Stephen King'in, Onca Eseri İçinde "Başyapıtım" Dediği Kara Kule Serisinin Olayı Nedir?

ABD'li yazar Stephen King'in 1982'de yayınlanmaya başlayan Kara Kule (orijinal ismiyle The Dark Tower) serisi edebiyatın en bilinen serilerinden biri. Sözlük yazarı "fiach mchugh", serinin neden muazzam olduğunu anlatarak sinema uyarlamasının başarısızlığından dem vuruyor.
Stephen King'in, Onca Eseri İçinde "Başyapıtım" Dediği Kara Kule Serisinin Olayı Nedir?


dark tower'da sadece roland'ın ve ka-tet'in hikayesine değil, stephen king tarafından 50 yılda yaratılan bir paralel evrenler yumağına da göz atarsınız. kitaptaki karakter ve olay göndermelerinin hiçbiri yüzeysel değildir.

dark tower'a giden yolda "ilerlemiş dünya" seyahatiniz boyunca görürsünüz ki it'teki yaratık aslında bizim bildiğimiz dünyaya hatta evrene ait değildir.

the stand'deki olaylar öylece gerçekleşmiş ve bitmiş olaylar değil, büyük bir oyunun bizim dünyamızdaki yansımasıdır.

the cell, the mist, dreamcatcher, the running man hikayelerinin geçtiği evrenler aynı zaman düzleminde aynı dünyaların farklı yansımalarıdır.

pet cemetery'de kedi church'ü geri döndüren kuvvet ile the green mile'da john coffey'nin sahip olduğu güç aynı antik kökene sahiptir.

11/22/63'teki olayları yaratan zaman geçidi (thinny) aslında olağan bir şeydir ve birçok farklı evrende bir çok farklı zaman dilimine açılan geçitler vardır. the crouch end isimli muhteşem kısa hikayesinde bu geçitlerle ilgili gerçekten korkunç gerçekçi detaylar vermiştir. (ki nightmares and dreamscapes serisi başlıbaşına korkunç gerçekçi detaylar içeren hikayelere sahiptir, kişisel favorim you know they got a hell of band öyküsündeki rock starların cenneti tasviri mesela inanılmaz eğlenceli ve gergin bir okuma deneyimi yaşatır. sorry, right number 10 sayfalık basit bir radyo oyunu senaryosu olarak yazılmış olmasına rağmen black mirror'dan 25 yıl önce aynı distopik bilimkurgu etkisini bangır bangır verir okura. fena sayılmayacak, en azından hikayelerden kopmamış olan bir mini dizi uyarlaması da var bu hikayelerin bazılarını içeren, ilgilenenler bulabilir malum kaynaklardan.)

roman külliyatının yanında sadece kısa öyküleri arasında bile the ten o'clock people, popsy gibi aynı temada (paralel evrenler/boyutlararası geçiş) muazzam olay örgüleri içeren ve gerçekten king'i son yüzyılın en önemli amerikalı yazarları arasında ilk üçe sokacak kalitede eserler vardır.

Stephen King.

christine, kujo ve needful things romanları mesela, hemen hemen aynı zaman diliminde aynı evrenin farklı yansımalarında yaşanmıştır. hatta the regulators, the eyes of the dragon ve the talisman abartıp direkt dark tower'ın geçtiği dünyanın farklı dönemlerinde yaşanan olayları anlatır.

