Salvador Dali ile Gala'nın Cinsellik İçermeyen ve Yıllar Süren Entrikalı Aşk Hikayesi

Dali'nin aşk hayatını biliyor muydunuz? Peki ya Gala ile olan çetrefilli ilişkisini? Kendisi, eşinin başkasıyla sevişmesini izleyerek ilham dolan birisi. Çoğu sanatçı gibi eserlerinin altında çıkmazlarla boğuşan bir insan olan Dali'yi yakından tanıma fırsatı sunuyor bu hikaye bizlere.
Salvador Dali ile Gala'nın Cinsellik İçermeyen ve Yıllar Süren Entrikalı Aşk Hikayesi


Olay şöyle başlıyor

salvador dali'nin yakın arkadaşı, fransız şair paul eluard ve eşi gala (elena ivanovna diakonova), işlerinden yorulan dali'yi cadaqués 'teki aile evlerinde bir gece ziyaret ederler.

dali, gala'yı henüz daha ilk görüşünde, ondan bir epifani (tanrının insanlara insan kılığında göründüğü an.) yaşıyormuşçasına etkilenir. o gece ve sonraki geceler, aralarındaki flörtleşme gerçeküstü bir oyun gibi gelişir. ilk buluşmaları, dali'ye kartal kayaları'nı göstermek niyetiyle, cap de creus yarımadası'nda gerçekleşir.

İspanya'da bulunan Cap de Creus Ulusal Parkı.

bu buluşmadan sonra gala, küçük kızını ve kocasını dali ile birlikte olmak için terk eder. o günden itibaren dali'nin annesi gibi, ona dair tüm sorumlulukları üstlenir. kendi kızının sorumluluğunu ise terk ettiği kocasına bırakmıştır. zaman geçtikçe gala, maddi meselelerle de ilgilenmeye başlar. alınacak çekler, yapılacak ödemeler, yatırılacak faturalar vs... gala, "dali imparatorluğu'nu" ele geçirmiştir. öyle ki, şiddetli yağmurlu bir gecede arabalarının lastiği patladığında, gala lastiği değiştirirken, dali arabada oturup onu izler. ilişkileri çevreleri tarafından eleştiriliyordur. dali'nin babası, dali'nin evli bir kadınla birlikte olmasına ve diğer "geri zekâlı hareketlerine" öfkelenir. dali'nin, tablolarından birine, "bazen zevk için annemin portresine tükürürüm" yazdığını duyar ve bunu ölmüş karısına bir hakaret olarak kabul eden baba, tüm desteğini oğlundan çeker. her konuda narsisist olan dali, bu olayın neden olduğu mutsuzluğu bile sever ve bunu bir tür drama dönüştürür (bkz: narsisizm). babasına tepki olarak saçlarını kestirip cadaques sahiline gömer. ardından traş edilmiş kafasına deniz kestanesi koyarak, luis bunuel'den bunun fotoğrafını çekmesini ister:


dali ve gala için paris'in yaşam tarzı streslidir, zira çok fakirlerdir. fakat buna rağmen zengin insanlar arasında kral ve kraliçecilik oynuyorlardır. tabii, birlikteliklerinin ilk gününden beri hiçbir şekilde cinsel ilişkiye girmedikleri için, gala sıkılmaya başlamıştır. dali, penisinin yumuşak ve küçük oluşunu takıntı haline getirmiş, sürekli mastürbasyon yapmış, erken boşalmaya teslim olmuştur. bu da bir tür cinsel iktidarsızlığa dönüşmüştür. bu noktada gala, kendisinden bir ricada bulunur: "evlilik dışı birlikteliklere açık olmak ve 'özgür takılmak'". dali bunu kabul eder. gala o günden sonra önüne gelen aydınla yatmaya başlar, hatta eski kocası eluard'la bile birlikte olur. bir gün dali, gala'nın biriyle sevişmesini izler ve bu acıdan beslenir. yıllar böyle geçip giderken, gala'nın jeff fenholt ile ilişkisi, dali'nin içine dert olmuştur. gala'nın kendisini terk edeceğini düşünür.

iddialara göre gala, dali'yi yatıştırmak için parkinson ilaçlarına başvurur. ellerindeki titremeler, artık dali'yi resim yapamaz hâle getirmiştir. gala 1982 yılında ölür. dali, gala olmayınca yaşama isteğini kaybeder. odasına kapanır ve yemek yemeyi reddeder. gala’dan sonra tüm motivasyonu bitmiştir dali'nin. sefil yaşamının içinde, sağlığı giderek bozulur. gala'nın ölümünden 7 yıl sonra dali ölür.

