The Red Pill Denen Şey Hangi Yollardan Geçerek Bugünkü Anlamını Elde Etti?

Kadın-erkek ilişkilerinde erkeklere daha başarılı olma konusunda öğütler veren popüler öğreti the red pill (kırmızı hap), aslında çok daha önceden de kullanılıyordu ancak bugünkü anlamını ifade eden bir şey haline gelmesinin arkasında sosyoloji ve popüler kültürle örülü bir süreç var.

ön not: savunmak veya yermekten ziyade, "red pill" kavramının doğumundan bugüne tarihçesini özet şeklinde vermeyi amaçlayan uzun bir entry olacaktır.


morpheus: sana neden burada olduğunu açıklayayım. buradasın çünkü bir şey biliyorsun. bildiğin şeyi açıklayamazsın ancak onu hissedebilirsin. tüm hayatın boyunca onu hissettin, senin dünyanda yanlış giden bir şeydi bu. onun ne olduğunu bilmiyorsun; ama o orada, zihninde binlerce parçaya ayrılan bir şey gibi, seni deli ediyor. seni bana getiren his işte bu. neden bahsettiğimi biliyor musun?

neo: matrix.

morpheus: ne olduğunu bilmek istiyor musun?

neo: evet.

morpheus: matrix her yerde. etrafımızı sarıyor. şimdi bile, bu odada bile. onu pencerenden dışarı baktığında ya da televizyonunu açtığında görebilirsin. işe giderken hissedebilirsin… kiliseye giderken… vergilerini öderken. seni gerçeğe kör etmek için gözlerinden çekilmiş olan dünyadır bu.

neo: ne gerçeği?

morpheus: senin bir köle olduğun gerçeği neo. diğer herkes gibi esaret altında doğdun. tadamadığın, göremediğin ya da dokunamadığın bir hapishanenin içine. zihnin için bir hapishane. maalesef ki kimse sana matrix’in ne olduğunu söyleyemedi. bunu kendin görmek zorundasın. bu senin son şansın. bundan sonra geri dönüş yok. mavi hapı alırsın ve hikaye burada biter. yatağında uyanır neye inanmak istersen ona inanırsın. kırmızı hapı alırsan eğer, harikalar diyarında kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derinlere gittiğini gösteririm. unutma— tüm önerdiğim gerçeğin kendisi, başka hiçbir şey değil.


her şey böyle başladı. red pill / kırmızı hap, 1999 yılında wachowski kardeşlerin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendikleri the matrix filmiyle hayatımıza girdi

kırmızı hap, milenyumun eşiğinde, küreselleşme tartışmalarının popülaritesinin pik yaptığı bir dönemde, küresel iktidar sahipleri tarafından geniş kitlelere yutturulan ve düzenin kendi istedikleri şekilde devamı için gerekli olan, kitlelerin ise sistem içinde sürtüşmesiz bir şekilde varlık gösterebilmeleri için benimsedikleri ve hatta inançla savundukları tüm "öğretilmiş" doğruların (politik doğruculuk) baştan aşağı yalandan ibaret olduğunu gösterip insanın gözlerini kabul etmesi zor ve acı gerçeklere açmasını sağlayacak bilgiyi temsil eden haptı.

sistem eleştirisi ve distopyalar, sinema alanında, tabii ki matrix filminden çok daha önce işlenegelen bir konseptti. bunun ilk örneklerinden biri, fritz lang'ın yönettiği, 1927 yılında gösterime giren sessiz film metropolis'ti. birinci dünya savaşı'nın getirdiği yıkımın ardından, özellikle birbirlerine paralel olarak ivme kazanan kapitalizm, faşizm/nazizm ve sosyalizm ideolojilerinin çatıştığı tam da bu dönemde, charlie chaplin'in "modern times (1936)" ve özellikle de meşhur konuşmasını yaptığı "the great dictator (1940)" filmleri bu örnekler arasında sayılabilir. chaplin, the great dictator'de şöyle diyordu: "sizler makina değilsiniz. sizi küçümseyen, sizi köleleştiren, yaşamlarınızı bir rejim altına sokan, ne yapacağınızı, ne düşüneceğinizi ve ne hissedeceğinizi söyleyenlere teslim olmayın."

