Rammstein'ın Çok Uzun Süredir Beklenen Yeni Stüdyo Albümünün İncelemesi

Alman metal grubu Rammstein tam 10 yıl aradan sonra, grupla aynı ismi taşıyan, yepyeni bir albümle geri döndü. Albümden ilk single olan Deutschland'i geçen ay yayınlayan grup beklentileri artırmıştı. Bakalım nasıl olmuş?
Rammstein'ın Çok Uzun Süredir Beklenen Yeni Stüdyo Albümünün İncelemesi


uzun süredir beklediğimiz yeni rammstein albümüne en sonunda kavuşabildik

en son 2009'da liebe ist für alle da'yı çıkaran grup, pussy'nin malum klibi ile kendilerine yakışır bir şekilde büyük bir sansasyon yaratmıştı. çoğu insan sevse de ben lifad'a tam olarak kendimi kaptıramamıştım. daha sonra konserler, made in germany adlı best of'ları ve bir kısım sinema salonlarında gösterime giren paris konser kaydı derken yıllar geçti ama gözler bir türlü gelmeyen yeni albümdeydi.

ve en sonunda kapakta bembeyaz bir arka plan önünde kocaman bir yangın çıkarmaya hazır bir kibritin bizi karşıladığı yeni albüm piyasada. albümün aslında bir adı yok. bu yüzden bir kısım dinleyiciler albümü "untitled" diye adlandırsa da bu tarz durumlarda albüm grubun adıyla anılmakta olduğu için albümün adı benim için "rammstein".

daha en baştan albümü oldukça beğendiğimi söylemeliyim. kesinlikle lifad'dan çok daha iyi. alışık olduğumuz endüstriyal metal soundunun yanı sıra hard rock, elektronik, akustik ve hatta pop düzenlemeler de var. grubun müzikal çeşitliliğini göstermesi adına önemli bir eser. her şarkının kendine has bir öyküsü ve havası var diyebiliriz. ama bu farklılıklara rağmen şarkı geçişlerinde daldan dala atlama hissine hiç kapılmadım. till lindemann albüm boyunca çok iyi bir performans gösteriyor. christian lorenz'in klavyesi de lindemann'ın vokali kadar öne çıkıyor. lorenz'in rammstein'daki rolünü her zaman çok özel bulmuşumdur. bu albümde de klavyesini çok farklı şekillerde kullanıp şarkıları çok iyi yerlere götürmüş. christoph schneider'ın davulu tam bir makine gibi. hatta bazı anlarda "acaba drum machine mi kullanmışlar?" dedim. şarkılardaki gaz oranının artması gerektiği yerlerde schneider çok iyi kullanılmış. paul landers ve richard kruspe'nin gitarları her zamanki gibi yine cayır cayır. şarkıları çok güçlü riflerle döşemiş, ikilinin zaman zaman oldukça melodik gittiği anlar da olmuş. bas gitarda oliver riedel çok dikkatimi çekemedi. ya biraz kısık tutmuşlar kendisini ya da kulaklığım çok da matah değil. ama zaman zaman, özellikle ses seviyesini indirip daha sakin bölümlere geçildiği yerlerde bas gitara önemli roller verilmiş.

