Türk Sinemasının 1990'lı Yıllardaki En İyi Filmleri

Türk sineması için cesaret dolu filmleriyle önemli bir dönemeç olan 1990'lı yılların en iyi filmleri.
Türk Sinemasının 1990'lı Yıllardaki En İyi Filmleri

doksanlı yıllar, türk sineması için boğuk ve karanlık yıllardı. "yeşilçam öldü, yaşasın türk sineması" söylemleri altında yeni bir sayfa açıldığını düşünmüştük; ancak işler hiç de tahmin edildiği gibi gitmedi. türk sineması, sinema salonlarına seyirci çekemez hale gelmişti. 1996 yılında eşkiya gibi bir film sinema salonlarına gelinceye dek hiç kimsenin bir şeylerin iyiye gideceği yönünde bir umudu kalmamıştı. fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen doksanlı yıllar, türk sineması açısından toplumsal hikayelerden bireysel hikayeler anlatmaya geçişimizin de habercisi oldu. ayrıca doksanlar, cesaret dolu filmleriyle de önemli bir dönemeçti. doksanlarda yakalanan bu cesareti, 2000'li yıllara taşıyıp taşıyamadığımız ise bence açıkça ortada.

25. salkım hanım’ın taneleri (1999)

(yön. tomris giritoğlu, 1999) kaliteli dönem filmi çekebildiğimizi ispat etmiş olduğumuz film. bu filmde, ikinci dünya savaşı sonrasında istanbul'da sermayenin nasıl el değiştirdiğine içimiz cız ederek şahit oluruz. zafer algöz'ün anadolu'dan istanbul'a kısa yoldan zengin olmak için göç eden uyanık bir köylüyü canlandırdığı "durmuş" karakteri bugün için bile bize çok şey anlatmaktadır.

24. istanbul kanatlarımın altında (1996)

(yön. mustafa altıoklar, 1996) pek çok eksiği bulunmakla birlikte filmin cesaretine hayran olmamak elde değil. 25 yıl öncesine dönüp baktığımızda vay be o zamanlar ne cesur işler yapmışız diyebiliyorsak "yazık" bizim bugünkü halimize. tekrar filme dönecek olursak filmde pek çok tarihi hata bulunduğunu söylemekte fayda var. fakat filmin hayallerle bezenmiş senaryosunu da çok beğendim. "dur sen, ben şu dörtlüye bir takılayım" diyen bir iv. murat, nereden baksan tutarsız ama başka yerden bakınca da izlemesi keyifli bir padişahtı.

23. laleli'de bir azize (1999)

(yön. kudret sabancı, 1999) gemide filminin öncesi ve sonrasına değinen hoş bir seyirlik. gemide gibi bir filmin arkasına sığınınca haliyle onun yanında küçük kalıyor. film, tek başına ele alındığında ise deneysel yanlarının da olmasından dolayı övgüyü hak ediyor bence. fakat çok büyük beklentilere girmemekte fayda var. filmi izledikten sonra filmin bazı tuhaflıkları olmasa bir şahesere dönüşme şansı da varmış diyeceksiniz.

22. gece, melek ve bizim çocuklar (1994)

(yön. atıf yılmaz, 1994) türk sinemasının cüretkarlığı açısından doksanlara hayran olmamak elde değil. o zamanlarda çekilen filmleri izledikçe ne cesur işlere imza atıldığına bir kez daha şahit oldum. film, hem baş rol oyuncularının sonradan başlarına gelenler hem de istanbul'un arka sokaklarından bulaşmak istemediğimiz insanların hikayelerine el atması sebebiyle doksanların unutulmaz işlerinden biriydi. 2021 yılında bile böylesine cesur bir film çekemeyeceğimizi bilmek ise ne üzücü.

21. kara kentin çocukları (1999)

 (yön. orhan oğuz, 1999) orhan oğuz bir film çeker ve yıllarca biz seyirciler bu yer altı filmine ulaşamayız. şimdi ulaştığımızı düşündüğümüz kopyası ise oldukça kötü ve izlenmez haldedir. ancak ne kadar kalitesiz bir kopyasını da izleseniz filmin türk sineması açısından önemini hemen fark edeceksiniz. ismi kulaktan kulağa yayılarak tam bir kült filme dönüşen ve hala hakkında konuşulan gerilla usulü çekilmiş tam bir yer altı filmi. türk sinemasından böyle bir film çıktığına inanamayacaksınız.

