Polisiye Edebiyatın Prensi Jean-Christophe Grange'ın Klasik Özellikleri

Fransız yazar Jean-Christophe Grange, polisiye türünde çağdaşı yazarlardan belirgin biçimde ayrılıyor. Romanlarının klasik özellikleri ve neden farklı bir yazar olduğuna dair görüşleri derledik.
Polisiye Edebiyatın Prensi Jean-Christophe Grange'ın Klasik Özellikleri


Romanlarının klasik özellikleri

1) grange'ın her kitabını leyleklerin uçuşu veya kızıl nehirler zannetmeyin. her kitabında katıksız aksiyon arıyorsanız bulamayabilirsiniz. bazı kitapları vardır, 60 sayfa boyunca birisi gebertilsin de adrenalin olsun diye beklediğiniz de olur.

2) kitaplarında bir allahın kurbanı adam gibi usturupluca öldürülmez...
"kurbanın gözleri oyulmuş, midesine 12 farklı tür böcek yerleştirilmişti"
"katil, kurbanının vücudundaki 1312 adet kesik yarasını adeta bir sanatçı gibi işlemişti"
"katil, kurbanlarını öldürmeden önce 3 gün çamaşır suyunda bekletiyordu"

bu böyle gider... birisi de gitsin kafasına iki tane sıksın birisinin değil mi? yok. tüm katiller illa bir triplerde olur.

3) her cinayet illa bir ritüeldir, böyle sapıklığına adam vuran kesen yoktur. cinayet illa bir ayin/ibadet hededir, saçma sapan bir şey denyo bir katil için kutsaldır. yok çocuklar sesleri kalınlaşmadan önce kutsaldır, çünkü ergenlikle kirlenmemiştir... yok insanın vücudu kutsaldır onu kirleten kandır.vs. yok katil kurbanlarının çükünü keserek onları günahlarından arındırıyordu falan. böyle benzer bir yığın zırva, hikayeyi mistik kılar.

4) saçma sapan bir konu hakkında ana karaktere dehşetengiz bilgiler verecek birileri hemen, dakikalar içerisinde bulunur. 45 yıl önce gerçekleşmiş bir trafik kazası sırasında sokaktan geçen bir adamla ilgili araştırma yaptığınızda bu adamı tanımakla kalmayıp hakkında doktora tezi verecek kadar şey bilen birileri mutlaka bulunur.

5) 45 yıl mı demiştik? ana kural: hiçbir grange kitabı sadece günümüze bağımlı değildir. olaylar olguların sonuçları şeklinde cereyan eder. misal 1960 yılında genç birisiyken kazıkladığınız bi adamın çocuğu o kadar yıl yemez içmez sizden intikam almaya and içip hayatını buna göre şekillendirir... sonra bir gün aniden öldürülüverirsiniz. gelsin de polis çıksın işin içinden şimdi.

6) bu adamın kitaplarını travel guide niyetine okuyabilirsiniz. bir gerilim veya polisiye romanı için alışılmadık mekan/yer betimlemeleri dikkat çeker. sayesinde afrika, alpler, bilimum fransa köy kasabasını gezmiş kadar olduk.

7) eğer roman ana karakteri polisse, bu polis illa ki hayatını saçma sapan seri cinayetleri çözmeye adamıştır. bu herifler yemez, içmez, uyumaz, sıçmaz. birileri seri katil olsun da biz de peşinde harap olalım diye beklerler. zaten bunların berbat bir özel hayatları vardır. karakteri okurken gözünüzün önünde pis sakalıyla ortalıkta leş gibi gezen bir jean reno hemen canlanıverir...

bu maddeler böyle gider... şimdi böyle ukala ukala yazdık grange'nin kitapları şöyledir böyledir... peki bu adamın çok kaliteli romanlar yazdığı gerçeğini değiştirir mi? bence asla. grangé bir polisiye / gerilim romanından beklenebileceklerin fazlasını da size veriyor. dümdüz amerikan filmi aksiyonu bekliyorsanız grangé yerine gidip harlan coben falan okuyun. ancak akıcı bir şekilde biraz genel kültür serpintileriyle insanı sıkmayan bir polisiye gerilim romanı okumak istiyorsanız bence grangé günümüzün en iyilerinden.

