Tarihsel ve Siyasi Anekdotlarla Birlikte: Günümüz Türkiye Ekonomisinin Fotoğrafı

Günümüz ekonomik kriz ortamına dair olaya geniş bir çerçevede bakan bir yazı.
Tarihsel ve Siyasi Anekdotlarla Birlikte: Günümüz Türkiye Ekonomisinin Fotoğrafı
iStock

direği vergiler olan, iki üç yüz yıllık politikaların sonucu olan ekonomidir türkiye ekonomisi

bugünlerde kriz çokça konuşuluyor fakat klasik bir kriz içinde değiliz. cari açığı, enflasyonu beraber üreten bir ekonomimiz var çok uzun yıllardır. enerji ihtiyacımızı içerden karşılayamıyor onu alacak parayı bize kazandıracak üretimi de yapamıyoruz. cumhuriyet hükümetleri paraları har vurup harman savurmuşlardır genelde. bununla birlikte, halkımız "sonradan görme"dir. eline para geçen, sikimsonik şeylere para harcar. özentidir insanımız. hava atmak için bir şeyler alır. birikimlerini üretime ve topluma yararlı şeylere aktarma bilinci, zihniyeti yoktur; hiç olmamıştır bu topraklarda böyle bir zihniyet. "vergiden kaçmak için üç kağıtlar yapmak","hayat zor olduğu için kendini ve torunlarını finansal açıdan kurtarmaya çalışmak" , "hemen köşeyi dönmek" vardır bu toprağın insanının zihninde. diyeceksiniz ki başka yöre insanında yok mu? vardır elbet fakat bu yörenin insanının zihniyeti budur. bununla yoğrulmuştur. mal biriktirici ya da savurgandır. bireyselcilik gelişmemiştir ve toplum "cemaat toplumu" olmaktan çıkamamıştır dolayısıyla devletin girişimcilik yapması ve her şeye ön ayak olması beklenir (sırtını devlete daya kurtul). imparatorluğun anadolu'ya yaptığı yatırımların az olması, müslüman tebaanın burjuva sınıfında ekseriyeti olmaması ve ağırlığın rumeli'de, başkentte olması dolayısıyla da cumhuriyetin ana gövdesi olan anadolu neredeyse sıfırdan başlamak zorunda kalmıştır her şeye. uzun yıllar boyunca zaten bir sermaye birikimi ve lokomotif bir burjuva sınıfı eksiği çeken imparatorluk, cumhuriyete de çok bir şey bırakamadan (borçlar ve vergi politikaları hariç) vefat etmiştir. savaşlarda perişan olan ve içerisinde burjuva ve orta sınıfı tam anlamıyla oluşmamış nüfus sıfırdan bir şeyler yaratmaya çalışmıştır. hatta imparatorluğun borçlarını da ödemeye yıllarca devam etmiştir cumhuriyet, yani diyebiliriz ki eksi başladık biz her şeye. 


öte yandan, avrupa'da inanılmaz bir sermaye birikimi ve para oluştu coğrafi keşiflerle birlikte

yeni dünyadan getirilen madenler para olarak basıldı ve piyasada kullanıldı. uzak doğu pazarındaki fiyatları alt üst edecek kadar büyük bir para girişinden bahsediyoruz. inanılmaz bir para/zenginlik birikimi vardı ispanya ve portekiz'de. kutsal roma imparatorluğu'nun ve dolayısıyla avrupa coğrafyasının zenginliği sürekli olarak artıyordu. avrupa'da, çalışanların saatlik ücretleri de osmanlı'dan fazlaydı üstelik yani üst tabakanın zenginleşip aşağıya para aktarmaması durumu osmanlı'ya göre daha fazla değildi (ilkel bir orta sınıf kısmından bahsedebiliriz). velhasıl, ticaret ve yoğun liman şehirleri de göz önünde bulundurulduğunda avrupa'daki para dolaşımı ve zenginlik çok arttı ve ilerideki teknolojik ve ekonomik gelişmelerin tohumlarını attı. "tamam da kardeşim, şu an bizden zengin olup da zamanında aynı bizim imparatorluk gibi olan ülkeler var" diyeceksiniz. evet doğru fakat bu da şirketokrasi ve uluslararası sermayenin politikaları ile direkt ilgili.