20. propaganda (1999)

(yön. sinan çetin, 1999) kemal sunal'ın son filmine listede yer vermeden edemezdim. hem üstadın son filmi olması hem kendi içinde de iyi bir film olması açısından "propaganda" doksanların akıldan çıkmayan filmlerinden biriydi. gösterime girdiği dönemde sinema salonlarından sinan çetin'i mutlu ederek ayrılmıştı. doksanların sonunda bir milyondan fazla seyirciyi salonlara çekerek o zamanlar için büyük bir başarıya da imza atmıştı. tabi bunda filmin reklam faaliyetlerinin, magazinsel anlamda çok iyi yürütülmesinin de büyük payı vardı.

19. karılar koğuşu (1990)

(yön. halit refiğ, 1990) türk edebiyatının büyük yazarlarından kemal tahir'in hapishane yıllarını anlatan ve yine onun aynı isimli kitabından uyarlanan bir halit refiğ şaheseri. türk filmlerinden alışık olmadığımız kadar uzun olan süresine rağmen sizi bir dakika bile sıkmayan bir film. bu arada kadir inanır da en iyi rollerinden birini bu filmde canlandırmış. kendisine eşlik diğer tüm oyuncuların da emeklerini anmadan geçmeyelim.

18. piano piano bacaksız (1991)

(yön. tunç başaran, 1991) türk sinemasında oldukça sert filmlere imza atılan doksanlarda izleyebileceğiniz en samimi ve sıcak filmlerinden biri. bu filmde, ikinci dünya savaşının boğucu atmosferi altında bir grup insanın bir konağın çatısı altında yaşadıklarına ortak oluruz. bu konağın içindeki her bir oda ayrı bir hikaye barındırır içinde. müşfik kenter'in muazzam sesiyle birlikte tatlı ve keyifli bir masalı hem dinler hem de izleriz.

17. mayıs sıkıntısı (1999)

(yön. nuri bilge ceylan, 1999) "mayıs sıkıntısı", nuri bilge ceylan'ın ikinci uzun metraj filmidir. iran sineması esintileri filmde fazlasıyla hissedilir. film çekmek isteyen ancak finansal sıkıntılar sebebiyle yakın çevresini filminde oynatmak durumunda kalan bir yönetmenin hikayesi anlatılır bu filmde. oldukça naif, samimi ve şirin bir filmdir. başyapıtlarından ilki olacak uzak (2002) filmini çekmeden önceki son durağıdır.

16. ağır roman (1996)

(yön. mustafa altıoklar, 1996) doksanlara çocukluğu denk gelen benim gibilerin zihninde derin izler bırakan türk sinemasının en sert filmlerinden biri. film, başından sonuna aklımızdan çıkaramadığımız pek çok sahneyi içinde barındırır. 90'ların sert ve puslu atmosferine bu kadar uyumlu bir film bulmak gerçekten zordur. 2000'lerde böyle filmler çekemeyişimiz ise özgürlük anlamında ne denli gerilediğimizin en büyük göstergelerinden biridir.

15. akrebin yolculuğu (1997)

(yön. ömer kavur, 1997) ömer kavur her anlamda auteur bir yönetmendir. onun filmlerini nerede görseniz ayırt edebilirsiniz. kendine has bir tarzı olan ve bunları filmlerine ustalıkla yansıtabilen sinemamızın en iyi yönetmenlerinden biridir. "akrebin yolculuğu" ise yönetmenin beni fazlasıyla şaşırtan bir filmi oldu. "gizli yüz" filmi ile azıcık hayal kırıklığı yaşamış iken bu film sayesinde silkinerek kendime geldim. karşımdakinin ömer kavur olduğunu bu film bana tekrardan hatırlatmış oldu. bir yolculuğa çıkan ve gittiği yerde kendisine denk gelen bir saatçinin hikayesi sizi de inanılmazı güç bir yolculuğa çıkaracak.

