Sağ Görüş, Son Yılların Dünya Siyasetinde Neden Yükselişe Geçmiş Durumda?

Son yıllarda nasıl oldu da bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı teknoloji çağında muhafazakarlık yükselişe geçti. Son İngiltere seçimlerinin ardından tekrar akıllara gelen bu soru üzerinde düşünelim.
Sağ Görüş, Son Yılların Dünya Siyasetinde Neden Yükselişe Geçmiş Durumda?
İngiltere Başbakanı Boris Johnson

Nüfus artışı

tüm dünyada sağ siyasetin kazanmasının sebebi nüfusun artmasıdır.

nüfus artışı nedeniyle kaynaklar yetersiz gelmeye başladığında tüm memeliler aynı tepkiyi verir. önce gruplaşmalar olur ve her grup kendinden olmayanı dışlar, çatışır ve zamanla savaşıp birbirlerini yok eder.

sağ parti muhafazakardır. "biz" kavramı üzerine kuruludur. "biz" kavramının yapıştırıcı çimentosu yeri gelir din olur, bazen ırkçılık olur.

akşama kadar çalışıyorsunuz, ama alım gücünüz düşüyor. gelecek endişeniz oluyor. sorumlu kim? tabii ki "onlar". "onlar" kavramı yeri gelir yedi düvel olur, yeri gelir göçmenler olur, zengin ve ahlaksız insanlar olur.

nüfus arttıkça, kaynaklar azaldıkça sağ görüş prim yapar. gerilim artar. sonrası bir kıvılcıma bakar. "önce onlar başlattı" denir. savaşılır. ölümler olur. güçsüzler ölür. güçlüler ayakta kalır. hayvani bir içgüdüdür.

yakın tarih böyle, muhtemelen yüzbinlerce yıldır insanlar aynı çarkın içinde dönüp duruyor. teknolojinin gelişmesiyle tarımda verimin artması biraz geciktirdi döngüyü. dünya savaşı yakındır. belki şimdiki nesil görür, belki bir sonraki neslin başına gelir.

Bilimsel bir bakış açısı

tüm dünyada sağ siyasetin kazanmasının sebebi... ingiltere'deki seçimlerden ötürü gündeme gelmiş olan sorudur bu.

öncelikle tüm dünyada sağın zaferinden ziyade popülizmin dünya genelindeki yükselişinden söz etmek daha realist olur. yunanistan ve italya gibi krizden muzdarip avrupa ülkeleri için euro bir motivatör olabilirken sağ partisi liberal demokrat parti olan japonya'da abenomics denen ilkeleri uygulayan shinzo abe'nin güç kazanmasında etkin olmuş faktörler doğal olarak farklıdır, lâkin dünya genelinde geçerli olduğu söylenebilecek bir ortak sebep aranıyorsa eğer; bu ortak sebep, küresel ekonomik sistemin mevcut yönetim biçimleri ile entegre olma hususundaki başarısızlığı ve demokratik sistemlerde homo sapiens'in karar alma ilkelerine karşı edinmiş olduğumuz bilâkaydüşart (kayıtsız şartsız) itimattır.

varlıklı kesimlerin ve liberal ekonomi savunucularının neden bu tür politikacılara oy verdikleri üzerinde uzun uzun yazmaya lüzum yoktur, zira onların sebepleri yeterince açıktır. boris johnson ingiliz üst sınıfının bir epitomu olarak temmuz ayında "amerikalılar 50 yıl önce ay'a indiyse ingiltere de brexit'ten kaynaklanacak problemleri halledebilir." gibi bir beyanda bulunmuştu. johnson'ın probleme yaklaşımında bu denli ciddiyetsiz olmasının temel sebebinin brexit'in sebebiyet vereceği problemlerden kendi sınıfının etkilenmeyecek olması olduğunu belirtmek captain obvious'a işaret etmektir. bittabi asıl üzerinde durulması icap eden varlıklı kesimlerin değil sosyal devlete daha fazla ihtiyacı olup kast sistemini besleyenlerin psikolojileri olmalıdır, zira toplumların majoritelerini de crème de la crème tabakasından ziyade bu tabaka oluşturmaktadır.

