Romanya'nın 25 Yıllık Diktatörü Nikolay Çavuşesku'nun Korkunç Yaptırımları

Romanya eski cumhurbaşkanı (26 Ocak 1918-25 Aralık 1989) Nikolay Çavuşesku, büyük hasar bırakan sıkıyönetimi ve abartılı yaptırımlarıyla tarihte kara bir leke olarak yerini aldı. İşte kendisine dair fikir veren bazı icraatları.
Romanya'nın 25 Yıllık Diktatörü Nikolay Çavuşesku'nun Korkunç Yaptırımları
Nikolay Çavuşesku (Nicolae Ceauşescu) görev süresi: 22 Mart 1965 - 22 Aralık 1989

çavuşesku, -halktan kopuk yaşantısıyla ülkede -özellikle son dönemde- ne olup bittiğini bilmeden kararlar almış ve bu kararlar da genel olarak birçok kayıp yaşanmasına neden olmuştur. örnekler:

* romanya'nın gücünü dışarı göstermek için üretilen tüm tarım ürünlerini ihraç etmesi. eşimin, annesi babası ile dönüşümlü olarak 3 gün kuyrukta bekleyip 1 (yazıyla bir) tane patates alabilmesi bu aklın, bu kararın ürünüdür.

* yine romanya'nın gücünü gösterebilmek için bugün dünyanın en büyük binası sayılan casa popurului'yi inşa ettirmesi (bu binanın adı şu anda halk sarayı olarak geçiyor, halkın 90%'lık kısmı binadan nefret eder çünkü akrabaları, eşleri, dostları bu binanın inşası sırasında can vermiştir. ama saray önemli biliyorsunuz).

romanya nüfusunun hızlı şekilde artması için düşüncesizce halkı teşvik hatta tehdit etmesi

* çocuk yapan ailelere hayvan (küçükbaş) besleme izni verilmesi, şehirlerde yaşayan aileler için günlük süt karnelerinin dağıtılması (e iyi işte diyen hayvanla veren allah rızkını da verir diyen vizyonsuz arasında bir fark yoktur).

* kürtajı yasaklaması (neticesinde binlerce ölü hamile kadın yine binlerce yetim ortaya çıkmıştır).

karısı elena'nın kararlarını etkilemesine izin vermesi

* bilmeyenler için elena çavuşesku gayet cahil bir kadındır. okuma yazması yoktur ama kimya profesörü unvanı vardır çünkü üniversiteden fahri diplomalarını almıştır. hatta abd'de bir üniversiteden fahri diploma istenmiş üniversiteden hayır cevabı geldiğinde diplomatik bir kriz çıkartmıştır (diploma ile diplomatiği karıştırmış gerizekalı).

* bu en sevdiklerimden biri: kendisi bükreş metrosu inşa halindeyken romana meydanındaki metro istasyonunu iptal ettirmiş, gerekçe olarak burada üniversite var, buraya metro yaparsak öğrenciler yürümez, şişmanlarlar halkımız şişko olur demiş, allahtan işçiler "bu manyak karıya uymayalım abi" diyerek metro istasyonunu yapmış ama saklamışlardır. nitekim ölümlerinden sonra metro istasyonu açılmıştır. bu yüzdendir ki hala bu metro istasyonunun duvarları ile rayların arasında ancak bir insan durabilmektedir ('yalanına sokuyum'culara gelsin):


çavuşesku kendi gücünü kanıtlamak için komşu ülkelere aptal aptal çıkışlarda bulunmuş, dış ilişkileri (amiyane tabirle) denyo seviyesine indirmiştir

* sscb kendilerinden petrol ihracatını arttırmasını isterken kendisi -sırf kıllığına- 6 olan rafineri sayısını önce dörde, sonra da bire indirmiş bunu da "mermer üretimine geçiyoruz bu yüzden işçi lazım" diyerek açıklamıştır.

* bunu arkadaşımın babası anlattı: bir gece ansızın 81 budapeşte 82 prag 83 mardin diyerek fetesti'de bulunan kolluk kuvvetlerini macaristan sınırına yığmış ertesi gün "tatbikat yapmıyor muyduk yeaw" diyerek ortamı toplamaya çalışmıştır. varşova paktını krize sürükleyen olayın üstü örtülmüş "sosyalizmin yaramaz çocuğu" lakabı aslında bu olaydan sonra verilmiştir (yine arkadaşımın babasının anlatısı ki kendisi o birliğin subaylarından biriymiş). fetesti ile timisoara arası yaklaşık 12 saat. o günün koşulları ile 20 saat diyelim. adam hakikaten ilginçmiş.