benzer konsepti içeren öncül filmler arasında, stanley kubrick "dr. strangelove (1964)", françois truffaut "fahrenheit 451 (1966)", stanley kubrick "a clockwork orange (1971)", george lucas "thx 1138 (1971)", sidney lumet "network (1976)", george orwell'in 1949'da yazdığı aynı isimdeki romanından uyarlan michael radford "nineteen eighty-four (1984)" ve john carpenter "they live (1988)" sayılabilir.

Fahrenheit 451 (1966)

george orwell'den bahsetmişken, sinema dünyasında olduğu gibi, edebiyat, sosyoloji, psikoloji ve felsefe alanlarındaki yazın dünyasında da, paranın yönettiği tüketim toplumu içerisindeki kimliksizleşmeye ve küresel kural koyuculara derin eleştiriler yönelten fikir insanları sahneye birer birer çıkıyordu

orwell'den önce, aldous huxley'nin 1932 yılında yayınladığı "brave new world" romanı bunun kilometre taşlarından biri olsa da, politik bir akım olarak marx ve engels'in 1848 yılında komünist manifesto'da ortaya attığı fikirler kapitalizmin karşısına dikilen sol kutbun baş kaldırısı niteliğindeydi, ki bu baş kaldırı stirner ve bakunin gibi anarşistlerin fikirlerinde otorite kavramının tümden reddi şeklindedir. bu aslında dünya siyaset tarihi, ekonomi teorileri ve sosyoloji ile iç içe olan son derece geniş kapsamlı bir konu olup, takdir edersiniz ki bu yazıda özetlenemez.

yine 19.yy'ın sonlarında felsefe'de nietzsche'nin nihilism çerçevesindeki sarsıcı görüşleri, 20.yy'ın ilk yarısında albert camus'nun öncülük ettiği varoluşçuluk ve absurdism, insanın sistem içindeki ruhsal ve psikolojik açmazlarına karşı yükseltilen seslerdi. 19.yy başlarında henüz emekleme çağında olan psikoloji biliminin, sigmund freud, carl gustav jung, alfred adler gibi öncül isimleri bu açmazlara karşı kendi fikirlerini, teorilerini ve çözüm önerilerini geliştirdiler. freud psikanaliz, jung analitik psikoloji, adler ise bireysel psikoloji doktrinlerini ortaya koydu, erich fromm bu üç doktrini sosyoloji ile harmanladı. aynı dönemde bunlara paralel olarak, batı dünyası, insanın mutluluk, var oluş ve anlam arayışına binlerce yıl önceden cevaplar sunan budizm, taozim, janizm gibi uzak doğu felsefeleriyle tanışmaya başlamıştır.

bu kapsamda batıyı doğu mistisizmi ile tanıştıran jiddu krishnamurti, alan watts gibi öncül isimler sayılabilir. fakat bu isimleri uzakdoğu'nun klasik guru'larından ayırt eden şey, batı kültürünün içinde yetiştikleri için bu kültürü son derece iyi tanımış ve analiz etmiş olmaları, kültürün getirdiği ruhsal açmazları derinlemesine işlemiş olmaları ve klasik spiritüel öğretilere ilave olarak tüketim toplumunun eleştirisine yoğunlaşmalarıydı. 60'lı ve 70'li yıllarda, jack kerouac gibi yazar ve şairler, spiritüel öğretilerden etkilenen ve lsd, cannabis gibi psychedelic maddeleri kullanan jimmy hendrix, jim morrison, bob marley gibi müzisyenler de, beat ve hippi kuşağı dalgalanmasına yol açacaktı. 90'lardan itibaren ise noam chomsky ve slavoj zizek gibi isimler postmodern düşünürler olarak sık sık karşımıza çıkacaklardı.