1. Deutschland

albümün en iyi iki şarkısından biri albümün açılışını yapan deutschland. rammstein'dan müzikal olarak her zaman beklediklerimiz bu şarkıda da var. mesela davul ve basın başı çektiği sakin kıtalar sonrası gelen çok sert nakarat klasik bir rammstein hareketi. klavyenin şarkıda bu kadar öne çıkması keza öyle. şarkı içinde hep duyduğumuz ama en sonunda tamamen öne çıkarılan klavye melodisi çok güzel. deutschland'ın single versiyonunda çıkan ve gitarist kruspe'nin yaptığı remixte de bu klavye teması öne çıkarılmış. derinden gelen kadın vokal de birçok şarkıda yaptıkları bir şey. bu arada bu kadın vokal meral al-mar, almanya doğumlu ama suriye kökenli bir şarkıcı. onun orta doğu etkili vokali, belki de bilinçli bir şekilde almanya'nın benimsemekte zorlandığı multikültürel kimliğine de bir gönderme olabilir. grubun bu şarkıya has çok iyi numaraları da var. bir kere şarkının başında katman katman bir yol izlemeleri çok güzel. önce sadece klavye, üstüne davul ve ritm gitarın yavaş yavaş şarkının rifini dinletmesi, üstüne iki gitarın da rammstein'dan çok da duymadığımız klasik heavy metal tarzında (aklıma ilk gelen benzer örnekler wasted years ve washington is next) ayrı bir melodik rif çalması, davulun temposunu arttırdıktan sonra da hepsinin bir araya gelmesinden oluşan bu başlangıcı dinlemesi çok zevkli. richard kruspe'nin oldukça baskın ve hatta neredeyse düet gibi duyulan geri vokali de bu şarkıdaki farklı bir dokunuş. geri vokalin aynı sözleri tekrar ediyor oluşu en başta kulağımı tırmalasa da birkaç dinlemeden sonra hoşuma gittiğini söyleyebilirim. geri vokal demişken, nakaratta tüm vokallerin üstüne basa basa "deutschland" diye bağırması inanılmaz gaza getirici. başka bir gaza getirici performans ise "überheblich" diye başlayan kısım. ilk dinlediğim zaman bu "über-"li kısım başladığında, şarkının adını da düşününce, "lan acaba düşündüğüm şeyi mi yapacak?" dedim ve gerçekten de lindemann "deutschland deutschland über allen" diye bölümü bitirdi. hatta burada müziği bir an için susturmaları o performansın cidden tüyleri diken diken edici bir hale getirmesini sağlamış. "über alles" yerine "über allen" kullanması bu tabiri nazilerin elinden çekip almak için olabilir. genel olarak sözlere baktığımızda ciddi bir sevgi/nefret ilişkisi dinliyoruz. nakaratta açık açık almanya'yı hem sevebileceğini hem lanetleyebileceğini anlatıyor. bunun gibi cesur sözlere sahip bir şarkının türkiye'de yayınlanması ve yol açacağı polemikleri hayal bile edemiyorum. şarkının sözlerine çok iyi uyan klibi hakkında çok şey yazıldı. tekrara gerek yok ama almanya tarihini iyisiyle ve kötüsüyle bolca metafor kullanarak anlatan klip, şarkının vuruculuğunu kat kat arttırıyor. sonuç olarak albüm bir şarkıdan daha fazlası ile açılarak dinleyiciyi avcunun içinde kavrarken, albümün geri kalanının kalitesi de dinleyicinin ilgisini en son ana kadar canlı tutuyor.

2. Radio

albüm çıkmadan piyasaya sürülen ikinci şarkı radio ikinci sırada yer alıyor. bu şarkı da yukarıda bahsettiğim rammstein şarkı yazımı formülüne uyan, deutschland kadar farklı yollara sapmadan grubun hayranlarına istediklerini veren bir şarkı. biraz thunder kiss '65'i andıran, oldukça gaz bir gitar rifi var. şarkının en güzel yanı bu rif olsa gerek. klavye ise buram buram kraftwerk kokuyor. klavyenin yanı sıra, şarkının adı da "radio" olunca, kraftwerk'in bir başka aleti anlattığı pocket calculator şarkısı akla geliyor. söz olarak baktığımızda aslında konu yine almanya. yabancı medyanın yasak olduğu doğu almanya'da insanların gizli gizli dinleyebildiği radyo istasyonları sayesinde dünya ile bağlarını sağlam tutabildiklerini anlatıyor. klibinde de radyonun o dönem insanları için ne kadar önemli olduğunu, biraz abartıya kaçarak anlatmışlar. şarkıda doğrudan bir bağ olmasa da grubun şarkıdaki radyo bağımlılığını günümüzde sosyal medya ve elektronik cihazlara bağımlılığımıza gönderme yapmak için kullandığını düşünüyorum.

