Türkiye, Yetenekli Olduğu Tekstil Alanında Neden Dünyaca Ünlü Bir Marka Çıkaramıyor?

Dünyaca ünlü markaların tekstil atölyeleri Türkiye'deyken, yetenekli zanaatkarlarımız varken neden bir Zara çıkaramadık? Olası sebeplere kafa yoralım.
Türkiye, Yetenekli Olduğu Tekstil Alanında Neden Dünyaca Ünlü Bir Marka Çıkaramıyor?
iStock

neden hazır giyim sektöründe uluslararası bir markamız yok, bunun nedenlerini sıralayayım

ayakkabı sektöründeyim. kendi markamın ihracatını bugün 12 ülkeye gerçekleştiriyorum. üretim yapan firmalar siparişi alıncaya kadar bir yerlerini yırtıyor, sonrasında ise çoğunlukla ayıplı mal gönderiyor.

ülke olarak zorunlu eğitim sistemi sektörleri çok fazla etkiledi. bu yüzden alttan kalifiye, gerekli eleman yetişmiyor.

ülkemizde milano, londra, paris gibi moda şehirlerinin olmayışı bence büyük etken. ne alaka diyebilirsiniz ama gerçekten çok fazla alakası var. bizde modanın kalbi istanbul'da merter, laleli, osmanbey ve gedikpaşa'da atıyor.

en önemlisi de tekstil ve moda sektöründe hala uluslararası reklama gerçekten dev bir bütçe ayırabilen, cesaretli bir yatırımcımız çıkmadı.

tekstil cenneti olup ünlü marka çıkaramamamız ne cahillikten ne de üşengeçliktendir

marka, artı değer demektir.

bizim halk ve çevre coğrafyadakiler yaşam şartları gereği günü ve kısa dönemi kurtarma çabası içerisindedir. markalaşma ise zaman alan, getirileri uzun vadede gelen belki de modern ekonominin en kompleksli alanlarından biri çünkü tamamen soyut ve oluşturduğu her türlü varlık tamamen soyut varlık olarak kayda geçiyor. bunu hem alanda ilgili, hem bu soruyu kendine soran hem de bu alanda ilerleyen dönemlerde kariyerinin bir parçası haline getirmek isteyen ve sistematik bir şekilde projelerlerle bunu destekleyebilmek için gayret gösteren biri olarak dile getiriyorum.

başta tekstil olmak üzere dünyanın en büyük tekstil firmalarına en katma değerli ürünleri üreten, ileten ve aktaran bir ülkeyiz ve yıllardır biriken inanılmaz bir know how var. bunu katma değerli bir hale getiremiyor olmamızın sebei en başta dile getirdiğim gibi günlük ve kısa dönem yaşam şartlarının beraberinde getirebileceği krizler.

mesela bu konuda sorulabilecek sorulardan biri;

800.000 kişiden fazla insana ekmek kapısı olan bir ekosisteme sahip olup nasıl olurda hala bu alanda spesifik bir değer yaratacak bir okul yok?

nasıl olurda izmir, ısparta, bursa gibi illerde yılların birikmişliği nasıl olurda bir ekstra değer yaratmak için kullanılmaz?

bir dönem aktif olarak görev almakta istekli olduğum ama bulunduğum şartlar gereği bir türlü orta noktada buluşamadığım ve kitaplaşma sürecine giden bu raporu okumanızı ve bazı noktalarda kafanızdaki boşlukları giderebilmenizi diliyorum.

[türkiye markalaşma ofisi https://ancreva.com/…021/02/turkiye-marka-ofisi.pdf]

markalaşma ile alakalı alakasız bildiğiniz, önerdiğiniz, takip ettiğiniz her türlü kaynağı önermekten ve bilgi alışverişi yapmaktan çekinmeyiniz.

son olarak ülkede tasarıma, zevksizliğe ve mimariye laf ediliyor. görece kendi gayretlerimle edindiğim çevre ve tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, herkes uzmanı olduğu işi gayet biliyor.

sözde vizyoner ama vizyonsuz aile şirketlerinin ahlaki diğerleri ölçüsünde şekillenen üretim bantları ve tekelleşmelerden dolayı ekonomik denge oldukça bozuk. ekonominin can kaynağı kobiler için maliyetler karlılık ve emek karşısında çok yüksek ve riskli. fason üreticisi olup büyük firmaların eksikliklerini gidermesi gerekenler kobiler olması gerekirken dev gibi fason üreticiler yarattılar köylü esnaf vizyonuyla.