üstelik king bunları yazarken, kendi ifadesiyle, "yazdığım her şeyin bir ortak noktaya sahip olduğunu yazmaya başladığım ilk günden beri tuhaf bir biçimde hissediyor ancak isimlendirmekte zorlanıyordum. yazdığım her şeyin, farklı evrenlerde gözlemlenebilir değişimler yarattığına saplantılı bir biçimde inanmaya başladığım dönemde akıl sağlığımdan da şüphe etmeye başladım, kendimi denemeler yapmaktan alıkoyamıyordum. aklımda gecenin karanlığında bir anda beliren kelimeler cümlelere, cümleler paragraflara, paragraflar öykülere, öyküler romanlara koşuyordu ve yazmadığım her an fiziksel acı çekmeye başlamıştım. dark tower'ın ilk kitabıyla sonuncusu arasında 22 yıl var ve bu 22 yılda yaşamak zorunda kaldıklarımı yalnızca roland biliyor." diye özetlediği, ciddi psikolojik ve fiziksel bağlımlılıklarla/sorunlarla tıka basa dolu karanlık bir dönem geçirmiştir. yaşadığı (ve sonrasındaki tüm hikayelerinde bir şekilde referanslar verdiği) meşhur trafik kazası sonrasındaki nekahat döneminde kullandığı güçlü ağrı kesicilerin, bağımlılık düzeyindeki alkol tüketiminin ve diğer maddelerin zihninde yarattığı imajlar ve kendi bilincinin ötesinde zihninde oluşan karanlık öyküler, dark tower'da olanca haşmetiyle sayfalara dökülmüştür. neredeyse hastalıklı bir zihnin, muazzam bir hayal gücü ve edebi altyapıyla yoğrulmuş son ürünüdür king külliyatı, 50 yıldır devam edegelmiştir.

umney's last case isimli kısa öyküsü de aslında bunun yansımasıdır, bu hikaye, umney isimli son derece karikatürize bir özel dedektifin, hayatının aslında hiç de düşündüğü gibi olmadığını fark ettiği bir sabahı konu alır ve iç içe geçmiş en az üç tane dördüncü duvarı sadece 40 sayfada üç kez yıkarak nihayetinde okura ulaşmasını anlatır. (okumadan anlayamayacaksınız ne dediğimi hehe) 


ve tahmin edeceğiniz gibi, tüm bu hikayeler, her şey ama her şey ka'ya göre yaşanır

kara kule'ye uzanan milyonlarca yoldan bazılarında yaşanan çakıl taşı boyutunda hareketlerdir. kara kule ise tüm evrenlerin, tüm zamanların ve her şeyin tam merkezinde yer alır. her şey kule'ye hizmet eder, tüm ışınlar, tüm incecikler ve tüm hayatlar kule'de düğümlenir. tüm yollar kule'ye ulaşır ama aslında hiç biri kule'ye varamaz. iyi veya kötü tüm karakterler kule'nin varlığını hisseder, insanoğlu ve diğer boyutlarda varlığını sürdürmekte olan varlıklar bu etkiyi iyi veya kötü yönde yorumlayarak davranışlarına yansıtır. burada bir-iki eleştiri getirmek de mümkün (höst) aslında sai king'e. öncelikle tüm eserlerini kule'ye bağlama takıntısı/eğilimi yüzünden bazı bağlantılar diğerleri kadar kuvvetli olamamıştır. tüm hikayelerinin temelinde yatan duality (ikilik) kavramı, özellikle erken dönem eserlerinde çok belirgin olmadığı için bağlantılara yeterli kuvveti sağlayamamış olarak görülür. ama yine de, tüm hikayelerin merkez noktasında tanımlanamayan "bir şeyler" olduğu için, kule'yi bu noktaya yerleştirmek mümkün olur.

ikinci eleştiri olarak ise, aslında ekşi'deki the dark tower başlığında da dile getirilmiş olan "çelişki ifadeler" eleştirisi yapılabilir, hem kule'ye hem de genel olarak king eserlerine. stephen king, on writing - a memoir of the craft isimli otobiyografik eserinde de detaylıca anlattığı üzere "gözünün önüne gelen alakasız imgeleri kağıda döküp, ara pasajları doldurarak, dev hikayeler kurgulama" şeklinde bir yazın metodunu sıkça kullanır. bu yüzden zaman zaman aynı eser içinde çelişkilere rastlamak mümkündür: dark tower da bu çelişkileri fazlasıyla yaşamıştır. kitabın baş karakteri roland'ın tasvirinde bile ciddi çelişkiler vardır seri boyunca. eh, 22 yılda tamamlanmış ve tamamlanırken yazarının paralel olarak yüzlerce farklı metin daha yazdığı 3000 sayfadan fazla bir eserde, bu tip çelişkiler olması bir derece normal karşılanmalıdır. öyle de karşılanmış ve görmezden gelinmiştir okuyucu kitlesi nezdinde.

