Sinemada Benzersiz Bir Tarz Yaratmış Olan Film Noir'ya Dair Bilinmesi Gereken Her Şey

Film-Noir (okunuşu nuğa), sinema sanatı içinde kendine has bir alan yaratmış ve fark etmesek de, günümüzde hala bu şablonda filmler üretilen klas bir tarz. Bu tarzın gelişimi ise ABD ve Avrupa'ya dair çıkarımlar yapabilmek için güzel bir siyasi zemine sahip.
Sinemada Benzersiz Bir Tarz Yaratmış Olan Film Noir'ya Dair Bilinmesi Gereken Her Şey
Double Indemnity (1944)


kara filmin jack warner'ın 30'lu yıllarda ki cinayet filmlerinin mirası üzerine 40'lı yıllarda geliştiği söylenir

amerikan toplumunun iç yapısıyla ve kendi sorunlarıyla alakalı olan türle avrupa sineması çok fazla ilgilenmese de avrupa'lı sinemacılar kara filmin yaratıcısı olmuşlardır. hitler'in avrupa'yı kasıp kavurduğu ikinci dünya savaşı döneminde amerika'ya göç eden billy wilder, robert siodmak, otto preminger, ve fritz lang gibi alman ve avusturya'lı yönetmenler dışavurumcu alman sineması'nın etkilerini hollywood'a taşımış ve dışavurumcu alman sinemasının en önemli ve öncü sayılabilecek filmi dr. caligari'nin muayenehanesi türe çıkış noktası olmuştur.

raymond borde ve etienne chaumeton adlı iki fransız araştırmacı tarafından adının film-noir olarak konulmasından sonra kara filmin sinemada teknik bir tür olup olmadığı tartışıldı. john orr ise kara filmin bir tür olmaktan çok, pek çok izleğe sahip bir biçem olduğunu söylemiştir; öyle ki herhangi bir film türünde kara filmler üretilebilir.

türün doğumuna en önemli zemini hazırlayan kuşkusuz ikinci dünya savaşı'dır

savaş amerikan toplumunun tüm yerleşik moral değerlerini alt üst etmiş toplumsal yapıyı derinden sarsmıştı. iyi ve kötünün iç içe geçtiği savaş sonrası dönemde film-noir sinemaya yerleşti. amerikanın savaş sonrası psikolojisinin ve genel atmosferin sinemaya bu şekilde yansıması da kaçınılmazdı. savaş sona ermiş evlerine dönen erkekler pek çok şeyi bıraktıkları gibi bulamamışlardı. kadın toplumsal hayatta etkin bir rol alıp özgürlüğünü ilan etmişti ve mutfağa dönmeye de pek niyetli görünmüyordu. bunların dışında askerden dönenlerin iş bulabilme endişesi vardı. amerika o yıllarda kanunu hiçe sayan adamların egemenliğini sürdüğü, sokaklarda kurşun yağmurlarının esip geçtiği, çetelerin her köşe başında hesaplaştığı bir toplumsal buhran dönemi içindeydi. işte bu ümitsiz, karanlık ortam kara filmin doğmasında gerekli olan altyapıyı hazırladı ve tür işte bu atmosfer içinde ortaya çıkıp gelişti.

gangasterler ve dedektifler ikileminde ilerleyen kara filmde mutlu son yoktur. hollywood'un sahte mutlu sonlarına tepki olarak ortaya çıkan bu olgu amerikan toplumunun en güvendiği değerlere de el atıp hatta bazen acımasızca saldırarak sistem içinde muhalif bir tavır yakalamıştır. amerikan toplumunun en gözde kurumu aileye örneğin oz büyücüsü veya rüzgar gibi geçti'deki gibi yüceltilen, mutlu yuva anlayışıyla yaklaşmamış, bu kavramı sertçe gözden geçirmiştir.