ülkede binaları mimarlar değil mühendisler yapıyor. bunu bilecek kadar gördüğünüzü ve gözlem yapabiliyor olduğunuzu düşünerek yaşamaya devam edeceğim.

biraz tarih

cumhuriyetin ilan edildiği zamanlarda en büyük ithalat kalemi tekstil idi (sanırım %26). devlet üç beyazı halletmeye koyuldu: un, şeker ve patiska (amerikan bezi). zamanla ülkenin en parlak beyinleri sümerbank bursu ile yurt dışına yollandı, tekstil mühendisliği ve ilgili mühendisliklerde okumak üzere.

bu parlak beyinler türk tekstil sanayiini rakip (ve görece daha az zeki insanların yönettiği) ülkelere göre daha üst konuma taşıdı. altınyıldız gibi fabrikalar kendi alanlarında en iyi ürünleri üretti, coats türkiye 65.000 kişinin çalıştığı coats plc bünyesinde parlayan yıldız oldu. genç bir mühendis olarak altınyıldız'da çalışmaya başladığımda genel müdür manchester'dan doç. dr. kemal varol, fabrika müdürü purdue+iowa'dan metin özbey idi, geri kalanlar da hepsi parlak beyinlerdi. en zayıflar boğaziçi mezunu cem boyner'in arkadaşları, hesap edin işte.

sonra bazıları gibi "tekstilden çıkalım" diyen ibibikler, her bulduğu apartmana tekstil mühendisliği bölümü açan kerkenezler türedi, tekstilde baz oluşmuş, tam marka olmaya yönelmişken iyi adamların hepsi sektörden çekilip başka dallara kaydı veya yurt dışına gitti. meydan da 1 matematik neti ile mühendislik okuyan adıyaman, tokat üniversitesi mezunlarına kaldı.

türkler 1970-2020 arasında dizayn olarak çok üst olmasa da kumaş ve dikiş kalitesi olarak çok iyi ürünleri çok uygun fiyatlara aldı ama o devir artık sona eriyor. kimse tekstil (konfeksiyon değil tekstil) fabrikası kurmuyor, başarılı öğrenciler odtü makine, itü makine'nin önüne tekstil tercihi yapmıyor, yeni mezunlar bizlerin tecrübe ettiği oxford-cambridge mezunu (bkz: david j. williamson) (bkz: simon nicholas greenwood) ile çalışamıyor. en şanslıları bile ancak bursalı, denizlili bir patrona sahip olabilir. (en şanslıları o da.)

ülkede dizayn-mimarı kısmı zaten sıfırdı, bir gelişme yok, teknik ve idari açıdan arayı kapatacak insanlar da küstü gitti... ara ki tekstilde üst seviye insan bulasın artık.

tasarım

ülke tasarım olgusuna birazcık kıymet verseydi ve bir değer yükleyebilseydi, ünlü marka çıkarmak çok da zor olmayacaktı diye tahmin ediyorum.

yapılan üretimin yanı sıra tasarıma ve tasarımı satmaya odaklanan tek ülke markası bana kalırsa paşabahçe. çoğalırlar umarım…

Final yorumu

gelişmiş hiçbir ülkenin tekstille işi yoktur ama en iyi giyim markaları da onlarındır. tüm enerjilerini sanayi ve teknolojiye ayırıp donlarını sana biçtirip diktirirler. sana da derler ki: "tekstil ülkesisin be koçum." sırtına gelişmekte olan ülke etiketi de vururlar ki havandan geçilmez!

para kiminse marka da onundur. patron kimse etiketini o vurur. süleyman kimse mühür ondadır. bu nedenlerle marka çıkmaz bizden.

"türkler taş ve moloz taşımakta çok iyi" diyen kanadalı maden şirketi bile uyandırmadı birçoğumuzu. adamlar altınımızı çalıp doğamızı bok etti. ameleliğini de bize yaptırdı. akıl sahiplerine bu örnek yeter de artar.