Chomsky ve Zizek


bu kısa özetten, sinemada sistem eleştirisine ve red pille dönecek olursak

ilginç bir tesadüf olarak 1999 yılı, matrix ile benzer mantıkta olan "existenz (1999)", "the thirteenth floor (1999)", "fight club (1999)" gibi filmlerin gösterime girdiği yıl olmuştur. hemen öncesinde, 1998 yılında gösterime giren "pleasantville (1998)" ve "the truman show (1998)", gerçeklik algımızı sorgulayan filmlerdendi. 90'lı yıllardan bahsederken, hepinizin (liseliler hariç) "bahçıvan" denince anımsayacağı "the lawnmower man (1992)"'ın da adını anmak gerekir.

The Truman Show (1998)

peki ne oldu da "the red pill" bugünkü gibi (bu başlıkta ve bugün genel olarak internette ve medyada tartışıldığı üzere) bir çerçeve olarak kadın-erkek ilişkileri konseptine büründü? 

sanırım sözlükteki önde gelen red pillcilerin hemen ilk itiraz edecekleri şey red pilli bu konsepte indirgemek olacaktır; çünkü red pillin aslında bireyin maddi ve mental olarak kendini geliştirmesi ve kendini gerçekleştirmesi üzerine kurulu bir sistem olduğunu söyleyeceklerdir; ancak toplum içindeki seksüel dinamiklerin, bireylerin mutluluğunda ve kendini gerçekleştirmesinde yadsınamayacak bir önemi olmasından dolayı, bu dinamiklerin aslında referans alındığı bir düşünce akımında malum konuların başlıkta görüldüğü üzere uzun uzun tartışılmasının kaçınılmaz olması, kavramı bu konseptten bağımsız ele alamayacağımızı göstermektedir.


ekşi sözlük'teki the red pill başlığını takip eden, lehte ve aleyhte görüş sunan (ve sunacak bir görüşü olmayıp sadece adhominem ve demagoji yapmakla yetinen) birçok kişinin bihaber olduğu şeyden, red pill daha önceden neydi, bundan bahsetmek gerekiyor

internette fiki alış-verişlerinin yapıldığı forumlar, sözlükler ve bloglar yokken, aslında www mantığının dışında birer iletişim ağı olan ve 70'lerde hayatımıza giren bbs ve 80'lerde hayatımıza giren usenet ağları, 90'lı yılların sonu ve 2000'lerin başında çöküş dönemlerini yaşıyordu. yine de henüz forumlar ve bloglar patlama yapmadığından, bu ağlar kullanılmaya devam ediliyorlardı. 2003 yılında 4chan'in sahneye girmesiyle başlayan imageboard furyası ve 2005'te reddit'in açılmasıyla başlayan newsboard furyası, son kullanıcıya yönelik bilgi paylaşımı ve tartışma ortamına bambaşka bir boyut getirdi. 4chan kontrolsüz ve neredeyse sansürsüz, reddit ise daha kontrollü ve sistematikti. 1999 yılında the matrix filminin inkar edilemez başarısı ve tartışmalı görüşleri, bbs, usenet ağlarından, 4chan ve reddit'e kadar senelerce irdelendi ve günümüze kadar uzandı.

2003 yılında ise glenn yeffeth'in yazdığı "taking the red pill: science, philosophy and religion in the matrix" isimli kitap "red pilli almak" kavramının kullanıldığı ilk kitaplardan biriydi.

"red pill" kelimesinin internetteki en eski kullanımlarına baktığımızda ise, urbandictionary'de 2004 yılında matrix filmine referans verilerek yapılan şu tanımla karşılaşırız:

"red pill has become a popular phrase among cyberculture and signifies a free-thinking attitude, and a waking up from a normal life of sloth and ignorance. red pills prefer the truth, no matter how gritty and painful it may be." ("red pill, atalet ve cehaletten ibaret bir normal hayattan uyanışı ifade eden, özgür düşünce tavrına vurgu yapan, siberkültür çevrelerinde popüler hale gelen bir terim. red pill, ne kadar zor ve acı verici olursa olsun, gerçeği tercih eder.")

