Türk Televizyon Tarihinin En İyi Dizilerinden Yedi Numara'nın Unutulmayan Replikleri

2000-2003 yılları arasında TRT'de yayınlanan komedi dizisi Yedi Numara, bu ülkenin gördüğü en güzel televizyon işlerinden biriydi. Sözlük yazarlarıyla birlikte bu unutulmaz dizinin unutulmaz repliklerini hatırlayalım.


armağan: bizim kızlar.. akılları, fikirleri aşkta, meşkte.. başka hiçbirşey düşündükleri yok. oysa hayatta daha ciddi şeyler de var.. bunları niye sana anlatıyorum ki? belkide seni kendime benzetiyorum da ondan. senin de önceliğin okuyup adam olmak.. aşk meşk bunların benim için değeri sıfır.

haydar: sıfır bir değer değildir. bir sayı bile degildir. ancak başka bir sayının yanına gelince değer yaratır, tıpkı sevda gibi. sevdanın da tek başına değeri yok. ille de biri olmalı. sıfır ne kadar çoksa sayı o kadar çoğalır. sevda ne kadar çoksa insan o kadar çoğalır, büyür. sana dese ki biri, "sevdamı al, kendine ekle, bir ömür ile çarp, sonra sonsuza eşitle". yine değeri sıfır mı olur senin için?."


armağan: zeliha yenge, vahit amcayla sen, yani nasıl başladınız?

(o sırada vahit alt katta oğlanlarla içmektedir. orada da aynı konu konuşulmaktadır)

vahit: anasıyla babası, yirmi yaş büyük birisiyle sözlemişlerdi tanıştığımızda. ben kasaba pazarına elma indirdiydim. o da elma almaya geldi.

zeliha: baktım, bu elinde elma kasası, arkası da bana dönük, öyle duruyor. şurdan iki kilo elma versene, dedim. o zaman bana yüzünü döndü

vahit: dönmemle, yüreğim yüreğine zincirlendi sanki. gözleri ürkek bi ceylan, yanakları gül yaprağı gibiydi.

sıkılaraktan güldü. ben de güldüm.

zeliha: öyle bi gülüşü vardı ki... yani sanki böyle dağların tepelerinden gürleyip gürleyip gelen sular böyle aktı aktı aktı aktı taa böyle içime doldu. şöyle kana kana seyredeyim istedim. ikimiz bir öylece kalakalmışız. sonra bana dedi ki

vahit: yolu yok! benim kadınım sen olcan, dedim!

zeliha: ya olmaz, dedim. ben başkasına sözlüyüm, dedim. öyleyse seni kaçırıcam, dedi.

vahit: bizi vururlar, dedi. dedim, vursunlar. biz birbirimize böyle vurulduktan sonra ne yazar

zeliha: dedi. eğer elin elimde olacaksa, bayram yerine gider gibi giderim ben ölüme, dedi. ee madem öyle, kaçır beni diyivermişim

vahit: kaçırdım ben de. istanbul'a geldik. tam üç sene bi akrabamın yanında, tek göz odada yaşadık. o oda var ya çocuklar...

zeliha: o odaya biz kocaman bi sevda sığdırdık. o oda bizim peri sarayımızdı. sobamız bile yoktu ama birbirimize sarılıp öyle güzel ısınırdık ki... bi çocuğumuz olsun istedim, olmadı...

vahit: yoksulluk... amelelik yaptım... zelihamı doktor doktor gezdirdim. ne fayda... zeliham... kısır çıktı.

zeliha: aslında... kısır olan vahit'ti... ona hiçbi zaman diyemedim. diyeydim, kendini hiç bağışlamazdı yoksa... amaaaan, varsın dedim beni kısır bilsin.

vahit: bizim memlekette, kısır kadına hor gözle bakarlar. biliyorsunuz... zelihamı üzmesinler diye, burda aç kaldım, yine de memlekete geri dönmedim! sevda ince iştir evlatlar!

haydar: o çocuğa "evet" dedin mi? 

armağan: bu seni neden ilgilendiriyor? 

haydar: çünkü "evet demeni istemiyorum. 

armağan: bak haydar. 

haydar: dedin mi? cevap ver. 

armağan: demedim ama demeyeceğim anlamına da gelmez. 

haydar: ben... seni seviyorum armağan! 

armağan: ne? 

haydar: seni seviyorum dedim. seni doğduğum, nefes aldığım günden beri, toprağa sıcağı avuçladığından beri, ağacın dibine oturup yaktığım türkülerden beri seviyorum. hiç görmeden bildiğim, görünce tanıdığımsın. yanımda yokken sen bende varsın, yanımda varken ben sende yok oluyorum. işte söyledim armağan. iki yıllık sessizliğimin mührünü söküp attım. gerisi sana kalmış. 

vahit emmi ve haydar'ın, evlilik üzerine diyaloğu;

-vahit emmi, evlilik nasıl bir şeydir?

+evlilik dağdaki keçi yolu gibidir evlat.

-anlamadım...

+şimdi bir dağ düşün yalçın mı yalçın. sivri kayaları var. işte doğar doğmaz bizi ''hadi bu dağı aş'' diye eteklerine bırakıveriyorlar

-hayat yani?

+aferin... ilk başlarda iş kolay. ama yükselmeye başladıkça dağ sarpa sarıveriyor... dimdik kayaların, uçurumların arasında kalıveriyorsun. gücün azalıyor... derken senin gibi bir yolcu daha çıkıyor. yoldaşınla omuz omuza, can cana verip bir keçi yolu açıyorsun kendinize... biliyorsun ki artık tek başına değilsin. biliyorsun ki artık o yolu iki kişi yürüyeceksin... dağ yine yalçın. ama artık yürümek zevkli. nefesim tükenecek diye korkmuyor insan. çünkü yanında kendi can nefesin gibi bir nefes daha var... anladın mı?

-her evlilik sizinki kadar mutlu mudur?

+yoldaşına bağlı... biz zeliha'mla yan yana yürürken, dikenleri değil çiçekleri derdik. canımız yanınca bir yandan ağladık, bir yandan türkü söylemeyi bildik... ben ''pes'' deyince, o ''hadi'' dedi, o yorulunca ben sırtımda taşıdım.

-peki geçim sıkıntısı insanı mutsuz etmez mi?

+bilmiyorum... biz mutluluğu ne parada ne handa bulduk evlat... bak bugün deniz kenarında zeliha'mla beraber çekirdek çıtlayıp, çay içerken, mutluluk da bizimle beraber masada oturuyordu sanki...

recep'le haydar aybaşında faturaları yatırıp kalan parayı hesaplamak için para sayıyor:

haydar: şu ve elektürük tamam.

recep: eeee okula yol paramuz kalmadu.

haydar: yürürüz.

recep: bakkala olan borçta duruyor.

haydar: bakkal da yürür.

+ adım sevim. lütfen bana "siz" diye hitap ediniz.

- peki sevimsiz hanım.

yine tutumluluğuyla bilinen recep'in sevgilisi meryem'den ayrılması üzerine onu sevdiğini, onu özlediğini dile getirme biçimi de unutulmazdır:

"meryem iyi kızdı, ekonomik kızdı."

ev ahalisi hep birlikte se7en'ı izlemektedirler:

armağan: yedinci günah neydi?

meryem: karıncaları ezmek çok günah misal.

recep: insan niye okur?
meslek sahibi olmak için.
niye meslek sahibi olur? para kazanmak için.
niye para kazanır? (duraklar)

haydar: niye?

recep: çünkü herkes kazanıyor.