Paha Biçilemez Zeus Sunağı, Bergama'dan Almanya'ya Nasıl Götürüldü?

Pergamon Antik Kenti'nde olması gerekirken, Berlin'deki Bergama Müzesi'nde sergilenen Zeus Sunağı'nın Türkiye'den özel izinlerle götürülüşünün hikayesi.
Paha Biçilemez Zeus Sunağı, Bergama'dan Almanya'ya Nasıl Götürüldü?

günümüzde temellerinin pergamon antik kenti'nde, aslının ise berlin'de pergamon müzesi'nde bulunduğu sunaktır zeus sunağı. topraklarımızda sunaktan geriye sadece birkaç basamak kalmıştır. sunak "şeytanın tahtı" olarak da adlandırılmaktadır. bunun nedeni ise aziz yuhanna'nın vahiy kitabı'nda geçen kısa bir anlatıdır. yedi kilise için yedi mektup yazılır ve şeytanın tahtı'nın pergamon'da olduğundan bahsedilir.

Zeus Sunağı'ndan geriye kalanlar

zeus sunağı'nın keşfedilmesi ise alman inşaat mühendisi carl humann tarafından gerçekleştirilmiştir. humann 1865'lerde topraklarımıza gelmiştir. bergama - dikili karayolunun yapımında görev almıştır. humann sadece bir mühendis değil, arkeolojiye de oldukça meraklıydı. karayolu için taşa ihtiyacı olmuştur ve humann bergama'ya yönlendirilmiştir. bu bölgeye gelen humann neredeyse tüm enerjisini zeus sunağı'nı bulmaya adamıştır. yaptığı araştırmalarda sunağın burada olduğunu çok iyi biliyordu ve vahiy kitabı'nda yer alan şeytan tahtı'nı bulmak için çabalamıştır. zaman içerisinde bölgede yaşayan insanlardan bölgedeki kalıntılar hakkında bilgi toplamıştır. humann, bergama akropolisi'ni gezerken, tesadüfen birkaç friz parçası bulmuş ve birkaç deneme kazısı yapmıştır. gördükleri karşısında çok heyecanlanan humann bölgede bir ev kiralamıştır. humann yaptığı kazılarda bulduklarını prusya müzeler müdürü alexander conze'ye bildirmiştir. conze, humann'ın gönderdiklerini görünce bunların paha biçilemez olduğunu dile getirmiştir. o dönem avrupa'daki başkentlerin geniş eski eserler koleksiyonlarının yanı sıra batılı olmayan sanat eserleri koleksiyonlarını da oluşturma yarışı söz konusuydu ve bu yarışta almanya, londra’da ki british museum ve paris’te ki louvre museum gibi büyük müzelerin gerisinde kalmak istemiyorlardı. bu doğrultuda zeus sunağı onlar için oldukça değerliydi ve ne olursa olsun kendi topraklarına götürmek istiyorlardı.


humann bir yandan kaçak yaptığı kazılardan korkarken bir yandan da akropolis ve çevresinde bulduğu pek çok eseri çoktan almanya'ya göndermişti bile. osmanlı devleti'nden alınan izin doğrultusunda resmi kazıların başlama tarihi ise ancak 1878 olmuştur.

osmanlı devleti, resmi kazılara başlamadan önce kazı ekibine bergama’nın devlet arazisi olduğu ve kazı izninin üçte bir yasasına göre yürütüleceğini bildirmiştir. 1874 nizamnamesi’ne göre; bulunan eserlerin 1/3’ü müze-yi hümayun’a, 1/3’ü arazi sahibine, 1/3’ü ise hafriyat sahibine aittir. bu doğrultuda humann, conze ile birlikte ilk resmi kazısına akropol’de ufak sondajlar yaparak başlamıştır. kazılarda humann, pergoman etrafındaki devletlere ait 39 kabartma bulmuştur. bunlara ek olarak 800 civarı değişik eser, telephos serisinden 4 kabartma, 10 heykel, 30 yazıt ve çeşitli mimari parçaları gün yüzüne çıkarmıştır. ilk sevkiyat miktarı 462 kasa ve yaklaşık 350 ton ağırlığındadır.