3. Zeig Dich

zeig dich, latince söyleyen bir koro ile görkemli bir şekilde açılarak, bir ghost şarkısı havasında başlıyor. din ile ilgili sözleri de akla hemen ghost'u getiriyor. ama şarkının geri kalanının klasik bir rammstein şarkısı gibi olduğunu söylemek gerekir. deutschland'da nasıl "über-"li tabirler arka arkaya eklenerek ritm sağlanmışken, bu şarkıda da "ver-"li tabirler arka arkaya sıralanmış. yani almanca öğrenen herhangi biri için çok iyi bir kelime dağarcığı kaynağı. bu kadar ver- fiili arka arkaya sıralansa da genel olarak rastgele kelimeler arka arkaya gelmiş gibi durmuyor çünkü sözlerin bir bütünlüğü var. sözlere baktığımızda lindemann "zeig dich" diye bağırırken, tanrı'ya kendisini göstermesini istiyor. bu kısımlar, rammstein'ın diğer dich'li şarkıları gibi (bück dich ve ohne dich) oldukça gaz. albümün genelinde bas gitar çok iyi duyulmasa da bu şarkıya küçük bir bas gitar solosu eklemişler ve güzel durmuş.

4. ausländer

albümün hayranlar arasında en çok tartışma yaratacak şarkısı herhalde ausländer olacak. şarkı başından sonuna kadar pop metal ya da disko metal diyebileceğimiz bir tarzda. benim için albümün guilty pleasure'ı konumunda. daha klavye tonunu ilk duyduğum anda şarkıdan çok hoşlanmadım ama albümü dinledikten sonra aklımda en çok kalan şarkı da bu oldu. yani tam bir pop şarkısı. elbette rammstein bu tarzı bilerek yapıyor çünkü sözlerde ülkeler arasında dolaşan, hoppa bir herifin hikayesini dinliyoruz. lindemann, bazı yerleri o kadar yavşak gibi söylemiş ki (mesela meine sprache: international kısmı), insan şarkının karakterine bir tokat atası geliyor. "ich mache es gern jedem recht" ile başlayan kısımda giren ucuz el çırpma klavye efektleri inanılmaz itici. yani vokali uzaklaştır, şarkıya serdar ortaç'ı ekle, gerçekten yadırgamazsın. şarkının sevdiğim yeri herhalde nakaratta ausländer karakterinin farklı dillerde söylediği kız tavlama tabirleri. özellikle lindemann'ın "ya lyublyu tebya" derkenki tonlamasına bayılıyorum. ama günün sonunda "böyle bir şarkı neden var?", "niye iş icabı gezip kız tavlayan birin anlatan bir şarkı yazılmış?", "neden bu kadar kalitesiz pop?" gibi sorularıma cevap bulmak zor. ama şarkının sonunda "ciao ragazza, take a chance on me" diye kendi kendine mırıldanmamak zor.

5. Sex

albümün havası en güzel şarkılarından birisi sex. sevişirken dinlenecek şarkılar kategorisine kafadan girmesinin tek sebebi sözleri değil. melodik olarak da konuya uygun bir temposu var. rammstein'ın bilindik endüstriyal metal tarzının biraz dışında olarak, groovy diyebileceğimiz bir hard rock şarkısı tadında. eğlenceli bir klavye solosu da eklemişler. bu da bück dich ya da pussy gibi sekse daha sert ve haşarı bir perspektiften bakan bir grup için çok farklı bir bakış açısı. "bir kere yaşıyoruz, hayatı seviyoruz, aşkı seviyoruz, seksi seviyoruz" diye oldukça basit sözlerle meramını anlatıyorlar. tabii aynı nakaratta "benimki senindir ve o içindedir" gibi daha detaya inen sözler de var. şarkıda favori kısmım ise lindemann'ın "sex, ahahahaha, ja" dediği kısım. seksin bir insanı bu kadar mutlu edebilmesi bir şarkıda en kısa yoldan en iyi böyle anlatılabilirdi.