Grange'ın başkahramanları

grange, kitaplarında sadece nikotin ve kafein ile beslenen başkahramanlara yer verir. başına zilyon tane dert açan, sürekli kaçan, kovalanan, şehirden şehire, ülkeden ülkeye seyyah misali gezen bu başkahramanlar kitap boyunca neredeyse hiç yemek yemez, yiyemez; mütamediyen kahve içer ya da sigaraları peşi sıra söndürürler. oldu ki başkahraman yemek bulunan bir ortama mı denk geldi, grange hemen önlemini alır ve olayı "falanca yemek yiyordu bana da bir şeyler yemem için ısrar etti, reddettim ve bir kahve söyledim" ya da "falanca kahvaltı ediyordu bana da teklif etti, ben bir sigara yakmayı tercih ettim" gibi cümlelerle örtbas eder. hiçbir koşul altında kırıp dizini hatta onu da geçtim ayaküstü iki lokma atıştıramayan talihsiz başkahraman, kitap boyunca dimdik ayaktadır ve şüphesizki her düelloda üstün taraftır.

Grange'ı farklı yapan şey nedir?

grange, kitaplarının müdahil sayıldığı polisiye - gerilim ve macera türlerinde şimdiye kadar okuduğum açık ara en iyi yazar. tüm kitaplarını okudum ve şunu kesin olarak söyleyebilirim ki bu adam bir deha. tam anlamıyla hayranlık duyabileceğim cinsten, yeni kitaplarıyla beni heyecanlandırabilen ve kalbimin küt küt atmasını sağlayabilen tek adam. sebepleri var tabii, sıralamazsak olmaz.

grangé ilk başta tamamen farklı bir yolu benimsemiş bir yazar. bunu özellikle son birkaç kitapta daha rahat anlayabiliyoruz. oldukça klasik bir şekilde ilerleyen polisiye romanlardan çok farklı bir polisiye grangé'nin yaptığı. nasıl mı? diğer tanınmış günümüz polisiye yazarlarından tess gerritsen, maxime chattam, craig russell ya da ruth rendell'ı ele alalım. bu yazarların kitapları hep aynı taslakta gider. bir cinayet işlenir. muhtemelen bu cinayet farklı bir mizansene sahip olduğu için dikkat çeker. sonra ünlü polis ve ekibi soruşturmaya atanır. olaylar gelişir, en sonunda bir şekilde katil bulunur. bu tip hikayelerin zeka ve yaratıcılık gerektiren tek tarafı katilin umulmadık birisi olmasını sağlamaktır. son zamanlarda tess gerritsen ve craig russell kitabın başında falan katilin ağzından bölümler yazarak işi bi kovalamacaya ya da gizemli bir şekle dönüştürmeye çalışıyorlar ama bu, grangé'nin birazdan anlatacağım muhteşemliğine yetişmek için kesinlikle yeterli değil. 40 fırın ekmek yemeleri lazım.

grangé, kesinlikle okuyucuya bir polisiye hikaye sunma amacıyla yazmıyor. okuyucuyu düşündürmeyi, onunla oyunlar oynamayı, şüphelendirmeyi, okuyucu kitaba ara verdiğinde kafasının bir yerinde öyküdeki soruların cevabını aramasını istiyor. bunu yapmak için de öyle farklı şeyler deniyor ki, işte sizi ona hayran bırakan da bu. mesela, biraz önce saydığım günümüzün tanınmış polisiye-gerilim yazarlarının tamamı, kitaplarında tek bir karakter kullanır ve bu karakter cinayeti çözer. gerritsen'ın rizzoli ve isles'ı ya da russell'ın jan fabel'i her seferinde aynı ekiple aynı şekilde cinayeti çözmeye girişirler. ama grangé farklıdır, tekrara düşmemek için her kitapta bambaşka psikolojik yapılandırmalarla bambaşka karakterler yaratır. burada psikolojik sözcüğü anahtar kelime, grangé için psikoloji kesinlikle vazgeçilmez bir öğe kitaplarında. kişiliklerinin tam bilincinde olmayan karakterler, geçmişiyle yüzleşmek zorunda olan ama bunu beceremeyen karakterler, ve daha nicesi. dili inanılmaz derecede güzel kullanma becerisi -gerçi bunda çevirmenin de payı var ama- kitaplarındaki dozajı muhteşem ayarlanmış gerilim ve kasvet, her sayfada yeni bir şey öğrendiğiniz inanılmaz kültür öğeleriyle süslenmiş hikayeler... bütün bunları inanılmaz bir bağlamda yine inanılmaz bir olay örgüsüyle birleştirip üzerine bir de dünyanın bambaşka ülkelerinin bambaşka yakın tarihleriyle ve mitolojiyle de harmanlayınca grangé bu işin devrilmez kralı olup çıkıyor dostlarım.

