Patek Philippe Nasıl Dünyanın En Pahalı Saatlerini Satabiliyor?

Saat dünyasında yeri diğerlerinden çok başka bir noktada olan Patek Philippe, bunu neye borçlu?
Patek Philippe Nasıl Dünyanın En Pahalı Saatlerini Satabiliyor?

bildiğiniz üzere, isviçreli saat üreticisi şirket audemars piguet 1972 yılında royal oak modelini tanıttı ve yüksek saatçiliğin bugüne kadar ürettiği en karakteristik modeli lanse etti. asya'dan gelen quartz saatler piyasadaki mekanik saatlerin tahtını sarsacak mı sorunu ortada dolanırken audemars piguet, mekanik saat üreticilerinin kaderini değiştirdi ve bugün hala faal kalmalarını sağladı. 

Royal Oak

peki audemars piguet ne yaptı? 70’lerde quartz saatler makul fiyatları ve çeşitliliğiyle piyasayı avucunun içine alırken royal oak modeli yüksek saatçiliğin gerçekte ne olduğunu bütün herkesin suratına çarptı. gerald genta denen adam (bu ismi bilenler unutmaz ama ilk kez duyanlar dikkat kesilsin çünkü yazının ilerleyen bölümünde patek philippe’e geçiş noktamız gerald genta olacak) royal oak’un tasarımcısıydı, çelik ve sekizgen bir kasa tasarladı, içine de mavi ve üzerinde dörtgen figürler olan (ki buna tapisserie deseni denir) bir kadran yerleştirdi. ardından bu basit ve sade tasarımı tam quartz’ların egemenliğinin geliştiği bir dönemde çok yüksek fiyattan satmaya başladı, üstelik bu saat altına oranla değersiz sayılabilecek çelik bir kasaya sahipti. ilk başlarda satışlar istenildiği gibi olmadı fakat italya pazarı royal oak’u bir anda ünlü ederek hem audemars piguet’yi hem de yüksek saatçiliği kurtardı. 


royal oak’tan sonra spor-çelik diye bir kavram literatüre yerleşti, vacheron constantin 222, girard-perregaux laureato ve patek philippe nautilus spor-çelik teriminin devamı niteliğindeki modeller oldu. ancak bunlar arasında nautilus farklıydı ve bunun sebebi de patek philippe oluşuydu. 

Nautilus

şimdi de size yine az bilinen bir yüksek saatçilik sırrını veriyorum: royal oak’u bir gecede tasarlayan gerald genta’nın nautilus’u tasarlaması daha da kısa sürdü. 1975 yılında gerçekleşen basel fuarı öncesinde (bugün patek philippe, rolex, omega gibi markaların yeni modellerini tanıttığı baselworld o dönemlerde basel fuarı olarak biliniyordu) gerald genta tesadüf eseri patek philippe yöneticileri ile aynı otelde konaklıyordu. genta, fuar öncesinde otelin restoranında tek başına kahvaltısını yaparken gözü patek philippe yöneticilerinin kahvaltı yaptığı masaya takıldı, o anda garsona seslenerek bir peçete istedi ve o meşhur nautilus modelini cebinden çıkardığı kalemle peçetenin üzerine ilk kez çizdi. tek gecede tasarlanan royal oak ve yaklaşık 10 dakikada bir peçete üzerine çizilen nautilus! 


ertesi yıl yani 1976’da ise nautilus, basel fuarında tanıtıldı. genta, tarihin gördüğü en büyük tasarımcılardan biriydi. bu noktada bana patek philippe’in imajından bahsedecektin, ne oldu diyebilirsiniz; hemen anlatayım: genta verdiği röportajda o anı şöyle anlatmıştı “nautilus sıradan ya da bana ait bir tasarım değil; o, patek yöneticilerinin yani patek philippe’in gerçek yüzü.” nautilus’a dikkatle bakarsanız saatin muadillerinden kolayca ayrıldığını görebilirsiniz.

tasarımın üzerinden amiyane tabirle bir zarafet akıyor; ne royal oak kadar agresif ve sportif, ne 222 kadar klasik ne de laureato kadar basit. gemi lombozlarından esinle dizayn edilen kasa ve yatay mavi çizgili kadran kendine has bir havaya sahip, sanki patek philippe yazısını kadrana yerleştirmeye gerek bile yok. 


işte patek’in imajı burada ortaya çıkıyor. patek philippe’i magnum opus olarak düşünün, yaratılan en güzel şey gibi algılayın onu. marka böyle hissetmeniz konusunda size zaten yardımcı oluyor. zarafet patek philippe’in en büyük değeri. zarafeti satın alamazsınız; doğuştan sahipsinizdir ya da değilsinizdir, tüm olay bu. 


patek, yüksek saatçilikte kutsal kase kadar değerli bir marka ve yeri diğerlerinin çok çok ötesinde. o yüzden de kendine istediği değeri biçebiliyor. kutsal kaseyi elinde bulunduran kişinin ona nasıl bir fiyat biçeceğini tahmin edebiliyor musunuz?