Sergei Eisenstein'ı Zamanının Diğer Yönetmenlerinden Ayıran Acayip Özellikleri

1898-1948 arasında yaşayan ve daha çok Potemkin Zırhlısı filmiyle tanınan Sovyet yönetmen Sergei Eisenstein (Sergey Ayzenştayn diye okunuyor), hakkında fikir verebilecek bir yazı.
Sergei Eisenstein'ı Zamanının Diğer Yönetmenlerinden Ayıran Acayip Özellikleri

normalde bir filmin çekimine başlamadan önce bir senaryo olması gerektiğini düşünürüz

akabinde karakterleri canlandıracak oyuncular senaryo üzerinden hünerlerini sergilerken bir taraftan kameralar devreye girer. eisenstein da ise durum biraz farklı. filmlerinde sahneleri önce çeker ve ardından bu çekimlerini kullanarak hikayesini oluşturur. örneğin ivan grozni (korkunç ivan)'ın birinci ve ikinci filmlerde tamamen farklı iki karakter olarak görünmesinin nedeni de budur. yazıya neden bu bilgiyle girdim derseniz eisenstein'ın bir yönetmen olarak çok farklı noktalarda bir deha olduğunu bilin diye söylüyorum.

eisenstein burjuva bir sınıfa mensuptur ki ciddi anlamda entelektüel bilgiye sahiptir. eisenstein'ı burjuva kültürüyle yoğuran özellikle annesidir. çocukluğundan itibaren kitaplar okur, tiyatroya gider, resim çizer, klasik müzik dinler ve ailesiyle yurtdışı seyahatlerine çıkar ki bu geziler kültürel amaçlıdır. rusça dışında almanca, ingilizce, fransızca konuşabilir. dumas, goethe, shakespeare, dickens, marx ve engels gibi güçlü kalemleri yalayıp yutmuştur ki filmlerini alt yapısını bu güçlü edebi bilgileri ile doldurur.

hayatındaki kırılma noktası ise 1917 bolşevik devrimidir

aslında devrim bir anlamda eisenstein'ın işine yaramıştır. normalde aile baskısı ile mühendislik okumak zorunda kalması, akabinde yaşanan devrim sonucu fransa'ya göç etmeleri okulunu yarım bıraktırır ve fransa'da sinemaya atacağı adımların zeminini yakalar. bu yeni hayatıyla beraber entelektüel bilgi birikimi ile fransa'da kendine yeni bir dünya görüşü yaratır ki bu hem toplum hem de sanat hakkında yeni ideolojiler kurmasını sağlar.

o yüzdendir ki eisenstein'ın dehası, bir sanatçı gözüyle ve bir mühendisin yöntemleriyle sinema sanatı inşa eder. bu inşaatın hafriyatında müzik, edebiyat, tiyatro, resim ve bilim ahenk içinde o yapıyı oluşturur. aldığı mühendislik eğitiminin sinemasına katkısı hakkında ise şunu söyler: ''yaratıcı sanatın temellerine doğru, gitgide daha derine, tam bilginin aynı yarımküresini arama yetkinliğimi, almış olduğum kısa süreli mühendislik eğitimine borçluyum.” analitik düşünmenin önemini çok daha iyi anlıyoruz. bu arada nuri bilge ceylan da mühendislik mezunudur. onun da bir auteur olmasında mühendislik bilgilerinin etkisi muhakkak vardır. bir şey yaratma, şekillendirme anlamında mühendislik bilgilerinin önemli olduğunu düşünüyorum.

geldik eisenstein'ın en bilinen ve sevdiğim özelliğine: sinemada montaj ve diyalektik yaklaşımın babasıdır

bir filmde ikna edici efektler yaratmak için bir dizi görüntünün birleşimi olan montajın ilk gerçek vuruşunu eisenstein yapmıştır. bu şu demek oluyor; bu teknik şuana kadar duyduğunuz tüm yönetmenlerin eisenstein sayesinde kullandığı bir tekniktir. ikinci olarak diyalektik yaklaşım noktasında eisenstein, goethe'den bir alıntıyla: ''doğada hiçbir zaman izole bir şey görmeyiz, o şey mutlaka yanında, altında ya da herhangi başka bir şeyle mutlaka bağlantılıdır''. eisenstein, bunu sinema sanatında insan varoluşunun iki çelişkili karşıtlığın etkileşiminden kaynaklanan sürekli bir evrim halinde olduğunu açıklar.

eisenstein, sinemasında diyalektik dinamik ilkesi olan çatışmayı kullanır. iyi-kötü, mutlu-üzgün, sinirli-sakin vb insani duyguları sürekli çatıştırır. bu yaklaşım filmlerine ayrı bir lezzet katar. filmlerini mutlaka izlemenizi öneririm ki bünyede çok farklı çalkantılar yaratacak cinsten yapımlardır.