Türkiye ile Venezuela Arasındaki Bu Kadarına da Pes Dedirten Benzerlikler

Türkiye ile Venezuela arasında okurken şaşıracağınıza emin olduğumuz ekonomik ve siyasal olarak birçok benzerlik var.
Türkiye ile Venezuela Arasındaki Bu Kadarına da Pes Dedirten Benzerlikler
Fotoğraf: T.C. Cumhurbaşkanlığı

303 milyar varil petrol rezervi ile dünyada ilk sırada yer alan; altın, demir, elmas ve kömürün yanı sıra çok stratejik madenler olan uranyum ve koltana bile sahip bir ülkenin ekonomisi nasıl batmış, halkı nasıl sefalete sürüklenmiş bir bakın... bakın da bir yerden tanıdık gelecek mi size:

- hugo chavez 1998 yılında hapisten çıkıp yönetimi devre aldığında hikaye başladı.

- önce latin amerika'da dünya liderliğine oynayacağını, ardından da tüm dünyada kıskanılan bir güç haline geleceğini söyledi.

- "petrol parasını ülkenin yöneticilerine değil halka yedireceğim" sloganı yolsuzluklardan bıkmış halkın kulağına müzik gibi geldiğinden neredeyse tam destek aldı. seçimi kazandığında hemen hayata geçireceği 3 vaatte bulunuyordu: yolsuzlukla mücadele, yoksullukla mücadele ve yeni bir anayasa... tanıdık geldi mi?


- yönetimi devraldığında petrol fiyatları bir hayli yüksek, ülkeye dolarlar yağıyor, demokrasi mesajları veriliyor, herkesle iyi geçinilmeye çalışılıyordu...

- petrol fiyatlarının yüksekliği bolivarın aşırı değerli olmasını sağlayıp, ülkenin üretim yerine ithalata dayalı bir ekonomi temeline inşa edilmesine yol açtı. ilk yıllarda ılımlı politikalar yürütüp, farklı politik kesimlerden çeşitli isimlere göre verip, yabancı yatırımcılar ülkeyi yatırıma davet etti.

- petrol paralarıyla, alt yapısı eski ve yetersiz olan ülkeye, seçmeni etkileyebilecek köprüler, yollar, hastaneler, evler yapmaya başladı. paraları adeta betona gömüyordu... milyarlarca dolarlık yatırımlar, hiçbir ekonomik getirisi olmayan ve hatta çoğu yarıda kalan betondan ibaret ölü yatırımlara dönüştü.


- referandumda halk yeni anayasayı kabul etti. venezuela tipi başkanlık sistemine(!) geçildi. olağanüstü hal de ilan edip ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisi de oldu. ilk yıllarındaki başarı gözlerini kamaştırdığından, hızla otoriterleşme yolunda adımlar atmaya başlayıp yönetimi kendi ideolojik anlayışına göre düzenledi.

- iktidara geldikten hemen sonra başta petrol olmak üzere yeraltı ve yer üstü zenginliklerini kamu kaynaklarının tüm yönetimini kendisinde toplayıp, önünde tek bir engel bile bırakmamak adına her türlü muhalifi içeriye attırdı. böylelikle tek adamlık rejimi başlamış oluyordu.

- varlık fonu kuruldu, kamu kurumlarının ve devletin neyi varsa bunun içine konuldu. ülke gelirinin nasıl harcanacağının tek belirleyicisi kendi oluyor, hiçbiri parlementonun denetiminden geçmeyen yüzlerce, hatta binlerce projeye boş yere para akıtılıyordu.

- suç bireysel olmaktan çıkıp sistematik bir hale geldi. kendisine sadık olanların yaptıkları yolsuzlukları görmezden gelip hatta onları ödüllendiriyordu.


- yeni anayasa ile de yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalkmış olduğundan, sadece kendisine sadık son derece politize bir yargı oluşturuldu. yeni sistemde yargıçlar hükümete sormadan karar bile alamadığından kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkmıştı.

- yabancı yatırımcı ülkeden o kadar hızlı kaçıyor ve bolivarın değeri o kadar dramatik bir şekilde düşüyordu ki, gerçek enflasyon ölçülemez hale geldi.

- hugo chavez öylesine sapıtmıştı ki; haftanın her günü bütün televizyon kanallarında canlı ortak yayınlarda konuşmaya başladı. özellikle de pazar günleri ipin ucunu kaçırıyor ve saatlerce süren canlı yayın performansları sergiliyordu. her konuda görüş bildirip, geriye kalmış 3-5 muhalifi ve venezuela hariç diğer bütün ülkeleri tehdit ediyordu.

- 2013 yılında ruhunu teslim ettiğinde, en güvendiği adam olan maduro başa geldi... kendisi hugo chavez'den de beterdi.


- hükümet de tek bir ekonomist bakan bile kalmamıştı. ekonominin başına atadığı bakan ise enflasyonun ne olduğunu bilmiyor, soranlara da öyle bir şey olduğunu reddediyordu. bakana göre para basmanın enflasyonu fırlatması söz konusu bile değildi.

- dünyada hiçbir kurum ve ülke, yüksek riskinden dolayı venezuela'ya kredi vermiyordu. ülke hiçbir şey üretilmemeye başladı, neredeyse her şey ithal ediliyordu. hiçbir konuyu bilgisi olmayan yönetim, mali krizi daha da derinleştirdi.

- yoksulların alım gücünü korumak iddiasıyla ürünlere tavan fiyat zorunluluğu getirildi. ama bu sadece bir seraptı... raflarda hükümetin belirlediği düşük fiyatlı etiketler yer aldı ama mallarını kendileri kayboldu! çünkü kimse o fiyatlara satmak istemiyordu.


- temizlik malzemelerinden temel gıda maddelerine kadar her şey karaborsaya düştü. hükümet ise işlerini yürütebilmek için hala karşılıksız para basıyordu.

- maduro yönetimi daha da ileri gidip; ülkenin geleceğini ipotek altına alan, önümüzdeki yıllar boyunca çıkarılacak tüm petrolü çin'e sattı. parasını da aldı ve harcadı.

- kötü yönetim, berbat politikalar, geleceği bile tüketilmiş, tüm para yenmiş ve halk bunu farkına vardığında artık venezuella için çok geçti...

- protestolar başladı. hükümet protestoculara aşırı şiddet kullandığı gerekçesiyle amerika kapsamlı bir ambargo getirdi. en basit tepkiye, en basit eleştiriye, en masum protestoya bile "devlete komplo-darbe girişimi-karşıdevrim" yaftası vuruldu. binlerce insan mahkum edildi.


- maduro seçimi kaybetti... ama maduro'nun yerleştirdiği adamlardan oluşan anayasa mahkemesi ve seçim kurulu seçimleri askıya aldı. "hiçbir şey olmasa da bir şey olmuştur" dedi ve seçim sonuçlarını kabul etmedi.

- şu an dış güçlerle savaştığını iddia ediyor. amerika'yı suçluyor.
...

fazla dramatize etmeye gerek yok ama bu hikaye bir yerden tanıdık gelmedi mi size?