kara film kahramanları aslında birer anti kahramandırlar. bunlar çoğunlukla işleri ters gitmiş, hayattan istediklerini alamamış ve insanı çıldırtacak derecede sigara ve alkol tüketen –genelde trençkotlu ve fötr şapkalı -kişilerdir. hepsi "loser"lık müessesesinin daimi üyesidirler.


kara filmde erkek ana karakter gibi görünüp olay örgüsü onun çevresinde gelişse de trajedinin asıl yönlendiricisi kadındır

türün en belirleyici öğesi burada ortaya çıkar. adına femme fatale denilen cazibesiyle erkeği baştan çıkaran türlü oyunlarla ağına düşürüp öldüren ve asla güvenilmez kadın motifidir bu. dolambaçlı yol filmindeki ann savage ile geçimsiz filmindeki jane green cazibesiyle ele geçirip kurban eden kadın karakterleriyle en önemli femme fatale figürlerini yaratırlar. sinema tarihinin en çok bilinen femme fatale’i ise postacı kapıyı iki kere çalar filmindeki oyunuyla lana turner'dir.

bugün bu türdeki ilk filmin 1941 yapımı john huston’un maltese falcon (malta şahini) adlı filmi olduğu kabul edilir. ancak türün sinemaya yerleşmesi tam olarak 1944-45 yıllarında olmuştur. kara film tam anlamıyla billy wilder'in double indenminty (çifte tazminat), edward dymtryck'ın murder my sweet (cinayet sevgilim), charles vidor'un gilda, otto preminger'in laura, fritz lang'ın the woman in the window (penceredeki kadın) gibi filmlerinde ortaya çıkmıştır.

The Woman in the Window (1944)

film-noir'in temeli ve içeriği karanlıktır

basit anlamda görünüm olarak değil ruh hali olarak da karanlığı ifade eder. yeni çağın en büyük mirası güvensizlik ve karamsarlık üzerinden ilerler. iyi ve kötü kesin çizgilerle ayrılmamıştır. bireyin varolma çabası ve yozlaşmış toplum yapısı açık olarak görünmektedir. tüm bunları besleyen ve yönlendiren adına şiddet denilen hastalıktır. biçim ise büyük ölçüde ekonomiyle ilgilidir. savaş sonrası amerikan ekonomisi avrupa kadar olmasa da etkilenmişti. yapımcılar filmlerin olabildiği kadar kısa sürede ve düşük bütçelerle tamamlanmasını istiyorlardı. dymtryck, filmlerinde kullandığı ön planı aydınlatıp geri planı gölgede bırakan aydınlatma tekniğini daha ucuz ve daha çabuk olduğu için tercih ettiğini söylemiştir. ama eleştirmenler filmlerin görünüm ve atmosferini değiştirmek için tüm bu yapılanların birer icat olduğunu söylemişlerdir. böylece film-noir ekpresyonizmden de aldığı ışık –gölge ve kontrastlarla biçimsel yapısını ortaya koyar.

cinayetler, aldatmacalar ve türlü entrikalar üzerine kurulu kara filmin ilk dönemi herhalde en çok humprey bogart, james cagney, richard widmark, laureen bacall, edward g. robinson ve barbara stanwyck ile hatırlanır. alman ekspresyonizminden, 30'ların fransız filmlerinden, italyan yeni gerçekçiliği'nden ve dönemin kara roman denilen dedektif hikayelerinden beslenen türün klasik kara film denilen ilk dönemi orson welles'in 1958 yılında çektiği touch of evil ile kapanır. foster hirsh’e göre welles; paranoya, korku, kasvet ve sahtekarlık gibi en önemli kara film öğelerini en uç noktasında kullanır.