2005 yılında, "the red pill" adında bir sub-wiki açıldı ve wikipedia'nın yayınlamayı reddettiği "gerçekliğin diğer yüzünü içeren konulardan oluşan" bir katalog oluşturma hedefini güdüyordu.

4chan'in kendine has kaotik ortamında ise, red pill ve blue pill'in yanı sıra, green pill, white pill, indigo pill, purple pill, black pill gibi farklı politik duruşları ve farkındalık düzeylerini temsil eden kavramlar tartışılıyordu.


özetle, 2000'lerin ilk yarısında, red pill, özgür düşünceyi esas alan, konformizm ve politik doğruculuk karşıtı bir duruşu ifade ediyordu

kamu nezdinde açıkça tartışmaya kapalı olan veya tartışmaktan imtina edilen konulardan tutun, komplo teorileri, holografik evren, simulasyon argümanı, illuminati, new world order, controversial politik, ezoterik ve gnostik konulara kadar çok geniş bir tartışma spektrumuna hitap ediyordu.

2000'li yılların sonlarında ve 2010 başlarında, red pill, seksüel dinamiklerin tartışıldığı pua literatüründe kullanılmaya ve anti-feminist bir çerçeve kazanmaya başlayarak ciddi bir anlam kaymasına uğradı. aslında 19.yy sonları 20.yy başlarındaki teorik çerçevesinden kopup 2000'li yıllardan itibaren bir "politik doğruculuk" biçimine bürünerek popüler kültürün bir parçası durumuna gelen ve iyice avam bir hal alan feminizm, önceden beri red pill'in eleştiri havuzunun içindeydi. ancak bugünkü anlamdaki red pill jargonunun, evrimsel psikoloji, sosyal ve seksüel dinamikler, erkek hakları, feminizm, karşı cinsle olan ilişkilerde başarı gibi konu başlıkları etrafında dönmeye başlaması son birkaç yıllık bir mevzudur ve özellikle reddit'teki ilgili subreddit'in 2012'de açılmasıyla ve benzer sub-redditlerin patlama yapmasıyla kitlelerin dikkatini çekmeye başlamıştır. 


erkeklerin, kadınlarla ilişkilerinde nasıl başarılı olacakları, amiyane tabiriyle, nasıl kız tavlayacakları konusu üzerine yoğunlaşan pua (pickup artist) akımına burada kısa bir parantez açmak gerekir

- 1967 yılında psikoterapist albert ellis'in yazdığı "baştan çıkarma sanatı" isimli kitap ile eric weber'in 1970'te yazdığı "kadınlar nasıl tavlanır" kitabı türünün ilk örnekleri arasında gösteriliyor. 

- bir komünite olarak pua, "arzuladığınız kadını nasıl yatağa atarsınız" diye bir kitabın yazarı olan ross jeffries'in amerika'da 80'lerin sonlarında açtığı ve hemcinslerine nlp teknikleri kullanarak kadınları tavlamanın inceliklerini anlattığı workshoplar'da vücut bulmaya başlamıştır.

- jeffries'in öğrencilerinden lewis payne 1994 yılında "alt.seduction.fast" adresinde ilk usenet alt ağını kurduktan sonra, e-mail gruplarında ve forumlarda "baştan çıkarma" tekniklerinin konuşulduğu yazışma ortamları hızla yayıldı. 

- king flex rumuzlu bir puanın 2000 yılında yayınladığı "the art of mackin / flört sanatı" isimli kitap, camianın ürünü olan ilk kitaplardan biri oldu. 

- robert a. glover 2003 yılında "no more mr.nice guy / efendi adama artık hayır" isimli kitabı yazdı.

- pua kavramı asıl patlamasını neil strauss'un 2005 yılında yazdığı "the game / oyun" kitabıyla yaptı. aynı yıl içinde, daha önce usenet gruplarında yazan başka bir pua olan mystery nickli erik von markovic'in "mystery method" isimli kitabı yayınlandı. strauss ve mystery'nin kitapları, alfa erkek-beta erkek gibi günümüz pua ve red pill jargonunun temel kavramlarını içeren kitaplardı. 