6. Puppe

puppe dediğimizde ayağa kalkıp, düğmelerimizi iliklememiz lazım. kanımca "deutschland" ile albümün en iyi iki şarkısından biri. şarkıyı daha dinlemeden lindemann'ın vokalinin aldığı övgüleri okuyup, biraz olumlu bir önyargı ile şarkıyı ilk kez dinlemiştim ama bunları okumasam da fikrim değişmezdi. şarkının nakaratı rammstein tarihinin en iyi anlarından biri. hele ilk nakaratta christoph schneider'ın oldukça güzel kaydedilmiş davulunun üstüne lindemann'ın bir çocuğun içindeki nefreti iliklerimize kadar hissettiren ateşli vokali şarkıyı ondan fazla kez dinlememe rağmen tüylerimi diken diken ediyor. bir insan bu kadar mı iyi "kendimi iyi hissetmiyorum, hayır" diyebilir? yan odada fahişelik yapan ablası gözünün önünde öldürülmüş bir çocuğun acıları bu nakaratta dinleyiciye çok iyi yansıtılmış. şarkının havası genel olarak oldukça karanlık. daha şarkının girişinde klavyeden ya da gitardan gelen (ya da stüdyoda eklenen) ses efektleri ve gitarın hafif gizemli arpejleri, ikinci kıtada davulun da gergin bir tempoda müziğe dahil olması ile şarkıyı oldukça vurucu kılıyor. bir de bütün vokallerin "dam dam" dedikleri kısımlar var ki o da bende silah sesini çağrıştırıyor ve içimi ürpertiyor. şarkının canlı performansında da aynı etkiyi sağlayabilecekler mi acaba? lindemann'ın übermensch olduğunu biliyoruz ama bu şarkıyı sahnede de benzer bir anksiyeteyle söyleyebilirse bundan öte bile biri olduğunu kanıtlayacak.

7. Was Ich Liebe

puppe gibi ağır bir şarkıdan sonra gelen was ich liebe, daha orta tempoda ilerleyen ve adrenalini bilinçli olarak düşüren iyi bir tercih. aslında bu şarkı liebe ist für alle da için kaydedilmişti. ama o şarkının bestesi yeni sözler yazılarak pussy haline dönüşürken, sözler yeni bir beste ile bu albüme kısmet olmuş. hem demoda hem de son versiyondaki en önemli benzerlik kıtalarda vokali destekleyen piyano. onun dışında rammstein, nine inch nails kokan bir davul ritmi ve bir takım ses efektlerinin üstüne şarkıyı güzelce kurmuş. sözlere baktığımızda sevmeye her çalıştığı anda sevgiyi eline yüzüne buluşturan mutsuz bir adamın öyküsünü dinliyoruz. onun acısı nakaratta ve klavyeden verilen vokal efektleri ile müzikal olarak da yansıtılıyor. eli yüzü düzgün, hoş bir eser.

8. Diamant

diamant, rammstein'dan arada sırada duymaya alıştığımız balladlardan biri ve her rammstein balladı gibi bu da inanılmaz güzel. lindemann'ın tanju okan gibi sesi olunca, böyle daha duygusal akustik şarkılar sesine inanılmaz yakışıyor. müzikal olarak sadece gitar ve klavyeden oluşan çok sade bir eser. genel havası seemann tadında ilerliyor. sözleri direkt sevgi dolu. hani bir ironi, bir yanıltma var mı diye baktım ama son mısra dışında öyle bir şey yok. şarkı biterken sadece "bir elmas gibi muazzam ama sonuçta o da bir taş" diyerek "süpersin de öyle çok da havalanma" mesajı veriyor gibi. şarkıyı kısa ve sade tutmaları çok iyi. bol bol yaylılar, epiklikler katıp, bayık bir hale getirebilirlermiş. hiç de öyle olmamış. hani "almanca çok kaba ya, romantik değil, ıyyy" diyen birileri hala varsa, bu şarkıyı dinlesinler de yüzleri kızarsın, ne diyeyim.