türk sanayisi, dış yardımlarla oluşturuldu ve soğuk savaşla birlikte abd yörüngesine girilmesiyle dünyanın genel kutuplaşan ortamı dolayısıyla türkiye de uluslararası sistemde kendine biçilen role uymak durumunda kaldı. bazı ülkelerin sanayide ilerlemesi hiç istenmezken bazılarının sanayileri belirli alanlara kaydırıldı. bazıları ise ucuz iş gücü oldu veya tamamen sefalete mahkum edildi. yeni uluslararası sistem güçlü bir türkiye hayal etmedi ve hükümetler de bu iradeye boyun eğerek (istersen eğdirilerek de) türkiye'nin bugünkü yerini pekiştirdi. türk ordusu bile rusya'ya karşı nato yetişene kadar rusya'yı tutacak şekilde organize edildi. rusların olası bir harekatla güneye doğru inmesini sağlayacak demiryolları ve karayollarına izin verilmedi, ağaçlar dikildi sarıkamış çevresine olası bir harekatı yavaşlatacak şekilde. hükümetler de buna ama şu ama bu sebeple teşne olarak dediğim gibi bu durumu pekiştirdi. hükümetler içerideki parayı iyi yönetmedi, erken emeklilikler verdi seçim kazanmak için. paraları ulufe diye dağıttı. vizyonsuz tiplere paralar yedirdi ve vizyonsuz insanlar devlet eliyle zengin edildi, türlü yolsuzluklar yapıldı. yani hem uluslararası sistem hem de siyasetçilerin ahlaksızlığı ve vasıfsızlığı türkiye'nin gelişmiş bir ekonomi olmasını engelledi cumhuriyet kurulduktan sonra.


şimdi birileri çıkıp diyebilir ki "milletin de işi gücü yok türkiye ile uğraşacak ehehe". sadece türkiye ile değil sevgili okur, herkese belirli alanlar açıldı. türkiye'ye montajcılık görevi düştü. bakın bakalım otomobilciler ne kadar ihracat yapıyor? buraya ucuz iş gücü için gelmeleri de bir sebep olmasına rağmen burası otomobil montaj üssü ilan edildi. her firma burada ve buradan her yere satış yapılıyor. beyaz eşyada da birkaç yerli firmaya izin verilmiş durumda. peki bu kriz dediğimiz şey nedir? ne değiştirecek?
eğer politikacılar yine boyun eğerse ve paraları salakça yerlere harcarsa türkiye sadece ucuz iş gücü ülkesi olacak. şirketleri de satılacak ve kısıtlı sanayi kurmasına izin verilen ülkeler statüsünden ucuz iş gücü sağlaması planlanan ülkeler kategorisine geri dönecek.

çokça ihracatçımız var, sanayide çok şey öğrendik. tarımda da iyi ihracat yapıyoruz. eğer bunu sürekli artıramazsak bizi aşağı itecekler ve yeni evimiz orası olacak. uluslararası açıdan karar verilmiş olarak görülüyor. enerji hatlarını koruyacak, ucuz iş gücü sağlayıcısı, göç ve savaş engelleyici bir tampon ülke (dalgakıran) türkiye tasarlanıyor. son perdeye giriyoruz bu da sermaye transferidir. türkiye'nin çok fazla yerli şirketi var hala. hepsinin battıktan sonra kurtarılma yoluyla el değiştireceğini düşünüyorum. belki tarım alanları bile bu işe dahil. kanal istanbul projesiyle, istanbul bir ticaret şehrine çevrilebilir belki de özerk (hong kong) ve kargo hub'ı istanbul havalimanı zaten açıldı ve büyüyecek. karayolları yapıldı ve mallar kolayca taşınabiliyor. asgari ücretler dolar/euro bazında daha da düşecektir doğal olarak, yani daha ucuza üretim yapabilecek şirketler. politikacıların fakirlik dalgasının yarattığı atmosferle gideceği ve gerekli yasaları geçirecek bir siyasi yapı oluşturulmaya çalışılacağını görüyorum. taşlar döşeniyor... olan yine halka olacaktır.


çözüm nedir?

çözüm; ihracatçılarımız, yenilenebilir enerji arzının artırılması ve yetişmiş insanlarımızdan (gençler) geçiyor. bu insanlar geri dönerse ve ihracatçılar işlerini ciddiye alırsa ve imkanlar yakalarsa (sübvansiyonlar) bir miktar düzelmeler olacaktır ekonomide. o kadar uzun bir zaman diliminde oluşan bu ekonominin bugünden yarına düzelmesini bekleyemeyiz hele ki siyasetçiler kendi kesesini düşünüyorsa ve gaflet içindeyse.

Devletin Emeklilik Olayından Çekilmesi Uzun Vadede Neden Sıkıntı Yaratır?