hatta bir gün öyle bir sevkiyat gerçekleştirilmiş ki kervanın uzunluğu bölgede yaşayanlarda büyük bir tedirginlik yaratmış. halk ayağa kalkmış ve kervanın önünü kesmiş. sultan'a haber verilmiş ancak istanbul'dan gelen bir paşa yaptığı incelemede " bunlar altın değilmiş, taşmış." diyerek sevkiyatın gerçekleşmesine engel olanları bölgeden uzaklaştırmıştır. bölge halkı toprağına, geçmişine, değerlerine sahip çıkarken, devlet bir an bile tereddüt etmeden bütün değerlerimizi göz göre göre başka topraklara teslim etmiştir.


humann, yaptığı kazılar sonucunda zeus sunağı'nın çevresini süsleyen duvardaki savaş tasvirlerinin orijinal planın da 113 metre genişliğinde ve 2.30 metre yüksekliğinde olduğunu göz önünde bulundurduğunda bu anıtsal frizin yaklaşık 3/5’ini berlin’e götürdüğünü fark etmiştir. ancak almanya zeus sunağı'nın tamamını topraklarına götürmek istemektedir. bu sırada kazı için verilen izin süresi dolmak üzeredir. ancak 4 ay daha kazı çalışmaları için izin alınmıştır. geri kalan parçaların gönderilmesi için osmanlı devleti'nin tüm hissesini almak isteyen almanya 20.000 frank teklif etmiştir. ancak osmanlı devleti kendi hissesine düşen payın 20.000 frank fazlası olduğunu belirterek kabul etmemiştir. ancak almanya bu işin peşini bırakmamıştır. bunun üzerine osmanlı devleti siyasi ilişkilerin bozulacağından endişe ederek almanya'ya imtiyaz tanımış ve hissesini 19 ağustos 1879 tarihinde çıkardığı bir ferman ile vermiştir. ii. abdülhamid, fermanda çıkarılan iznin “müsaade-i mahsusa” yani özel bir izin olduğunun açıkça vurgulanmasını istemiştir. bu durumda almanlar zeus sunağı kazılarında çıkan eserlerin ilk kısmının tamamını almış olmuşlardır. 1 eylül’de tüm athena ve zeus sunağı’nın taş blokları dikili’de gemilere yüklenmiştir. humann’ın anlattıklarına göre aralıklarla 6 eylül 1879 - 3 haziran 1880’e kadar dikili limanı’na yanaşan “loreley” adlı gemiye zeus sunağı’nın yanı sıra traianus tapınağı’ndan parçalar, bir servet dolusu mimari eser, augusteum ile gymnasium’u çevreleyen ne varsa sandıklara yüklenerek götürülmüştür. kazıların asıl odağı zeus sunağı iken sunak etrafındaki pek çok yapıda almanlar tarafından kazılara dahil edilmiştir.


1881 yılında osman hamdi bey, müze-yi hümayun müdürü olmuştur ve ardından eski eserlerin yurt dışına kaçırılmaya devam ettiğini fark etmiştir. osman hamdi bey, eserlerin yurt dışına kaçırılmasını önlemek adına yeni bir nizamname yayınlanmasını istemiştir. 1883 yılında yayımlanan âsar-ı atika nizamnamesi, diğer nizamnamelere göre oldukça sert nitelikte olmuştur. osmanlı topraklarında kazı yapmak isteyenlere bulacakları eserin yalnız birer kopyasının verilmesi, asıllarının müze-i hümayun’a gönderilmesi şartı koşulmuştur. ancak giden parçalardan kaybolan eserler olursa onların yerine yenilerinin verilmesi şeklinde bir ibare de yer almaktadır. bu noktada osman hamdi bey görevi boyunca bu maddeye bağlı kalınarak pek çok eserin gitmesine de izin vermiştir.

tüm olayların ardından carl humann 1896'da ölür ve izmir'de gömülür. aradan yıllar geçtikten sonra 1967'de izmir'den sunağın güneyine yeniden defnedilmiştir.