kara kule'ye yalnızca türkçe versiyonunu okuyarak ulaşmış ve çevirmenin insafına kalmış olsam da, kara kule'yi bir kitap olarak görmenin ötesine çoktan geçtim

kara kule hikayesi, tolkien'den rowling'e, hemingway'den poe'ya, balzac'tan cervantes'e onlarca muazzam yazarla doğrudan bağlar taşıyan, asla basit bir yolculuk hikayesi olamayacak kadar kompleks ve girift yan hikayelere sahip olan, distopya, kaçış edebiyatı hatta yer altı edebiyatı öğelerini bugünkü anlamlarıyla en net işleyen hikayelerden biridir. senaryosunun kuvvetinin ve 50 yıla yayılmış -hala devam eden-genişlemesinin yanında edebi değeri de inanılmazdır yani.

tüm bunlara baktığımızda, kara kule imgesinin sai king ve "sadık okuyucu" olarak hitap ettiği takipçileri için sıradan bir kitap dizisinden farklı olmadığını ve iyi bi şekilde beyaz perdeye aktarıldığını düşünmek açıkçası salakça olur. king bibliyografyasından uzakta kalmış olmak da maalesef bu salaklığa bir bahane olamaz. "git oku öğren len o zaman" derler insana.

hele hele, king gibi süper üretken ve zeki bir yazarın en önemli eserinin geçen yıl vizyona giren zavallı uyarlamasına "gayet iyi, eleştirmenlerin gerzekliği yüzünden kötü olduğu düşünülüyor" yorumuyla yaklaşmak en nazik tabirle "bilmeden sallamak" olarak yorumlanır ki bu yorum doğrudur. the dark tower isimli ucube filme "iyiydi" demek, aslında kısaca; yukarıda sadece isimlerini verdiğim onlarca romandan ve öyküden tamamen kopuk, hiç bir şekilde dark tower hikayesinin görkemine yaklaşamamış, king'in 50 yılda yarattığı tüm evrenlerin ve olay örgülerinin orta yerine sıçmış, king'in de maddi kaygılarla -belki de dark tower'ı sinemada görme isteğini dizginleyememesinden ötürü- göz yummak durumunda kaldığı ucuz popülist bir dark tower franchise'ını övmek demektir.

edebiyat zaten yeterince kısırlaştı ve sinemaya hatta reklamcılığa göbekten bağlı hale geldi. the dark tower serisi ve bu serinin merkezine yerleştiği stephen king evrenleri yumağı, en düşük ihtimalle 5 filmlik, tahminen 10-12 sinema filmi veya 4s x 15e bir diziye ancak uygunken; sadece serinin adını alabilmek için kitaptaki iki karakteri (roland ve randall flagg) dünyanın en gerizekalı plotuyla ölümcül düşmanlar olarak göstererek tam ahmaklara göre bir hollywood aksiyonuna dönüştü.


arkadaşlar sağolsun özetleri okuyorlar bana
diyenler için özet

geçen yıl vizyona giren dark tower isimli film, sadece stephen king'in aynı adı taşıyan eseriyle aynı adı taşımaktadır. geri kalan hiçbir şey, ne karakterler, ne senaryo ne de filmin perspektifi dark tower'la uzaktan yakından alakalı değildir. üstte yazdığım hiç bir şeyin, bu muhteşem edebi dehanın yarattığı olağanüstü kompleks evrenler yumağının en ufak bir imasını bile filmde görememiş olma sebebimiz budur.

"süfer film işte, kitabı da iyiymiş herhalde" diye yapılan yorumlara aldanmayın, kitap okuyun. kitap okumak kötü bir şey değildir, kaçınılacak bir şey de değildir. hatta kitap okumak iyidir, king kitaplarını okumak ekstra iyidir.