14. gölge oyunu (1993)

(yön. yavuz turgul, 1993) doksanlar, yavuz turgul'un adını altın harflerle yazdığı yıllar olmuştur. doksanlı yıllarda üst üste çektiği üç film de şaheser düzeyinde filmlerdir. bunlardan "gölge oyunu", üstadın çektiği diğer filmlerden de ayrı bir yerde durmaktadır. türk sinemasının büyülü gerçekçilik akımından etkilendiği belli olan nadide filmlerinden biridir.

13. camdan kalp (1990)

(yön. fehmi yaşar, 1990) fehmi yaşar'ın ilk ve tek filmi. onun bu filmini izledikten sonra keşke başka filmler de çekseydi diye söylenmeden edemiyorum. türk sinemasında eşine az rastlanır türden bir film. bu filmi herhangi bir kategoriye sokabilmek çok zor. absürt desek bir dert kara mizah desek başka bir dert. en iyisi mi siz tuhaflığı ile devleşen bu harikulade filmi bir kez olsun izleyin.

12. üçüncü sayfa (1999)

(yön. zeki demirkubuz, 1999) türk sinemasında hiç "kara film" örneği var mı diye soranlara bu filmi örnek gösterebilirsiniz. başak köklükaya, "meryem" rolüyle başarılı ve farklı bir "femma fatale" tiplemesi çizer. belli türler arasında sıkışıp kalmış olan sinemamızda, farklı işlerin de çıkabildiğini bizlere ispatlayan ve sonuyla da izleyiciyi ufaktan şaşırtmayı başaran kaliteli bir filmdir.

11. zıkkımın kökü (1992)

(yön. memduh ün, 1992) memduh ün ve muzaffer izgü'nün bizlere en güzel armağanı. arabesk kokulu dramların arasında boğulup gitmiş türk sinemasının dramla da alay edilebileceğini gösteren harikulade bir örneği. okumak için yanıp tutuşan çocuk "muzo"nun yetişkinleri bile kedine hayran bırakan hikayesi. söyleyin bana, türk sinemasında muzo kadar güzel gülen bir çocuk karakter daha önce görmüş müydünüz?

10. dönersen ıslık çal (1993)

(yön. orhan oğuz, 1993) manuş baba'nın şarkısı sayesinde türk sinemasında böyle bir film olduğunu öğreneceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. toplumsal gerçekçiliğin en sert halini görebileceğiniz muazzam bir film. iki cüce karakterin karşılaştığı ve birinin diğerine "ben senden daha uzunum" diye atarlandığı sahne, yüzlerce sayfa ile anlatamayacağınız kalitede psikolojik tahliller ve toplumsal yorumlar içerir.

9. tatar ramazan (1990)

(yön. melih gülgen, 1990) "tatar ramazan" filminin 1992 yılında çekilen devam filmi "tatar ramazan sürgünde" filmiyle birlikte değerlendirmemiz lazım gelir aslında. ben her daim bu iki filmi tek bir film gibi düşünmüşümdür. defalarca izlediğim ve her izleyişimde beni etkilemeyi başaran türk sinemasının şaheserlerinden biridir. haksızlığa ve adaletsizliğe inen ağır bir tokattır bu film. her izlediğinizde tatar ramazan'ın attığı nutuklar kulaklarınızda yankılanır durur.

8. tabutta rövaşata (1996)

(yön. derviş zaim, 1996) müzikleriyle olsun ahmet uğurlu'nun muazzam oyunculuğuyla olsun anlattığı naif hikayesiyle olsun yıllar geçse de ismi hayırla yad edilecek bir film. tabi tuncel kurtiz'in sanki yılların balıkçısıymış gibi döktürmesine de değinmeden olmaz. yıllar geçecek ama bizler "mahsun"'un kucağında tavus kuşuyla surların arasında dolaşmasını asla unutmayacağız.

7. kaç para kaç (1999)

(yön. reha erdem, 1999) reha erdem'in sanatla kafayı bozmadan önce ne harika filmler çektiğini az çok biliyoruz. "korkuyorum anne" filmi ile birlikte kesinlikle reha erdem'in en iyi filmlerinden biri. bu film için, demirkubuz'un "üçüncü sayfa" filminin yanında doksanların birkaç "kara film" denemesinden biri diyebiliriz. taner birsel'in alıp götürdüğü, muhteşem bir "kendinden kaçış" filmi. belki paradan kaçabilirsin ama kendinden asla...

6. aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni (1990)

(yön. yavuz turgul, 1990) yavuz turgul'un doksanlarda yönettiği ilk filmi. turgul, doksanlara işte böylesine harika bir filmle giriş yaptı. aslında film az çok herkes tarafından bilinir hale gelse de filmin hala değerinin çok altında kıymet gördüğünü düşünüyorum. dram ve mizahın akıllıca çarpıştığı ancak filmin sonunda ilginç bir şekilde mizahın kazanmasına izin verilen gerçek bir başyapıt. bu anlamda yaptığı tercihle de alkışı hak ediyor. unutmayın yeşilçam'da her daim dram galip gelirdi.

5. her şey çok güzel olacak (1998)

(yön. ömer vargı, 1998) filmin kendisi kadar ismi de çok güzel. filmin isminin bizler için her daim apayrı bir yeri olacak. film hakkında konuşacak olursak, ne denebilir ki. komik, duygusal, heyecanlı, can sıkıcı, nefret uyandırıcı, düşündürücü, kafa dağıtıcı... daha pek çok kelimeyi dizebilirim buraya. duyumsayabileceğiniz tüm hislere bu tek filmde sahip olabilirsiniz. cem yılmaz'ın sanırım her daim en iyi filmi olarak kalmaya devam edecek.

4. sarı mercedes (1993)

(yön. tunç okan, 1993) filmin kendisi kadar çekimleri de hayret uyandıracak kadar ilgi çekicidir. filmin çekimleri 1987 yılından 1992 yılına kadar sürmüştür. bu oldukça uzun süren çekimlerin ardından ortaya çıkan film ise tek kelimeyle harikuladedir. film, toplumsal mesajlar verirken ilyas salman'ın canlandırdığı "bayram" karakteri üzerinden de sarsıcı bir çöküşe bizleri ortak eder. ilyas salman'ın oyunculuğu ise her anlamda olağanüstüdür. böylesine bir oyuncuyu günümüzde ekranlarda göremiyor oluşumuz ise bizim ayıbımız olsun.

3. gemide (1998)

(yön. serdar akar, 1998) doksanlardan konu açıldıysa "gemide" filminden bahsetmemek olmaz. repliklerini ezbere bildiğimiz bu harika film, doksanların sonuna resmen damgasını vurmuştu. hala da türk sineması dendiğinde aklımıza saniyesinde gelen birkaç filmden biridir. 2000'lerin en iyi filmlerinden biri olan sarmaşık (2015) filmine de ilham olmuştur. bundan elli yıl sonra da değerini korumaya devam edeceğine adım kadar eminim.

2. masumiyet (1997)

(yön. zeki demirkubuz, 1997) bir türlü kapanmayan kapılar, anlatmakla bitmeyecek olan hayat hikayeleri, karşılık bulamadığın aşklar, peşinden gitmekle bıkmayacağın tutkular ve sonu gelmeyen türk filmleri. türk sinemasının tek kelimeyle yüz akı. zeki demirkubuz'un da bir nevi laneti aynı zamanda. bu kadar erken bir zamanda kendi sinemana böylesine bir eşik koyunca haliyle o eşiği geçmekte kendin bile zorlanıyorsun.

1. eşkiya (1996)

(yön. yavuz turgul, 1996) doksanlar türk sineması için talihsiz yıllar olarak anılır. belki de televizyonların hayatımıza iyice girmesiyle ya da sinemalara iyi filmlerin gelmemesi sebebiyle türk sineması salonlara seyirci çekmekte zorluk yaşıyordu. ta ki "eşkiya" filmi sahneye çıkana değin. gösterimde kaldığı süre boyunca 2 milyon 568 bin kişi tarafından izlenerek o tarihe kadar türk sinemasının en yüksek gişe hasılatı elde eden filmi olmayı başardı. defalarca izlediğim ve her izlediğimde beni kendine bir kez daha hayran bırakan gerçek bir başyapıt.