Underworld (1927)

bu tarihten sonra örnekleri yavaş yavaş azalan ve ilk şaşalı dönemini kapayan kara film 70'lerde tekrar canlandı

aradan geçen zaman yine amerikan toplumunda sarsıcı olayların yaşandığı bir dönem oldu. keneddy suikasti, luther king'in öldürülmesi, solun canlanışı, öğrenci hareketleri, anti militarizm, cinsel devrim gibi toplumsal olaylar kara filmin canlanması için gerekli ortamı hazırlamıştı. nitekim 1971'de don siegel’in dirty harry'si ile başlayan ve polanski'nin chinatown'u, scorsese'nin taxi driver'i ve altman'ın the long goodbye'ı ile devam eden dönem türün yeniden canlanışı oldu.

seksenlerin başı ise film-noir için tam bir dönemeç oldu

liberalizmin doğurduğu güvensizlik ve topluma yerleşen genel paranoya duygusundan tüm alanlar gibi sinema da nasibini aldı. yaşanan çalkantılar nedeniyle filmler de değişime uğradı ve film-noir'in bir alt ayrımı ya da bir diğer aşaması diyebileceğimiz neo-noir ortaya çıktı. neo-noir'in ortaya çıktığı 80'ler; amerikan halkının devletine güveninin sarsıldığı, tüketim çılgınlığı denilen şeyin en had safhaya geldiği ve konformizmin tepkisizliği doğurduğu bir dönemdir. artık yeni bir söyleme sahip olan kara filmler daha önce el atılmamış konulara bambaşka bir yaklaşım getirirler. amerikan toplumunun hızla değişen yapısıyla beraber karakterler ve öyküler de değişmeye başlar. artık hikaye büyük ölçüde kapitalizmin doğurduğu yabancılaşma ve derin yalnızlık duygusudur. neo-noir günümüz insanının sorunlarıyla ilgilenir ve film-noir’e göre daha radikal bir tavır takınır. artık sokaklardaki şiddet hayatın ta kendisine dönüşmüştür. dedektiflik hikayelerinden esinlense de kimi zaman konu dışarı bırakır ya da alaşağı eden portreler çizer.

selda tan özdemir neo-noir için şöyle der: "artık klasik film-noir dönemine göre ahlaki değerler hayli değişmiş, kara filmin altın dönemindeki yasaklı cinsellik çağrışımsal bir gizem olmaktan çıkmış ve gösterilebilir hale gelmiştir. noir sinemasının altın çağında kahramanlar daha çok toplum hayatının adaletsizlikleri nedeniyle suça teşvik edilmiş iken, daha sonra suçluların bile daha psikopat olduğu, daha çok kana ve şiddete susadığı, daha çok entrikaya, illa ki erotizme bulandığı bir dönem yaşanmaya başladı. yakın dönem kara filmleri ise; insanoğlunun en çok yalnızlığına vurgu yaptı. en dibimizde bulunan karanlık yan kendi kendinin celladını yarattı. artık daha çok paranoya, daha çok belirsizlik, daha çok köklerinden yoksunluk zamanı idi ve yeni çağın kara filmi kaotik dünyanın gölgelerinin sahnelendiği yer oldu".

Strangers In The Night (1944)

amerikan toplumunun huzursuzluğunun had safhaya çıktığı bu dönemde neo-noir ilk olarak kendini lawrence kasdan'ın body heat ve ridley scott'un blade runner gibi filmleriyle gösterir

80'ler ile beraber yenilenen kara film 90'larda wild at heart, barton fink, reservuar dogs, naturel born killers ve leon gibi filmlerle devam eder. body heat ve blade runner ile birlike 1967 yapımı john borman'ın point black filmi de bu günkü kara filmin ilk örneklerinden kabul edilir. 70'li ve 80'li yıllardaysa scorsese'nin taxi driver ve meanstreets, coppola'nın the conversation, polanski'nin chinatown, arthur penn'in night moves, wim wenders'ın the american friend'i, david lynch'in blue velvet'i gibi filmler rahatlıkla günümüz kara filminin öncülerinden sayılabilir. ancak 90'larda film-noir için dönüm noktası pulp fiction olmuştur.