zeus sunağı'nın topraklarımızdan nasıl gittiğini anlattıktan sonra frizleri ve zeus sunağı'nın yapıldığı dönemden bahsetmek gerekirse

sunak; attalos hanedanı tarafından mö 2. yüzyılda yaptırılmış anıtsal dinsel bir yapıdır. ıı. eumenes döneminde yapılmış olup bu yeni şehrin en önemli anıtı olmuştur ve kilometrelerce öteden dahi görülebilecek ihtişamdadır. en önemli özelliği, sunağın yalnızca bir tapınağın parçası olmayıp, eski klasik mimari unsurların yeni helenistik unsurlarla birleştirildiği başlı başına bir anıt olmasıdır. sunağın inşası yaklaşık yirmi yıl sürmüştür.

sunağın dış duvarları gigantomakhia olarak bilinen gigantlar ile zeus’un başını çektiği olimpos tanrıları arasındaki savaşı gösteren yüksek kabartmalı bir frizle süslenmektedir.

frizleri daha yakından incelemek gerekirse;

doğu frizi: tanrıça athena, dev alkyoneos'u asi dalgalı saçlarından yakalar. alkyoneos'un sağ kolu athena'nın ön kolunu boş yere kavramaktadır. alkyoneos'u athena'nın yılanlarından biri çoktan ısırmıştır bile. ge ise dizlerinin üzerine çökerek yalvarmaktadır. zafer tanrıçası nike ise alkyoneos'un kaderini mühürleyerek athena'yı taçlandırmak için çoktan havalanmıştır.


doğu frizinin ortası : burada tüm kontrol zeus'tadır. tam tamına 3 dev ile savaşmaktadır. sağ üst köşede zeus'un sembollerinden biri olan kartal yaşlı bir devi hedef almıştır. kartal o devi oyalarken diğer köşede zeus, ayaklarının altındaki devi bir diğer sembolü olan şimşek ile yaralamıştır. (frizde meşale gibi görünse de bu yunanlıların zeus'un şimşeklerini temsil etme biçimidir.)


doğu frizi artemis : devlerin acıları burada oldukça detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir. sakallı ve yılan ayaklı bir dev, tanrıça artemis'in ayakları önünde kıvranmaktadır. artemis'in köpeği ise düşmanını ensesinden ısırmaktadır. dev kendini kurtarma çabasında köpeğin gözlerine ellerini sokmaktadır.


merdivenlerde ve sunağın yanlarında : bu bölümde soldan sağa, suyla ilişkili figürler yer almaktadır. nereus ve doris, oceanos ve tethys'in bir parçası. devlerin ise sağ dizi merdivenlere çökmüş halde tasvirlenmiştir. basamaklardan taşan kabartmalar basamaklarda adım adım ilerleyen herkesi olayın içine çekiyormuş hissi uyandırmaktadır. bu kaosa dahil ediliyorsunuz veya davet ediliyorsunuz.


telephos frizi : bu frizde, levhaların üzerinde ayrı ayrı sahneler ile devam eden bir anlatım ile, kentin efsanevi kurucusu telephos’un hayatı konu edinilmiştir.telephos, troia savaşlarının yapıldığı çağda yaşamış bir kahramandır ve herakles’in oğludur. telephos frizi’nde dikkati çeken en önemli şey, savaşın tek bir anının anlatıldığı büyük friz’den farklı olarak, kabartmalarda art arda gelen sahneler ile bir hayat hikayesinin anlatılmasıdır. hikayenin farklı zaman ve mekanda geçtiğini vurgulamak için ise arka planda farklı doğa manzaralı yer almaktadır.


frizin başlangıcında telephos’un annesi, auge’nin kaderi betimlenmiştir. auge, krallık sarayından gelecek belalardan kurtulmak için bir sandal içinde denize salıverilir. keder içindeki auge, kayaların başında iki hizmetçisiyle otururken dört kişi de sandalı hazırlamakla meşguldür.


kaynaklar123456789