bu adam feci derecede gizemli ve garip şekilde beni kendisine takıntılı hale getirmiş biri. bilmiyorum, abartıyor da olabilirim ama şu son kitabı le passager'ın her sayfasında içim kıpır kıpır. yazdığı her satırı okurken içimde aynı heyecan var, sürekli bir gün görebilirsem ne yaparım diye düşünüyorum. kitaplarına en çok ilginin gösterildiği ülkede yaşadığım için fazlasıyla şanslı sayılırım, bakalım olaylar nasıl gelişecek.

şu kesin ki, jean-christophe grangé benim için sadece bir polisiye-gerilim-macera kitabı yazarı değil, bunun ötesinde içten içe farklı bir hayranlık beslediğim ve görüp iki kelime muhabbet etmeden ölmek istemediğim biri.

Görsel: patikakitabeviartvin@Instagram

Dan Brown ile kıyaslanmasına dair

halen ısrarla "the renowned author of the da vinci code, dan brown" ile karşılaştırma gereği duyan insanlara son kitabı kaiken'in ilk 40 sayfasını bir okumalarını önerdiğim yazar.

dan brown bu psikolojik betimlemelerin hangilerini aktarabilmiş daha önce ey dostlar? o muhteşem dan brown kaç defa sizi kahramanın psikolojik dünyası içine alıp oturtmuş? hangi kitabında bir olivier passan, bir mathias freire, bir jacques reverdi, bir louis antioche yaratmış dan brown?

ısrarla ve üzerine bastıra bastıra söylüyorum; dan brown, günümüz dünya gençliğinin az buçuk marjinal olma kaygısından faydalanıp hristiyanlık tarihini sikko karakteri robert langdon'la harmanlayan ve sonra da ortalama herhangi bir zekanın oluşturabileceği bir kurguya bunu oturtan, ve bunu sadece 2-3 yılda bir becerebilen bir yazardır.

jean-christophe grangé'yi böyle bir tanıma sokmak şu an için pek mümkün değil, lütfen okuyun. sadece şunu söyleyebilirim ki, her satırını didik ettiğim kitaplarından her sene bir tane yazıyor.

şimdi ben bu yazıyı neden yazdım? çünkü memleketimde arka arkaya çıkan dan brown ve grangé kitaplarının ikisi de bestseller oluyor. bu iki bestseller arasında bir karşılaştırma almış başını gidiyor, ve ben bu noktada bir şeyden çok şikayetçiyim: grangé'nin kitaplarını sırf "ayy çok güzel kurgu, çok gerildim, çok sürükleyici elimden bırakamadım iki günde bitirdim" demek için almasın insanlar. bu adam bestseller oluyor olabilir, -bence olmamalı- ama bestseller olmasının sebebi genel kanının aksine ucuz gerilim değil. emin olun bu adamın kitaplarında çok daha fazlası var, satır aralarında oturup incelenesi ve üzerine uzun uzun düşünülesi çok fazla şey var. yoksa ben niye inferno'yu üç günde bitirmeme rağmen kaiken'in üç günde sadece altmışıncı sayfasına geliyorum?

Dan Brown Tarzı Kitap Yazma Rehberi

Murakami Romanlarındaki Ana Karakterlerin Hiçbir Kitapta Değişmeyen Klasik Özellikleri