Pop Müzik, 21. Yüzyılın Halk Müziği Olabilir mi?

Günümüz pop müziği ve halk müziği arasında köprü kurarak akıl yürüten düşündürücü bir metin, buyrun.
Pop Müzik, 21. Yüzyılın Halk Müziği Olabilir mi?
Ajda Pekkan

pop müzik 21. yüzyılın "halk müziği"dir.

böyle slogan laflara bayılırım. hoş melodili palavralara slogan denir biliyorsunuz. benim sloganım hepten palavra değil tabi, doğrunun payı yanlıştan çok. 21. yüzyılın halk müziği nedir? hangi halkın tabi; belçika olsun. israil de olur, uruguay da. nedir ablacım bunların halk müziği? 1970'e bir çizgi çizelim de günümüze yuvarlak 50 sene olsun. 50 senedir bu memleketlerde halk müziği olarak ne üretilmiş? şimdi siz google'a falan bakarken veya bu soruya bir cevap düşünürken bir de bilgi vereyim, cevaba katkısı olur belki; belçika'da halkın %98'i şehirde yaşıyor. oran israil'de %93, uruguay'da da %96.spotify chart veya youtube istatistikleri falan filan, dileyen doya doya baksın; dünya hip-hop, rap, pop ıvır-zıvır dinliyor. aralarında ne fark var tam anlayamıyorum. halk müziği ve sanat müziğini bir tarafa ayıralım, geri kalan müzik eskiden ikiye ayrılırdı. içinde gitar varsa rock veya pop deniyordu, gitar yoksa rap, hip-hop, disko falan oluyordu. şimdi rock ve pop arasındaki sınırlar da silikleşti. tümüne pop diyeceğim o yüzden. şu apaçık bir gerçek ki dünyanın ezici çoğunluğu son 40 yıldır pop dinliyor ve pop üretiyor. amerika'da 2020 yılında caz ve klasik müzik'in dinlenme payı %5'i geçmiyor. ikisinin toplamı. vay anasını, 17. popun payı neredeyse %90. üretilen müziklerin, albümlerin falan yüzde kaçı sanat müziğidir? binde bir bile değil. yerel müzik? o da aynı, sürünüyor. yani bunun sebepleri hakkında konuşabiliriz belki ama çok sıkıcı. hızlı şehirleşme, küreselleşme falan filan... benim bu yazıda anlatmak istediğim bu değil. bununla bir giriş yapmak istedim sadece. yani demiş oldum ki dünyanın ezici çoğunluğunun dinlediği ve ürettiği müzik pop. bu yüzden de ona 21.yüzyılın halk müziği dedim. bu da benim sloganımın doğru yüzü. öteki yüzü de var.

halk müziği ne anlatır?

• kötü geçen bir av macerası (

ben de gittim bir geyiğin avına

; "urganım kayada asılı kaldı / esbabım sandıkta basılı kaldı/ sılada nişanlım küsülü kaldı / siz gidin kardeşler kaldım kayada"),

• kısırlıktan yakınma (aktaş diye belediğim; "bebeksiz oldum divane / hep ağlarım yane yane / konya'da ulu mevlane / mevlam şu taşa bir can ver" ),

• at sevgisi (atım atım kıratım),

• göç (biter kırşehir'in gülleri biter),

• ekin biçme, hasat vesaire (burçak tarlası; "amanın da kızlar ne zorumuş burçak yolması / burçak tarlasında gelin olması")

• çekirge istilası (çekirgenin kanadı; "çekirgenin kanadı / nedir bunun inadı / kör olası çekirge / arpa buğday komadı"),

• hapishane hayatı (hapishane içinde ben kurdum postu),

• hastalık (ezim ezim eziliyor yüreğim veya hastane önünde incir ağacı)

• gurbet (evlerinin önü armut alanı),

• evlada yakılan ağıt (everek dağı)

• sevgiliye yakılan ağıt (denizin dibinde hatçam)

