığını, ancak bu onuru pahalıya ödediğini söylüyor. 2,250 yıl önce yaşayan m1, prostat kanserinden öldü.

tularemia

m.ö. 1715 yılında bir salgın mısır'ı harap etti, ancak uzmanlar hastalığın ne olduğundan emin değildi. national geographic, hıyarcıklı vebanın erken bir formunu öne sürdü, ancak tifüs ve tifo sendromu da adaydı. şimdi tıp bilimi bunun tularemi adı verilen ve az tartışılan bir bakteriyel enfeksiyon olduğundan şüpheleniyor. ne yazık ki o zamanki hastalar ve şimdiki epidemiyologlar için hastalık aynı anda hem hıyarcıklı veba, hem tifüs, hem de tifo olarak ortaya çıkabiliyor.

medical hypothesis tarafından yayınlanan bir makaleye göre, kayıtlar hastalığın ilk olarak nil deltasındaki avaris limanında ortaya çıktığını ve mısırlıları kırıp geçirdiğini, ancak şehir surlarının dışında sürülerini otlatan ibrani nüfusunu etkilemediğini göstermektedir. tavşan humması olarak da bilinen tularemi, keneler, geyik sinekleri ve enfekte hayvanlar yoluyla yayılır - bu da sürü güden ibranilerin her gün karşılaştığı bir durumdur. bu önemli bir noktadır çünkü tıbbi hipotez çalışması ibranilerin uzun süredir hayvanları aracılığıyla tulareminin avirulent türlerine maruz kaldıklarını ve bu düşük seviyeli enfeksiyonların daha virülan versiyonu ortaya çıktığında hazır bir bağışıklık yarattığını öne sürmektedir. avaris'in şehir sakinleri böyle bir korumaya sahip değildi ve mısır'ın geri kalanı gibi hızla yenik düştüler.

m.ö. 1715 salgınının ölü sayısı bilinmiyor, ancak sadece 2 milyon nüfuslu bir ülke için sonuçları sarsıcıydı. orta krallık'ın altın çağı çöktü, çalkantılı ikinci ara dönem başladı ve mısır parçalandı.

parazitik anemi

eski mısırlılar aneminin belirli bir hastalık olduğunun farkındaydılar; aslında bu durumun bir diğer adı da mısır klorozudur. mayo clinic tarafından tanımlandığı üzere, herhangi bir tür anemi, kanda yeterli miktarda sağlıklı kırmızı kan hücresi bulunmadığında ortaya çıkar; bu hücreler vücudun oksijen dağıttığı ortamdır. bu durum, bir kişinin dışkı birikimi yoluyla enfekte olmuş toprakta çıplak ayakla yürümesiyle yayılan bir bağırsak paraziti olan kancalı kurtlardan kaynaklanabilir. larvalar daha sonra beslenmek için ince bağırsağa tutunmadan önce deride oyuk açar. nüfusun büyük bir kısmının tarımda çalıştığı ve tarlaların bazen dışkı ile sürüldüğü eski mısır, başlıca hedeflerden biri olabilirdi.

bununla birlikte, anemi tek başına nadiren öldürür, ancak vücudu kemiklere kadar ciddi şekilde zayıflatabilir ve diğer koşulları daha da kötüleştirebilir. livescience'a göre, meritamum adı verilen mumyalanmış bir kadın başı, kafatasının aşırı derecede gözenekli olduğunu gösteriyor ki bu da şiddetli aneminin habercisi. ayrıca diş apsesi de vardı ve bu iki durum muhtemelen kadını uyuşuk, solgun ve sürekli acı içinde bırakıyordu. vücudun geri kalanı olmadan meritamun'u neyin öldürdüğü belli değil, ancak sadece kafatası bile vücudunun çok fazla enfeksiyon nedeniyle pes etmiş olabileceğini gösteriyor.

m.ö. 1550 civarına tarihlenen ebers papirüsü, tıp uzmanlarının kancalı kurt enfeksiyonlarının tanımları olarak kabul ettiği şeyleri içeriyor.

ateroskleroz

antik mısır mumyalarının tıkalı atardamarları bir ipucuysa, nil vadisi'nin insanları yiyip içiyor ve ellerinden geldiğince uzun süre hayatı dolu dolu yaşıyorlardı.

abc'nin haberine göre, uzmanlar ne kadar çok eski mısırlının bir tür kardiyovasküler hastalıktan muzdarip olduğunu görünce şaşkına dönmüştür; kahire'deki mısır ulusal eski eserler müzesi'nde bulunan 22 mumya üzerinde yapılan bir testte, 10 tanesinin kalbinde rahatsızlık olduğu görülmüştür. başka çalışmalar da aynı şeyi söylüyor: ulusal sağlık enstitüleri tarafından yayınlanan bir makaleye göre 52 mumyadan 20'sinde bir tür kardiyovasküler rahatsızlık vardı; bir diğeri ise m.ö. 1203 yılında ölen firavun merenptah'ta ateroskleroz olduğunu belirtiyor ve kontrol grubundaki 16 mumyadan dokuzunda benzer bir rahatsızlık olduğunu ekliyor. eğer bu örnekler popülasyonu temsil ediyorsa, eski mısır nüfusunun neredeyse yarısının atardamar sertleşmesine sahip olduğu tahmin edilebilir.

kaynak: grunge.com