1995 yılı içinde direkt olarak kara film türü içine girebilecek on altı film vizyona girmiştir. bununla birlikte türe hem yönetmenlerin hem seyircinin ilgisi artmıştır. pulp fiction ile patlama yapan kara film; seven, usual suspects, fargo, crash, lost highway, leaving las vegas, big lebovski, u turn, la confidental, fight club, memento, mulholland drive gibi birbirinden her anlamda çok farklı filmlerde günümüze dek ulaşır.


savaş ve onun doğurduğu kaçınılmaz ruh hali ile doğan dönemin ruhsal yapısını ve karamsarlığını temsil eden tür elbetteki biçim ve içerik olarak çok daha farklı

eğri büğrü açılar, rastgele gölgeler, jaluziler, ıslak sokaklarla dolu gece görüntülerini geride bırakmış gözüküyor. artık silahları, gangsterleri ve azılı haydutların dışında bizi tehdit eden ve sistemin yarattığı başka bir ben ya da paranoyalarımız vardır. düzen bireyi daha da yalnızlaştırmış suça itmiştir. yeni film-noir’in kahramanlara daha acımasız ve daha eli kanlı görünür. klasik dönemin en önemli öğesi femme fatale'lerin kimi zaman ortada olmadığı da olur.

kara filmde birincil unsur olan konunun yerini karakterlerin alması femme fatale'lerin artık daha dolaysız, açık sözlü ve cinselliği her açıdan metalaştıran hali, vamp kadınlardan çok cool erkeklerin öne fırlaması türün 90'lardaki portresini çizer. huzursuz, mutsuz sonlar düşük bütçeler ve alabildiğine nihilizm film-noir'in hala değişmeyen yazgısıdır.

Blade Runner (1982)

altmış yılı aşkın geçmişi olmasına rağmen kara film daima hollywood işi olarak kaldı

avrupa sineması bu türle pek fazla ilgilenemedi. amerikanın kendi korku ve sıkıntılarıyla beslenmiş ve kendi özeleştirisini taşıyan türe avrupa'nın ilgi göstermemiş olması çok da ilginç değil herhalde. hollywood işi olmasına karşılık seyirciye amerikan rüyasının iç yüzünü gösteren, amerika’nın en gözde yüceltilmiş değerleriyle korkusuyla uğraşan ve marjinali sunan kara film herhalde sinema tarihinde çok ilginç ayrıksı bir yere sahip. belki de hiçbir tür onun kadar günümüz gerçekleriyle bu denli koşut değildir. çünkü film-noir yaşadıklarımızın perdedeki yansımasıdır.

bugün amerikan kara filmi denilen şey esasında o zaman (1940'lar) için bir prodüksiyon olayıdır

hollywood stüdyoları melodram, gangster ve suç filmlerini kara film olarak pazarlıyordu ve "kara film" adlandırılması filmin seyir aşamasında ortaya çıkmıştı. yani tür olarak ilk üretildikleri yer olan amerika'da değil, bu filmlerin çok farklı izlendikleri fransa'da tanımlanmıştı. "kara film" sineması 2.dünya savaşının uzun süren etkilerini ve amerikan çağı denen yeni küresel döneme ait değerlendirmelerini dile getirmelerini mümkün kıldığı için uluslararası geçerliliği olan bir tür halini almıştı.

1946 yılında iki fransız eleştirmen nino frank ve jean-pierre chartier savaş sonrası gösterime giren amerikan "kara film"lerini amerikan sinemasının içsel bir kapitalizm eleştirisi geliştirme kapasitesi ya da amerika'nın yaşadığı ahlaki çürümenin habercisi olarak tanımlar.

avrupa sinemasından büyük oranda etkilenen (özellikle alman sineması-gerçek mekanlarda film çekme) amerikan "kara film"i gece kulüpleri, barlar, otel odaları, pansiyonlar, dans salonları, otobüs ve tren istasyonları gibi gelip geçici, anonim ve bireyselliğini kaybetmiş çeşitli mekanlar etrafında gelenekselliğine kavuşur. yani kara film için şehir çürümüş olmalıdır. bu yüzdendir ki türü tanımlarken her daim amerikan nitelikleri akıllara gelir; yerel geleneklere aşina ve işin uzmanı sert bir dedektif, ateşli bir femme fatale ve şiddet şuçlarının veya psikolojik çöküntünün mekanı olan çürüyen bir şehir. 

