Tarkovski'nin Sanata ve Sanatçıya Dair Farklı Perspektiften Bakan Görüşleri

Sovyet-Rus yönetmen Andrey Tarkovski'nin sanat ve sanatçıya dair söylediklerine bir kulak verin.
Tarkovski'nin Sanata ve Sanatçıya Dair Farklı Perspektiften Bakan Görüşleri

tarkovski filmlerini izlediğimde bir sanatçının gerçekten özgür olmayacağını anladım

çünkü modern sanat teorilerinin aksine, sanatçı yalnızca kendisine ve sanatına karşı sorumlu değildir aksine yaşadığı dünyanın acımasızlığını ve insan psikolojisinin en çarpık duygularını ortaya çıkarmak zorundadır;

"modern sanat, kendi iyiliği için bireyin değerini olumlamak adına varoluşun anlamını aramayı terk ederek yanlış bir yola saptı."

tarkovski, sanat yapma sürecini, sanatçının amaç uğruna tamamlanması olarak görür ve sanatçıları bir nevi acı çekenler olarak adlandırır. kısacası sanatçı bir şehittir ki sanatsal yaratım da doğal olarak kutsal bir fedakarlıktır. kendisi sinema sanatının kutsal bir şehididir.


doğal olarak sanatçının kendisi, sanatsal yaratımdan kazanç sağlayan belki de son kişidir;

"sanatçı her zaman bir hizmetkardır ve kendisine verilen hediyenin bedelini sanki bir mucizeymiş gibi durmadan ödemeye çalışır."

ayrıca sanatçı, yalnızca sanat formunun soyut kavramlarıyla ilgilenen bir entelektüel değil, aynı zamanda sanatını herkes için yapan bir müjdecidir;

"sanat, bir izlenim bırakma umuduyla herkese hitap eder. insanları reddedilemez rasyonel argümanlarla değil, sanatçının eseri yüklediği ruhani enerjiyle kazanma şeklidir."

tarkovski filmleri yavaştır, hatta bazıları için acı verecek kadar yavaştır

pek çok uzun çekimler görürüz filmlerinde ve bu tek başına bir teknik anlamına gelmez, ancak bir sanat formu olarak sinema için onun vizyonunun ve dilinin bir yan ürünüdür. hatta bu vizyon daha sonra bu vizyonun gerçek bir öğrencisi olan bela tarr'a geçmiştir.

"insanlar her şeyden önce avangardla ilgili olarak deney ve arayıştan bahsediyor. ama bu ne anlama geliyor? çünkü sanat eseri, içinde bütünleyici bir estetik ve felsefi bütünlük taşır; o adeta bir organizmadır. sanatı illa bir temele oturtmaya çalışmak, bir çocuğun doğumuyla ilgili süreçlerden bahsetmek kadar anlamsızdır."


tarkovski, kendisine ilham veren ve sanatsal dilini şekillendiren sanat eserlerinden bahseder. bunlar, geç orta çağ ikonlarından, rönesans dönemi italyan tablolarına, dostoyevski, tolstoy, goethe'nin edebiyat eserlerine ve son olarak bergman, bresson ve diğer örnek aldığı yönetmenlerin filmlerine kadar uzanır.

sahnelerinin izleyici üzerinde daha derin bir etki bırakması için kullandığı tekniklerden bazılarını açıklar mesela. bu teknikler, dönemin sinemasal klişe sembolizmlerinden uzaktır. genellikle görüntüyü geliştirir, büyütür ve ruhumuza adeta damga vurmasını sağlar. örneğin zerkalo'da doktor'un anne ile buluştuğu ve sahnenin sonunda şiddetli bir rüzgarın estiği ve doktor'un eve doğru baktığı sahneyi hatırlayın. sanki o evin bahçesinin bir köşesinde de birilerini bekliyor gibi olur insan.


peki, tarkovski ilhamını nereden alır?

gerçek rol modeli nedir? diye soralım bu sefer. öncelikle kendisi dindar bir hıristiyandı. incil'den bol bol alıntılar görebiliriz filmlerinde. birçok ilham noktası vardır fakat hıristiyan tasavvufundan ciddi beslenir. filmlerinin temel kaynağı da bu tasavvufun derinliğinden gelir.

"dinde olduğu gibi sanatta da sezgi, inançla eşdeğerdir. o bir ruh halidir, bir düşünme biçimi değil."