Yaşlılık yıllarında Dali ve Gala.

İlişkinin analizi

burada haz ile yücelmiş arzunun ne gibi sonuçlara neden olabileceği görülüyor. hazzın tatminsizlik üzerine kurulu doğası, kişiyi heyecanın sürmesi üzerinden mevcut arzuya bağımlı hâle getirmektedir. ilk başta dürtülerin emriyle aşılan sınırlar (yani engeller, dolayısıyla arzular) insanı yükseğe çıkaran bir rüzgâr gibi görünse de, asıl durum, ruhu, onu savurup atacak bir kasırganın kucağında bırakmak ve parçalamaktan ibarettir. karşılaşılan yeni sınırların aşılması yeni heyecanları beraberinde getirirken, tatmin olmak için çırpınan insan günden güne tükendiğini bilmesine rağmen, bunu görmezden gelmeyi ve sonunun ne olacağını hissetse bile, kendini coşkunun kucağına bırakmayı tercih eder. yok edici bir heyecan, hazzı beslerken, kişi bile bile onu kötülüğün pençesine götüren tutkularının esiri olmuştur. bu, faydalı olanın, tatminsizliği besleyen heyecanının peşinde atılan adımlar olduğunu ve bu doyumsuzluğun, bir bakıma, susuzluğun giderilmesi için deniz suyu içmekten bir farkı olmadığını idrak edemeyenlerin ulaşacakları muhtemel bir sonuç.

bunun üzerine tüm tutkularının kendi merkezine doğru yönelip ona hizmet ettiğini düşünen birinin, karşısına çıkan uyarıcı olayların fakına varamaması ve bu girdabın içinde dibe doğru çekilip boğulması kaçınılmazdır. çünkü burada hazzın kişiyi götürdüğü durum, tiksindirici bir durum olsa dahi, sırf, coşkunun peşinde bunları tolere etmek bir yana, en iğrenç durumdan bile heyecan duyan bir ruh hâlinin, tiksinmenin bile bağımlısı olması kuvvetle muhtemeldir. "dali, kasırgadan kurtulsaydı bile kendi girdabında boğulacaktı". sonuca şaşırmamak gerek. o kendini çöküşe götüren fonksiyonun ikinci derecen türevini alarak ki, arzu bu vakada tiksintinin birinci dereceden türevidir, doğrusal şekilde yok oluşa gitmenin ötesinde, 0 (sıfır) olmayı garantiye almış. grafiği pozitif değerlere çekmenin imkânı yokmuş zaten.

post scriptum adnoto: denizkestanesi diye bildiğimiz deniz hayvanlarının erkek bireyleri, dişilerine göre hem daha sade renkli hem daha ufaktır. renkleri siyah, yeşil ve morca zengin olan dişi denizkestaneleriyse bu ihtişamlarıyla farklı bir afrodizyuma sahiptir. bu da demek oluyor ki, dali'nin, denizkestanesiyle poz vermesini olası iki şekilde yorumlayabiliriz:

birincisi, dali'nin başındaki denizkestanesinin erkek olması ki, o erkek, dali'nin, gala karşısındaki ihtişamsız hâliyle özdeşleşirdi.

ikinciyse, o denizkestanesinin pişmanlık dolu bir dişi olması olurdu ki, şu hâlde bu canlı, bütün afrodizyak etkisi ve dikenleriyle dali'nin hayatına giren gala'ya karşılık gelirdi. denizkestanesinin bir gıda olarak da inanılmaz bir afrodizyak olduğunu da son not olarak eklemiş olalım.

post scriptum: denizkestanesi, kelt mitolojisinde serpent'in (jörmungandr gibi efsanevi yılanlara verilen ad) yumurtaları olarak geçer. bu yüzden bir nevi yaşam gücünün sembolü ve "primordial tohum" (primordial: başlangıçtan beri varolan, esas) olarak görülür. ayrıca küresel ve dikenli yapısı nedeniyle yüzeyinde alevleri bulunan çocuksu güneşin sembolü olarak da bilinir.

Diğerlerine Kıyasla Türklerin İngilizce Konusundaki Endişesi Yersiz mi?