Türk Toplumunu Ortadan İkiye Bölen Mesele: Huzurevleri İyi mi, Kötü mü?

Huzurevlerine dair biri iyi, biri de kötü iki yazıyı derleyerek meseleyi sizlerin yorumuna bırakıyoruz.
Türk Toplumunu Ortadan İkiye Bölen Mesele: Huzurevleri İyi mi, Kötü mü?
iStock

"huzurevleri o kadar da kötü değildir" diyen bir görüş

türk milletindeki huzurevi kötüdür algısı yersiz bir algı değildir ancak; huzur evleri düşünüldüğü kadar kötü bir yer de değildir.

geçtiğimiz ay alo 183 ten aldığımız bir ihbar üzerine 92 yaşındaki bir dedemizi ikamet ettiği yerden alıp huzur evine bıraktık. dedemiz büyük bir apartmanın en üst katında kalmaktadır ve yalnız yaşamaktadır. bize kapıyı açması 20 dakika sürdü ve kesinlikle abartmıyorum.

dedeyi huzur evine götürmek istediğimizi söyledik, başladı ağlamaya. "oğlum" dedi, "ben eşyalarımı hazırlayamam ki!". "tamam dede" dedim, "müsade edersen ben hazırlayayım çantanı". ağlaya ağlaya kabul etti. içeri bir girdim ki ev mağaradan hallice. bir yatak bir dolap bir de masa. dedeye kimin kimsen var mı diye sordum, bir kızı iki oğlu bir çok da torunu varmış. "sana bakmıyorlar mı?" diye sordum. daha çok ağlamaya başladı. üstelemedim.

dedenin eşyalarını topladım. zaten çok da eşyası ve kıyafeti yoktu. bir telefon, bir eşofman takımı, bir de içinde 100tl olan bir cüzdanı.(cüzdanın içine bakmak zorundaydım çünkü kimlik kartı lazımdı.) tam her şey tamam çıkabiliriz dede diyecektim ki; dede eliyle bir şişeyi gösterdi. meğer tuvalete kadar yürüyemediğinden o şişeyi kullanıyormuş hacetini gidermek için. gözlerim doldu; "artık ona ihtiyacın kalmayacak " dedim.

dedeyi asansörü olmayan bir apartmanın altıncı katından indirmek zorundaydık. şoför arkadaşı da çağırdım yardım için. dedenin bir koluna ben diğerine şoför arkadaş girdi. dedeyi zemin kata indirmemiz tam bir saat sürdü. dedemiz ne zaman ayağını bir merdiven basamağına indirse bütün bacağından çatır çutur sesler geliyordu. içimiz cız etti.

dedemizle birlikte huzur evine doğru yola çıktık ki; telefonu çaldı. arayanı torunuymuş. 15 saniye sürdü konuşmaları:
+ dede napıyon?
- götürüyorlar beni.
+ tamam.

ulan amk çocuğu! bir sor dede seni kimler götürüyor? nereye götürüyorlar? neden götürüyorlar? arabada rahat bir beş dakika küfretmişimdir toruna (içimden tabii ki, dedeyi daha da üzecek değiliz).

neyse efendim, yol uzun olduğu için başladık dedeyle sohbete. dedemizin memleketi kars imiş. kendisi tcdd'den emekliymiş. bu kadar uzun yaşamasının sebebi yıllardır sabahları sıcak tereyağı içmeseymiş. biz gelene kadar altı ay boyunca hiç çıkmamış evinden dışarıya.

dedemizi huzur evine teslim ettik. bize kucak dolusu dua etti. pandemi olduğu için elini öpüp, sarılamadık maalesef. "ölürsem cenazeme gelir misin?" diye sordu. cenazesine elbette geleceğimi ama arada sırada sohbet etmek için yanına da geleceğimi söyledim. çok sevindi, vedalaştık.

geçen hafta huzur evinde çalışan sosyal çalışmacı arkadaşımı aradım. dedenin keyfi yerindeymiş, arkadaş da edinmiş kendine.

ezcümle; huzur evleri, yaşlı bakım evleri tam bir aile sıcaklığı sunamayabilir elbette. fakat, hayırsız evlat ve akrabalarından da bin kat daha iyidir.

"kötüdür" diyen bir görüş

türk milletindeki huzurevi kötüdür algısı, milletimizin sahip olduğu en yerinde algıdır. huzurevi kötüdür! insanlar sadece temiz yatakta yatarak, düzenli yemek yiyerek, bakımları sağlanarak, temel ihtiyaçları giderilerek yaşayamazlar. özellikle de bebekler ve yaşlılar...

arkadaşlar hep böyle altın çağınızda kalmayacaksınız, hep kendinize yeter halde olmayacaksınız. yapmayın. bir insan kendisini okutan, büyüten, koruyan, seven aile büyüklerini "dünya meşgalesi arasında senin bakımına vakit ayıramıyorum, üzgünüm" diyerek huzurevine yollamamalı. aileye adanmış koca bir ömrün sonu orada olmamalı; o aileyle sevgi, ilgi ve huzur içinde olmalı.

senin onca ise güce rağmen çarşafını bir hafta değiştiremediğin bir yatakta evinde yatırıp gece öptüğün ihtiyar, en pahalı en lüks huzurevindekinden daha mutludur, senden razıdır. benim babam da yaşlı mesela, hayattaki tek mutluluğu biziz. adamın tek derdi torunları, çocukları. nasıl kıyılır, nasıl "sen git ayak bağı oluyorsun" denir. ne kendi meşgalelerinizi ne eşinizinkileri anadan babadan atadan üstün tutmayın, ektiğinizi biçmeden ölmezsiniz unutmayın.

özellikle de eş seçerken gerekirse bunları baştan konuşun. çünkü dikkat ederseniz kişinin kendi evladı bazen istemese de karşı taraf yüzünden bunu yapıyor. her ikinizin de anne-babası ailesi ikiniz tarafından eşit merhametle muamele edilmeyecekse bakılmayacaksa uzak durun o insandan. neticede siz de çöpsüz üzüm değilsiniz, bir aileniz var. biriyle evlenmek "yaşasın herkese kapımızı kapatıp kendi evimizde mutlu mesut aşk yaşayacağız" demek değil. kendi ailesini sizin için bırakandan da, sizden bunu yapmanızı isteyenden de uzak durun. bizdeki bu eller de bacaklar da elbet tutmaz olacak. insanları sevgisiz saygısız bırakmayın.

bir de aklıma geldi, evinizdeki yaşlı anane babanelerinizle video çekip ona buna güldürmeyin. o insanlar millete maymun olmak için yaşamadı bu hayatı.