Türün en ikonik aktrisi Lana Turner.

kara filmi diğer türlerden ayrı tutan en önemli özellik ise kolayca yerel kültüre uyarlanabilmesidir

edebi anlamda kara filmin babası sayılan the postman always rings twice romanı amerikan sinemasına uyarlanmadan önce fransa (bkz: le dernier tournant) ve italya (bkz: ossessione) sinemalarına uyarlanmıştır. kitaptan bahsedecek olursak; dolandırıcı frank ile yol kenarı lokantasının sahibi cora birbirlerine aşık olurlar. iki aşık, cora'nın yunan göçmeni kocası nick'in hayat sigortasından para alabilmek için adamı öldürmek için plan yaparlar. nick kapitalizmi simgelerken frank yozlaşmış amerikalıdır. cora ise sadece mutlu olmak ister.

türün isminin fransızca' dan gelmesi bu tipteki filmlere amerikalılar tarafından çok değer verilmemesinden ve çekildiği dönemlerde göz ardı edilmesindendir

zira fransızlar tarafından keşfedilen türe ismini vermek de yine fransızlara düşmüştür. akabinde avrupalı örnekleri peşi sıra gelmeye başlamıştır.

(bkz: jean-pierre melville)
(bkz: le samouraï)
(bkz: alain delon)

Chinatown (1974)


imdb "film-noir" türünün 1927 ile 1958 yılları arasında çekilen filmlerden oluşması gerektiğini söylüyor ve filmlerin siyah-beyaz olması gerektiğini de belirtiyor

ilk film olarak underworld (1927)' ü ve son film olarak da touch of evil (1958)'ı kabul ediyor. tabii ki bu tarihlerden önce ve sonra çekilen film-noir ler de var fakat klasik periyod böyle. hatta en klasik periyod 1940-1958 arası "classic american noir" periyodu. amerikan olmayan filmlere verilen isimler ise genelde french noir, british noir veyahut international noir gibi isimler.

bir de 1940 öncesi filmlere de, "precursors/early noir-like films" diyebiliriz ek bilgi olarak. touch of evil (1958)' dan sonraki filmlerde genel anlamda neo-noir kalıbı kullanılmaya (aslında bu kalıp '59 dan sonra türedi) ve film-noir kalıbı kullanılmamaya başlandı fakat tabii ki neo-noir bir sinema terimi olduğu için yani bir sinema türü olmadığı için biz '58' den sonra çekilen bu türdeki filmlere de film-noir diyebiliriz ama klasik film-noir diyemeyiz, onun yerine neo-noir deriz. ayrıca neo-noir kavramı film-noir gibi filmler için türetilen yeni bir kavram olmasına rağmen 1958' den önceki bazı filmler içinde kullanıldı.

neo-noir diyebileceğimiz 1958' den sonraki filmler arasında ise en ünlüsü 1974 yapımı chinatown olmakla beraber; 1976 yapımı taxi driver, 1982 yapımı blade runner, 1994 yapımı pulp fiction, 1995 yapımı se7en ve the usual suspects, 1996 yapımı fargo, 2003 yapımı oldeuboi, 2008 yapımı the dark knight, vs... gibi filmleri örnek olarak gösterebiliriz.

Çok kısa bir şekilde özetlemek gerekirse

femme fatale kadınlar, takım elbiseli adamlar, briyantinli saçlar, 45 model arabalar, şehir ışıkları, caz, sigara, silah, erotizm, viski ve bol miktarda cinayet. tüm bunları aynı öyküde buluşturup çektiğinizde elde edeceğiniz film türüdür film-noir.

60 tane film noir'i ücretsiz ve güzel kalitede izlemek icin buyrun

http://www.openculture.com/free_film_noir_movies

Türk Sinemasında 90'ların İlk Yarısındaki Bunalımlı Film Çekme Ekolü