* daha prag baharı olayına girmiyorum. oraya gitmemesinin iyiliği kötülüğü sabaha kadar tartışılır.

devrim başladığında istifa etmek ya da en azından seçim tertip etmek yerine tüm orduyu sokağa çıkararak sivil halkı acımasızca katletmesi

* devrim timisoara'da başladığında (iran'dı sanıyorum) yurtdışı gezisine karar vermesi ilginçtir.

* devrim başladığında insanları sadece ordu yoluyla değil ispiyonculukla katletmesi. devrime katılan komşusunu ispiyonlayanlar belirli haklar kazanıyorlardı.

Çavuşesku ve dönemin ABD başkanı Jimmy Carter, 1978.

kendisini eleştiren gazeteci, sanatçı, akademisyen vb çevreyi direkt hapse atması, dava sonuçlanmadan hapis kararları aldırması ve bu insanların ağır işkenceler görmesi...

* bir arkadaşıma abi beni şu saraya götürsene diye ricada bulunmuştum, aldığım cevap "abi ben oraya gitmem, dedem orada öldü benim" olmuştu. hapse düşen insanlar inşaatta çalıştırılıyordu.

* yine başka bir arkadaşımın babası engelli. çok zor yürüyor adamcağız. ne oldu diye sorduğumda yine aldığım cevap "hapiste işkence gördü" olmuştu. adam ünlü bir edebiyat profesörü fakat edebiyata dair bildiği (hatırladığı) hiçbir şey yok. hapishane günlerini ise kusursuz anlatabiliyor. evindeki kütüphaneyi gördüm herhangi bir anadolu üniversitesinin kütüphanesinden halliceydi. düşünün evinizdeki kitaplardan birini bile okuduğunuzu hatırlamıyorsunuz.

gereksiz bir güç gösterisi aşkına gelip halk ölürken gereksiz paralar harcaması

* adam yaptırdığı sarayın altına marina (yat limanı) yaptırmış. tabi ki hayali tuna nehrinden yatıyla saraya ulaşmak, lakin tıpkı saray gibi kanalı görmeye de ömrü yetmemiş. hükümet 2014'te karar aldı. 2018'e kadar kanalı bitirecekler. son 12 km mi ne kalmış yanlış hatırlamıyorsam. işte bu yüzdendir ki ortasından tuna geçecek olan bükreş ikiye bölünecek ve bir tarafı bük diğer tarafı reş olarak anılacaktır.

* adam gayet titiz bir şekilde kendine özel tren istasyonu yaptırmış. bu istasyondan kaldırdığı özel trenlerde sex'li içkili toplantılar tanzim etmiş. sözde iş ve hükümet çevresiyle toplantı yapmak amacı ile (atıyorum genel müdürleri topluyor pitesti'de bir fabrikayı ziyarete gidiyorlarmış) yapılan bu yolculuklardan birkaçına katılmış bir adamla tanışmıştım. kendisinin söylediğini birebir aktarıyorum: "o trende harcanan parayla bir köy değil bir şehir aylarca doyabilirdi" (tanıştığım adam o günlerin kaymağını yemiş ama, aşırı zengin)

son olarak kendisi anlı şanlı bir devrimci olarak değil koltuğu kaptırmamak için insanları öldürmüş sonrasında yalvarırken öldürülmüştür.

idam cezasına tamamen karşı olan sosyalist bir insan olarak ne yargılandıkları ortamı, ne yargılanış biçimlerini ne de idamlarını (ki gözleri bile bağlanmamış, yarım yamalak kapatılmıştır) hiç onaylamadım (lan ben onaylasam ne olacaksa). keşke şu an bile hapiste olsalardı da kendileriyle konuşabilsek ve "olm manyak mıydın sen ne yaptın böyle?" diye sorabilseydik...

Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Yugoslavya'nın Adım Adım Parçalanmaya Gidişinin Hikayesi