• nasihat (güzeller bezenmiş toya giderler; "düşmanlar oturmuş bize bakarlar gonca güller al yanağa takarlar sonra söyler başımıza kakarlar dodağın altında dil oynamasın" -gerçi bu türkünün ana konusu kıskançlık olabilir-),

• iktidara kafa tutma, yiğitlik, eşkiyalık ("alınmış abdestim aldırırlarsa / kılınmış namazım kıldırırlarsa / sizde şah diyeni öldürürlerse / ben de bu yayladan şaha giderim")

• askerlik, savaş, seferberlik vs. (çanakkale içinde aynalı çarşı)

• allah'a kafa tutma (“kıldan köprü yaratmışsın / varsın kullar geçsin deyü / hele biz şöyle duralım / yiğit isen geç a tanrı”

• ruhban sınıfa kafa tutma (ey zâhid şaraba eyle ihtiram)

• sevda, özlem, hasret, kız kaçırma, ihanet, düğün, bayram

vesaire vesaire...


yukarıdaki örnekler öyle istisna falan değiller

çekirge türküsü veya yangından bahseden türkü bir tane değil. ibadullah. ne kadar zengin bir konu çeşitliliği var değil mi? son 50 yılın pop müziğinin konusu şaşılacak ölçüde kısırdır; mutlu aşk, mutsuz aşk, seks arzusunun beyanı. hadi bir de protest şarkıları koyalım. bu kadar. bu konuların dışına çıkabilen pek az şarkı vardır. ahmet bey'in ceketi, namus belası, maden ocağının dibinde, kılıç balığının öyküsü, gülendam gibi şarkılar pop repertuvarının binde biridir ancak. hah, işte şimdi görüyoruz ki benim sloganda bir gedik var. eğer pop, 21. yüzyılın halk şarkısıysa niçin halkın gündelik rutinini veya sıradan gözüken dertlerini konu edinmiyor? bu soru bir iddia içeriyor. iddia şu; halk sanatı bir dünya tasavvuru değildir. halk sanatı dolaysızdır. konusu şimdidir. geçmişi veya geleceği işlemez. ağıtlarda geçmiş bir acıyı, kaybı yad eder ama burada konu geçmiş değildir. ağıt yakan kişi için zaman zaten orada durmuştur. derdi günü o olmuştur. yani mesela bora ayanoğlu'nun şarkısını (o yaz) düşünün;

"ne güzel geçmişti bütün bir yaz / başımda kavak yelleri esen o yaş / bense hanımeli kadar beyaz / çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz"

burada yad edilen şey geçmiş günlerin hoşluğudur. bu şarkının konusu geçmişin kendisidir. geçmişte yaşanan aşktan çok geçmişin kendisidir mesele. çünkü ne bir gücenme var (mesela barış manço'nun hatırlasana şarkısında "hani bana söz vermiştin" diyor), ne özlem var. sadece yad ediyor. "keşke yine senle beraber olsaydık değil" şarkının mesajı. aynı şekilde gelecek de yoktur.

fakat pop müziğinde yüz tane aksi örnek bulursun: "etrafımızı sarıverecek / bir boşluk ki asla bitmeyecek / her şey bir anda anlamsız gelecek / işte biz o gün tükeneceğiz."

oysa halk müziğinde veya edebiyatında zaman yoktur. sıradan insan için zaman akıp giden bir şeyden çok dönüp duran bir şeydir zaten. gelecek yoksa temenni de olmaz, temenni yoksa tasavvur da olmaz. pop ile halk müziğinin bir farkı da budur. lahburger gibi bir şarkı çıkmaz yani halk müziğinde. akrebin gözleri, yalnızlar rıhtımı felan, olmaz. dolaylı değildir çünkü. olabildiğine dolaysızdır halk sanatı.