- urbandictionary'e ilk "pick-up artist" tanımı 2007'de yazıldı. 

- "blue pill'i veya red pill'i yutmak" deyimi ise camiada ilk kez 2007 yılında bir pua forumunda kullanıldı.


bu noktada, internette genel olarak, modernleşmenin deformasyona uğrattığı cinsiyet rollerinin ağır eleştirisini yapan ve feminizmin yükselişi karşısında maskülenliğin neredeyse utanç duyulacak bir nitelik haline geldiği savını öne süren, global medyada sıkça gündeme getirilen kadın hakları karşısında görmezden gelinen erkek haklarından bahseden mgtow (men going their own way), mra (mens right activists) gibi akımlardan, pua komunitesi ve red pill de dahil olmak üzere tüm bu akımları bir çatı altında toplayan manosphere'den bahsetmek gerekiyor.

"erkek hakları" kavramı birinci dünya savaşı sonrası yaşanan yıkımla birlikte gündeme gelmeye başladı

1926 yılında kurulan "erkek hakları ligi" ve 1927 yılında kurulan "medeni kanunda adalet ligi" ilk erkek hakları komunitelerindendir. bu komüniteler, zorunlu askerlik ve savaş, ağır çalışma şartları, evlilik ve boşanma sonrası mali haklar gibi konulara yoğunlaşmışlardı. 1970'li yıllarda ise hareket, erkek cinsel kimliğinin feminenleştirilmeye başlanmasına tepki içeren bir form kazandı. 2000li yıllarda günümüzdeki konseptine ulaşan mra (erkek hakları aktivistleri) veya mrm (erkek hakları hareketi), eski bir kadın hakları savunucusu olan warren farrell ve 2009 yılında kurulan "a voice for men" platformunun kurucusu paul elam'ın başını çektiği komünitelerdir.

erkeklerin ve kadınların geleneksel cinsiyet rollerini dengeli bir biçimde sürdürmelerini amaçlayan ve feminizmin toplumdaki erkek algısını "potansiyel suçlu" olarak çarpıttığını savunan mra hareketinden kopan spin-off bir hareket olarak mgtow ise, toplumun erkeğe yüklediği babalık, ev geçindirme, kadını ve çocukları ekonomik olarak destekleme gibi geleneksel rolleri ve sorumlulukları, hatta evlilik kurumunu reddeden, daha da ilerisi, erkeklerin kadınların onayını kazanmak için hiçbir çaba sarf etmemesi ve kendilerini yalnızca kendileri için geliştirmeleri gerektiğini savunan, feminizmin dikte ettiği pozitif ayrımcılığın bir "çifte standart" haline geldiğini savunan bir argüman ortaya koydu.

2016 yılında, daha önce kadın hakları konusunda filmler ve belgeseller çeken cassie jaye'in mra aktivistleriyle yaptığı röportajları içeren the red pill documentary yayınlandı.

son 10 - 15 yılda gündeme gelmeye başlayan ve henüz çok yeni olan tüm bu akımlar, başta feminist çevreler tarafından olmak üzere, seksist ve mizojinist oldukları eleştirisine maruz kalmakla beraber, karen straughan, lauren southern gibi anti-feminist kadınlar arasında da destek bulmaktadır. 

Karen Straughan

sonuç olarak

dilin yaşayan bir organizma olduğu gerçeğini unutmazsak, kavramların internet çağında nasıl hızlıca değişime ve dönüşüme uğradığını görmek adına, 2000'lerin başında matrix filmi ile başlayan komplo teorisyenliği red pillciliğinden, 2000'lerin ortalarındaki pick-up artist red pillciliğine ve nihayetinde 2010'lardan sonra evrimsel psikoloji ve erkek hakları red pillciliğine geçiş süreci bu şekilde özetlenebilir.

Bu içerik de ilginizi çekebilir