9. Weit Weg

çok saçma ama weit weg sanki gaye su akyol şarkısı başlıyor gibi ilginç bir klavye performansı ile başlıyor. ama grup şarkıya dahil olunca klavye şarkıya iyi bir şekilde yedirilmiş oluyor. bu klavye şarkıyı taşıyan en önemli faktör. diğer enstrümanlar benim için çok fazla öne çıkmadı. sözleri acaba belli bir sanat eserinden mi esinlendi? keza, kusursuz bir kadına aşık olup, onun hayalini aklından atamayan bir adamın ay ışığının aydınlattığı bir evin içinde kafasından geçirdikleri gibi hafiften bir film sahnesi gibi duran bir konusu var. nakaratta da "yakın olmak için uzak dur benden" gibi bir durum söz konusu. albümün en güçlü şarkılarından değil ama dinlemesi zevkli.

10. Tattoo

albümün en çok rammstein kokan şarkılarından biri tattoo. hatta bana grubun ilk albümü herzeleid'ı hatırlatıyor. oldukça çiğ ve vurucu bir gitar tonu kullanmışlar. özellikle nakaratta "sana bana göster, ben sana göstereyim" derken sözler ve müzik beraber oldukça gaz bir halde. ancak ara ara şarkının ana ritminden sapıp, daha farklı bir müzikal numaralar da denemişler. konu olarak ise nedense dövme yaptıran birisinin hissettiği zevki anlatmak istemişler. daha ilginç konulardan bahsetmeyi çok iyi becerebilmiş bu grubun bu şarkısının sözlerini çok sevdim diyemem. ama "adını yazdım, sonsuza dek kalacaksın, gidersen de aynı isimli birisini bulurum" tadındaki sözlerinde gülümsemedim değil. bu şarkının sonlarına doğru deutschland'da da dinlediğimiz meral al-mar'ın geri vokali şarkıya dahil oluyor. bu şarkı da aşırı öne çıkmasa da sıkı bir rammstein şarkısı.

11. Hallomann

albümü hallomann ile kapıyoruz. insanı geren bas gitar notaları ve ona korku filminden gelen notalar ile eşlik eden klavye ile şarkı başlıyor. klavyenin şarkının sonunda attığı solo ise cidden ürpertici. şarkının nakaratta ortaya çıkan ilginç bir hüznü de var. hani sözlerini duymasan oldukça hisli bir şarkı olduğunu sanarsın. ama aslında çocukları kandırıp suistimal eden bir adamın ağzından bir cocuk ile konuşmasını dinliyoruz. yani tam anlamıyla bir rammstein şarkısı. bu şarkıda da bir kadın vokal kullanılmış ve şarkının konusu düşünülünce, kadın vokale en çok gerek duyulan sarkinin bu olduğu bariz.

rammstein, hayal kırıklığına uğratmayan bir dönüş yapmış diyebiliriz

ileride deutschland ve puppe'nin rammstein best of'larına direkt dahil edileceğini hissedebiliyorum. ausländer dışında kafa karıştıracak bir eser yok. tek ciddi eleştirim albümün özellikle ikici yarısında o an için dinlemesi zevkli olan, iyi de kaydedilmiş, ama akılda uzun sürecek kalacak bir imza atamayan nispeten ortalama şarkı sayısının biraz fazla olması. hele iki albüm arasındaki 10 yılı düşününce acaba efsanevi şarkı sayısı biraz daha fazla olabilir miydi diye de insan bir düşünüyor. ama belki o şarkılara da öyle bir klip çekerler ya da öyle bir canlı performansla destekler ki onlar da rammstein klasikleri arasına girer, kim bilir? artık yaşını başını almış bu amcaların halen çok kaliteli müzik yapıp, sansasyon yaratabilmeleri bile başlı başına büyük bir olay.

4/5 verdim gitti.

albümü en iyi anlatan şarkılar: radio, puppe, weit weg

Kadın Futbolunun Yasakları Aşarak Ses Getirir Hale Gelişinin Öyküsü

Kadın Milli Futbol Takımımızın 10 Numarası Melike Pekel'in İlham Verici Hayat Hikayesi