demek ki, ya "pop müzik 21. yüzyılın "halk müziğidir" argümanı eksik ya da halkın yüzyıllardır inşa ettiği kültür günümüzde yok oluyor. bunun üzerine biraz yazmam gerekir. kültürün hammaddesi halkın dolaysız üretimidir. üst sınıf ise (yönetici kadro, ekabir vs.) bu hammaddeyi kullanarak, "tasarlayarak" sanatı oluşturur. halk ve ekabir arasında eskiden derin bir uçurum vardı. şimdi de uçurum var diyeceksiniz belki ama şimdiki olsa olsa derince bir çukur olabilir. carol delaney diye bir kadın var. 80'li yıllarda gelmiş tek başına orta anadolu'nun bir köyünde aylarca yaşamış. gözlemlerini yazmış. tohum ve toprak. kitabın adı bu. şaheser. zehir gibi akıllı bir kadın. hiç unutamadığım bir yer var kitapta:

"köyde yaşamaya başlamadan önce, türkiye'de geçirdiğim ilk kış boyunca, ankara'daki en büyük doğum hastanesi olan doğum evi'nde bazı gözlemler yapmış, köylü kadınların gördükleri muamele karşısında dehşete düşmüştüm. doktor ve hemşireler onları sanki hayvan gibi, konuşmaktan ve düşünmekten aciz, insan altı varlıklar olarak görüyorlardı. köylü kadınlar doğum masasına kendileri yatıyorlardı; giysileri üzerlerinde kalıyor, sadece şalvarlarını çıkarıyorlardı. doğum masaları yan yana dizilmişti, bütün kadınlar birbirlerini görebiliyor, duyabiliyorlardı. cinsel organları aşağılayıcı bir şekilde gelip geçen herkes tarafından görülebiliyordu. kadınlar birbirleriyle konuşuyorlardı ama doktor ve hemşireler onlarla mümkün olduğunca az iletişim kuruyorlardı; onlarla konuşmak yerine kendi aralarında konuşup şakalaşıyorlardı."

böyle bir şey şu an olabilir mi?

ciğerini sökerler adamın. şimdi kimse doktorun önünde el pençe divan durmaz, memura yaltaklanmaz, "ben cahilim" deyip pısmaz. arabesk müziğin etkisini kaybetmesi de bu yüzden. "yeter ulan bu edilgen muzdariplik" dediler artık. eskiden kafa tutmak mümkün değildi, sızlanmaktan keyif almaya bakıyorlardı. artık kafa tutabildikleri için arabesk "demode" oldu. halk veya kitleler görünür oldular yani. fakat üst sınıfa da terfi edemediler. ortada bir yerde kaldılar. hammaddeyi üretecek kimse kalmamış gibi duruyor. böylelikle pop müziği ne halk müziği olabiliyor tam anlamıyla ne de sanat müziğine evrilecek emareleri gösterebiliyor. bu yeni durumu tanımlayabilecek terimlerden şimdilik yoksunuz. yani mesela halk edebiyatını "realizm" başlığı altına koyarlar. romantik halk edebiyatı olur mu? olmaz. ne kadar tuhaf değil mi?

"canım esirgemem vallahi senden / götür sat pazara kölem var deyi" veya "elin elimde olsun / kapı kapı dilenek"

için biz romantik demiyoruz. neden? bu halk sanatıyla ilgili çok can alıcı bir nüanstır. romantik dediğin şeyin içinde abartı vardır. taşkın bir şeydir. mutedil romantik diye bir şey olamaz. peki halk sanatı niçin romantik olamıyormuş? çünkü halk sanatında anlatım her zaman dolaysızdır. olanı aktarır, fazlasını söylemez. hatta kimi zaman çok büyük felaketlerden, acılardan hayatın sıradan şeyleri gibi bahseder. "hayat bu işte" gibi. acısını yahut mutluluğunu şişirerek ifade etmesine niçin gerek olsun ki zaten? halk sanatı hiçbir zaman bir emtia olmamıştır. şan, şöhret, prestij, para vs. gibi şeylere dönüşebilen bir şey değildir çünkü. daha önceden defalarca kere yazmıştım, mükerrer okuyucular hatırlayacaktır; halk müziği/edebiyatı bir sanat değildir çünkü selefi ile yarış halinde değildir. neşet ertaş'ın babasını geçmek, yenilikçi eserler ortaya koymak gibi bir gayesi yoktu. bu yüzden halk müziği hantal, muhafazakar, klasik vesairedir. kültür böyledir zaten.