mevcut vaziyet ilk bakışta çok paradoksal bir durum gibi gelebilir ancak özünde hiç de paradoksal bir durum değildir. bu konuda özellikle abd örneği yerinde bir örnektir:


neden paradoksal olmadığını anlamak için insanların karar alırken sahip olduğu bazı dürtüleri anlamamızda fayda olacaktır. yazının başında, insanların karar alma ilkelerine karşı edinmiş olduğumuz bilâkaydüşart itimattan söz etmiş olma nedenim, kitlelerin alacakları kararlarda kendi çıkarlarına uygun davranacaklarına karşı edinmiş olduğumuz sonsuz inançtır. oysa insanların her daim bu şekilde karar aldıkları postulatı hatalı bir postulattır.

negativity bias'ı ele alırsak, negativity bias insanlık tarihi boyunca insanın kendisini olası tehditlere karşı tetikte olmasına hizmet etmiştir. tabii insanlık tarihinin bin yıllar sürmüş önemli bir bölümünde "olası bir tehdide karşı korunmak", demek problemi analitik olarak irdeleyerek optimal çözümler oluşturmak veya problemin ortaya çıkmasını en başından engellemek demek değildi. insanların günümüzde de sahip oldukları negativity bias özünde bizleri doğadaki tehditlere karşı koruyan dürtüsel bir savunma mekanizmasıdır.

Negativiy Bias: Olumsuzluk etkisi olarak da bilinen olumsuzluk önyargısı, eşit yoğunlukta olsa bile, daha olumsuz bir doğaya sahip olan şeylerin, kişinin psikolojik durumu ve süreçleri üzerinde nötr ya da olumlu şeylerden daha büyük bir etkisi olduğu düşüncesi.

bu söylediklerim her ne kadar alakasız gibi görünse de alakasız değildir. liberal beyni ve muhafazakar beyinleri arasında bir takım anatomik farklılıklar mevcuttur. meselâ liberalizm ve anterior cingulate cortex'teki gri madde hacmi arasında doğru orantılı bir korelasyon söz konusu iken, benzer bir korelasyon konservatizm ve sağ amigdala hacmi için söz konusudur. (ilgililer için makale) bununla bağlantılı olarak konservatiflerin tehditlere karşı liberallere göre daha hassas olmaları bilimsel olarak anlaşılabilir bir durumdur. (yanlış anlaşılmasın, bu "biyolojik determinist" bir argüman değildir zira beyin farklı durumlara adapte olabilen bir yapıdır. bu verileri paylaşırken "correlation does not imply causation" hatırlatmasında bulunmakta fayda olacaktır.)

makale okumaya üşenenler için başka bir araştırmadan görsel 


bu şekilde sürdürüldüğü takdirde gelir dağılımının giderek daha adaletsiz bir hâl alacağı barizdir ve mevcut ekonomik sistemde çoğu insanın bilincinde veya bilinçaltında yer edecek olan asıl tehdit gelecek kaygısıdır. orta sınıf ve altı için bu kaygı sürekli olarak canlı tutulurken duygulara hitap eden bir belâgat kullanımının reel problemleri çözümleme çabasına dahi girmeden başarılı olabilmesi kaçınılmazdır.

bu yüzden sağ popülistler, aslında çıkarlarına en aykırı davrandıkları kesimlerden çok yüksek oranlarda oy almaktadırlar. sağ popülizm oy aldığı kitlelerin problemlerini çözümleyeceğinden değil, oy aldığı kitlelerin korkularından beslendiği için kazanmaktadır. sağ tabandaki bu "korku" psikolojisi, çoğu zaman çeşitli komplo teorileri olarak kendisini dışa vuruyor, dış güçlerden ve soros gibi öcülerden söz edilmesi alışık olduğumuz bir durum:


bazen öcüler üretmede o kadar yaratıcı olunuyor ki, iş clinton'ı katil ilân etmeye ve uzaylı bir çocuk evlât edindiğini iddia etmeye kadar gidebiliyor, bunlar da hep komedi programlarına malzeme oluyor:

Hillary Rodham Clinton & Chelsea Clinton komplo teorileri / The Daily Show


Sola muhalif bir görüş

tüm dünyada sağ siyasetin kazanmasının sebebi solcuların tırt olmasıdır. popülizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı vs. bunlar asıl sorunu örtmekten öteye gitmez.

ingiltere'deki son seçimleri takip edenler için solun kendi kendini bitirdiğini görmek o kadar zor değil. herifler bir tane bile somut icraat vaadi koyamadılar ortaya. dünyanın neresine giderseniz gidin, halk aksiyon ister, muğlaklıktan hoşlanmaz, netlik arar. mesela ingiltere'de kahir ekseriyetin kafasındaki ilk soru "ab'den çıkacak mıyız, çıkmayacak mıyız hacı? bir şey söyle" idi. johnson kesin bir şekilde çıkacaklarını söyledi, corbyn ise eveleyip geveledi. zaten her sol oluşumda olduğu gibi corbyn'in partisinde de kimse aynı fikirde değildi. partinin aldığı kararla kendi fikri çelişiyordu.

bu durum abd'de de geçerli. trump, net bir adam. yanlış, saçma, aptalca da olsa karar verip geçiyor. insanlar günlük sorunlarının üstüne bir de kendileriyle alakası asgari düzeyde olan meselelerle oyalanmak istemiyorlar. 

Jeremy Corbyn

sola dönelim. dünyada sol, çağın gereklerine hiçbir şekilde cevap veremiyor. ve-re-mi-yor. sol hala 60'ların, 70'lerin sloganik tezleriyle, hatta bir kısmı 19. yüzyıldan kalma manifestolarla siyaset yapıyor. ekonomi politikalarıyla ilgili elle tutulur planları yok. hayal satmaktan öteye gitmeyen vaatlerle hayatın gerçekleriyle henüz tanışmamış genç dimağları zehirliyorlar anca. varsa yoksa "eşitlik, özgürlük, kardeşlik" vs. gibi kendi elleriyle içini boşaltıp soyut kavramlara dönüştürdükleri ütopik teraneler... halbuki insanlar eşit olmadıklarını da özgür olmadıklarını da kardeş olmadıklarını da hiçbir zaman olmayacaklarını da biliyor. insanlar en azından kendi dar çevrelerinde istikrar istiyor. yeni çatışmalarla boğulmak istemiyor. sol ise sürekli yeni çatışmalara kapı aralıyor. marjinal gruplara kucak açarak o çok düşündükleri halkla bağlarını koparıyor.

ve sol, her ne kadar "eşitlik, özgürlük, kardeşlik"ten yana olsa da kaybettikçe daha da saldırganlaşıyor, daha da ayrılıkçı oluyor. tam da bu noktada asıl amacının eşitlik falan değil, kendi elitini inşa etmek olduğunu açığa vuruyor. tabanından tavanına kadar kibre battığı halde hala o sevgi pıtırcığı, şirin, şeker çocuklar oldukları sanısıyla etraflarına kesif bir pesimizm yayıyorlar. bu saatten sonra toparlamaları da çok zor. 2020'lere girmek üzereyken tüm dünyada saflar hiç olmadığı kadar net, siyasi cephelerde tahkimat tamam. artık bulunulan noktadan ileri geri hareket kabiliyetleri oldukça sınırlı. o beklenen kriz de gelse her tarafın bahanesi hazır... sol kendini devinimden soyutlayarak, çağ dışı kalarak kendi sonunu hazırladı. sol bu kadar arkadaşlar, oluru bu yani...

Boris Johnson, İngiltere Seçimlerini Büyük Farkla Kazanmayı Nasıl Başardı?

İnsanlar Neden Genellikle Dominant, Bağıran ve Gaddar Siyasetçileri Yüzyıllardır Seçiyor?

Türkiye'de Sol Görüş Neden Halka Ulaşamıyor?