Sayıları Türkiye'de de Giderek Artan Koreli Misyonerler Kimdir?

Son dönemde özellikle Anadolu'da sayıları giderek artan bir Koreli misyoner topluluğu var. Kimdir bunlar, ülkemizde ne yapıyorlar? Kısaca açıklamaya çalışalım.
Sayıları Türkiye'de de Giderek Artan Koreli Misyonerler Kimdir?


Öncelikle kimdir bu Koreli misyonerler?

dünyada üç büyük new age tarikatı vardır:

gül ve haç kardeşliği: etki alanı özellikle avrupa ve amerika
gülen cemaati: etki alanı özellikle afrika ve asya
moon tarikatı: etki alanı özellikle doğu asya

bu tarikatların ortak söylemleri; dinlerin kardeşliği, yeni dünya vs. gibi fethullahçıların da sıkça dillendirdiği new age kavramlarıdır.

bu misyoner koreliler de new age'ci hristiyan moon tarikatı'na mensuplar. tarikatleri güney kore'de çok güçlü. hatta dünyada da güçlü sayılır. örneğin, hepinizin adını bildiği bm genel sekreteri ban ki-moon, bunların tarikatındandır. kore'de ekonomik ve siyasal alanda baya güçlülerdir.

Moon tarikatının kurucusu Sun Myung Moon

Koreli misyonerlerle yolu kesişen Ekşi Sözlük yazarları anlatıyor

geçende bir tanesi kadıköy metro çıkışında arkadaşımı beklerken yanıma yanaştı. 

"ben var gelmek" seviyesinde türkçe konuşan, yirmi yaşında sempatik bir velet. "hristiyanlıkla ilgili bir şeyler anlatabilir miyim?" dedi, "anlat" dedim. işte insanın içindeki kötülük, the original sin, salvation mevzusu falan; en basmakalıp cümlelerle hristiyanlığı özetledi. zaten beklemekten canım sıkılmıştı, türkçe de tuhaf ve sevimli gelince sesimi çıkarmadan 3 dakika dinledim. bir ara "sen de yaratıcıya inanıyor zaten, evet mi?" dedi. "hayır" dedim. konu orada kapandı. sonra merak edip "bunu neden yapıyorsun? amaç ve beklenti ne?" dedim, ya anlamadı ya da anlamazdan geldi. ingilizce sordum yine cevap vermedi. aslen koreli olduğunu, amerika'da okuduğunu ama bir süredir burada yaşadığını falan anlattı. sonra tanıştık, isimlerimizi söyledik, tokalaştık, gitti.

benim anlam veremediğim nokta, 2016 senesinin kapitalizmi içerisinde bir ülke vatandaşının başka bir ülke vatandaşını kendi dinine ikna etmesinin motivasyonu tam olarak nedir? avrupalıların sömürgecilik çağında afrika toplumlarını hristiyanlaştırmasının, peygamberlik döneminde islamiyetin cihat ekseninde yayılmasının mantıklı ve gayet materyalist bir açıklaması var ama bunun açıklaması ne? "benim dinim süper, o yüzden herkes inansın istiyorum", bu yüzyılda komik kalan çocuksu bir istek değil mi? dahası, misyonerlik yaptığı ülkenin dilini bile konuşamayan yirmi yaşında bir velet, metro çıkışında ayak üstü insanlarla konuşarak onları din gibi benliğin sarsılması en zor öğesini değiştirmeye beş dakikada nasıl ikna edebileceğini sanıyor? ya bir kere sen caucasian bile değilsin olum, sarı ırksın. zaten seni de misyonerlikle hristiyan yapmışlar. sonuç olarak bu şapşikler çok mu saftirik, yoksa ortada başka bir şey mi dönüyor, inanın anlayamadım. bir grup insanın bu kadar gerzekçe bir işe kalkışmasını mantığım kabul etmedi.

geçen yıl koreli bir misyonere beşiktaş'ta ben de denk geldim.

tek bir çocuktu. "sorry, do you speak english?" cümlesini duyunca coşan her beyaz türk gibi ben de "oi i don't speak english, i live in english m8!" stayla gaza gelip başladım edebiyat kasmaya.

leş gibi yağmurun altında yarım saat buraya miami'den tatile geldiğini, öğrenci olduğunu, benim gibi kaykaycı olduğunu anlatıp bir süre sonra ufak ufak dini inancımı sormaya başladı. mecidiyeköy'de kiliseleri varmış; neye inanırsam inanayım, istediğim zaman adını söyleyip gelebilirmişim, para denen şey dünyevi bir olgu olduğundan ihtiyacı yokmuş ne kadar lazımsa "borç" verebilirmiş vs. saçmaladı durdu. "herkesle bu muhabbeti yapma; ufak tefeksin, dayak yersin" temalı bir kapanış yapıp uzadım.

sene, yanlış hatırlamıyorsam 2003. 

ankara’da dolmuşla kızılay’a gidiyorum. mahallemizde uluslararası bir okul vardı ve her milletten insanlar yaşardı. dolmuşa 3 koreli bindi ve insanlarla sohbet etmeye başladılar. bizim türk insanı da yabancılara türkçe şeyleri söyletmeyi çok sevdiği için dolmuştaki herkes korelilere türkçe kelimeler öğretmeye başladılar. 

5 dakika geçtikten sonra korelilerden birisi cebinden bir not çıkarıp “isa sizi çok seviyor” demeye başladı. neyse ki ankara’nın nezih semtlerinden birisinin dolmuşuydu da kimse saldırmamıştı. sincan dolmuşunda aynı cümleyi kurduklarını düşünemiyorum.

koreli misyonerler bundan bir 10 sene önce taksim jübile kültür merkezi cafe'sini almışlardı galiba. 

çünkü orada böyle ücretsiz etkinlikler, dersler falan olurdu. sadece koreliler değil, amerikalı tiyatro hocaları falan da olurdu ama amaç aslında orada pazar günleri yaptıkları törenle herkesi içlerine çekmeye çalışmaktı sanki. ben birkaç defa gitmiştim. hatta bir ara davul dersi falan alıyordum koreli bi çocuktan. çok hoş sohbetleri var, cana yakınlar falan ama çok fazla içlerine çekmek için uğraşıyorlardı, sürekli arıyorlardı, sohbetlere davet ediyorlardı falan. şu an var mı, hala oradalar mı, bilmiyorum.

özellikle ankaradaki üniversitelerde çok etkinler koreli misyonerler.

kendilerini değişim öğrencisi gibi tanıtıp, kantinlerde sürekli geziyorlar. yeni yetmeleri ingilizce anlaşmaya çalışıyorlar. uzun süredir burada kalanlar çok iyi türkçe biliyorlar. genelde başarısız kalıyorlar tabii ama odtü'de okuyan bir kürt arkadaşı hristiyan yapmışlardı. aşırı dindar ailesi reddetmişti falan. ilginç bir mesele.

Protestanlık ile Uzak Doğu Felsefesini Birleştiren Oluşum: Moon Tarikatı