sanat ve ticaret ise hızlı, kaygan, sürekli değişen bir şeydir. dolayısıyla tezgaha koyacağı ürünlerin cilalı olmasını ister. niçin dolaysız, abartısız, süssüz olmak istesin ki? fakat işte pop müzik kültür ve sanat arasında öyle sıkıştı ki, ikisinden de kopuk. üst sınıfa öykünen "halk", hayatın gündelik "şeylerine" burun kıvırıyor. artık şarkılarında bunlardan bahsetmiyor. bunun topraktan, doğadan falan kopuk olmakla ilgisi yok. "artık çekirge istilası olmuyor ondan çekirgeyle ilgili şarkı yazılmıyor..." hadi canım sen de. o yoksa siber saldırı var, iflas var, kyk borcu var; sildirilemeyen dövme, hpv, müsilaj var. varoğlu var. sanat dünyevi olanla nadiren ilgilenir. veba yıllarca tüm avrupa'nın anasını ağlattı ama ben hiçbir operada, kantatta, liedde vebadan bahsedildiğini duymadım. kıtlıktan, kuraklıktan bahsedeni de rastlamadım. bunlar hayatın gündelik şeyleridir. sanatın konusu değildir. sanat aşk, tanrı, kahramanlık falan gibi şeylerle ilgilenir. pop müziğin konusunun bu kadar daralması da bu yüzden. mutlu aşk, mutsuz aşk, arzu beyanı ve nadiren iktidardan yakınma. bu kadar. hah ama burada bir sorun var işte. otantik ile egzotik arasındaki farktan bahsetmiştim geçen yazılardan birinde. yine oraya geleceğim. halk sanatı otantik'tir değil mi? ekşi sözlük'teki world music başlığında demiştim, "bu müzik otantik diye pazarlanan egzotik bir emtiadır" diye. tezgahta otantiklik olmaz çünkü. olsa olsa egzotik olur. fakat pop müzik bunu da beceremiyor. halk sanatında "otantik" olan ifadeler pop müziğinde avamın banal laflarına dönüşüyor. "kıblem sensin yüzüm sana döneyim" ile "tapıyorum sana ben, yalnız sen varsın içimde" bir mi? arzunun beyanı bile sakil pop'ta:

"sınırsız ol, yasaksız ol / seviş benimle, savaş benimle"
"sarı şekerim / hadi bize gidelim / bana şekerini ver”
"bandıra bandıra ye beni"
"köfte dudaklarını / hokka gibi ağzını / lokma lokma her yanını / öpsem yeniden"

vıcık vıcık. aynı duyguları halk sanatında olabildiğinde dolaysız, çıplak görürsün:

"girsem koynuna gömleksiz / uyanmasa sevsem sessiz / uyansa dese edepsiz /çekemem elim vallahi"
"ak göğsün arası zemzem pınarı içsem öldürürler içmesem öldüm"
"yüz yaşında ruhban görse gerdanının ağını / incili suya bırakır vaz gelir hacdan geçer"

gördünüz mü? pop müziğindeki o vıcık vıcık ifadeler nasıl da incelikli, otantik şeylere dönüştüler.

toparlayıp öyle bitireyim

pop müzik üreticileri, eleştiri standartları geleneksel müziğin klişeleri olan alıcının beklentisi ve hammadde eksikliği nedeniyle homojen, basmakalıp ürünler vermeye yazgılı hale geldiler. form ve içerik olarak gitgide birbirine daha çok benzeyen pop müzik adeta kemikleşiyor ve biçimsel kıtlık iyice pekişiyor. daha da pekişecek ve "kültür" gibi hantal, değişmez, muhafazakar bir kütleye dönüşecek. bu yeni "kültür" içi boş bir kabuktan ibaret olacağa benziyor. nasıl desem, bala batırılmış plastik bir emzik gibi artık müzik.