Türkiye'ye Gelmiş Geçmiş En Güzel Değerlerden; Sanatın Paşası, Sanat Güneşi: Zeki Müren

Klasik Türk Müziğinin en büyük isimlerinden Zeki Müren, müzik yaşantısı boyunca altı yüzü aşkın plak ve kaset doldurmuş üç yüzü aşkın şarkı bestelemiş. Türkiye'de verilmeye başlanan Altın Plak Ödülü'nün de ilk sahibi kendisi. Ancak tüm bunlar bir yana Zeki Müren karakteri ve duruşuyla herkesin sevgisini kazanmıştır.
Türkiye'ye Gelmiş Geçmiş En Güzel Değerlerden; Sanatın Paşası, Sanat Güneşi: Zeki Müren

trt ye cikan ilk cross-dresser, sarkici, besteci, gufteci, komple sanatci

turkiye'de enstruman yardimi olmadan notalari dogru soyleyebilen tek kisiymis.. yani enstruman akort edeceginiz zaman "zeki muren bir la cikartir misiniz?" derseniz adam la yi cikartiyomus size..

bu ülkede "popüler" olma bakımından en tepeye tırmanmış insan. sınırsız bir hayranlığa muhattap olmuş ve yalnızlık çekmiş. iki kez televizyona çıkıp da şöhret oldum sanan, kendini kaybeden birçok eleman var ki bize şunu anlatıyor: şöhret meşakkatli bir yoldur.
zeki müren düzeyinde şöhret olsalardı, aşırı dozdan anında ölürlerdi. ölürdük. ölünür.

Şöhretin ona getirilerini bir de Zeki Müren'den dinleyelim;


bir insanın bu kadar yoğun bir ilgiyi kaldırabilmesi, kendini koruyabilmesi inanılmaz. zeki müren bunu başarabilmiştir. fakat yalnızlık çekmiştir. zira bu kadar ünlü olursanınz, çevrenizdeki insanların neden çevrenizde olduğunu tespit etmek çok zorlaşır. hatta bir süre sonra, bu tespitin bir anlamı da kalmaz belki...
zeki müren yalnızdı.

Zeki Müren - Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar

zeki müren kadın gibi giyindiğine dair yaygın bir kanı var. şimdi müze olan bodrumdaki evinde bazı kıyafetleri sergileniyor, gidelim bakalım. ben hiçbir kadının öyle kıyafetler giydiğini görmedim. zeki müren erkek gibi giyinmiyordu ama zeki müren kadın gibi de giyinmiyordu. zeki müren, zeki müren gibi giyiniyordu.


toplumdaki cinsiyet kalıpları, hep öyle gördüğümüz ve alıştığımız için beynimize iyice yerleşir. zamanla cinsiyet rolleri için belirlenen kalıpların evren yaratılırken belirlenmiş olan mutlak doğrular olduğunu düşünürüz. ama öyle değil. hep erkeklerin makyaj yaptığı, kadınların yapmadığı bir dünyada doğsaydık; o duruma alışacaktık. o zaman makyaj yapmak ideal bir erkek davranışı olacaktı. mahmut abi sürme çekecekti. ercümentin fondoteni bitecekti. giyim kuşam da öyle. sadece alışkanlık gereği bazı şeylerin kadınsı, bazı şeylerin erkeksi olduğunu düşünüyoruz.

aslında her konuda bir kalıba giriyoruz yavaş yavaş. bir dinimiz oluyor. milliyetimiz oluyor. tuttuğumuz takımlar, burçlar, harçlar, memleketler, ideolojiler, adalar, modalar, akımlar, meslekler .... ve daha bir sürü şey. evrene bakarken daha doğru bir görüntü vereceğini vaadeden birçok filtreyi aynı anda kullanıyoruz. sonuçta mevcut görüntüyü filtreliyoruz, daha doğru görebildim diyebilmek için. peki bu filtreler neden bu kadar iyi?

erkek dergileri ile kadın dergileri birbirinden farklıdır. bazı filmler erkekleri hedef alır, bazıları kadınları. cinsiyete bağlı davranış kalıplarımız biliniyor. pazarlamacılar bu işi çözmüş, onlar bile nabza göre şerbet veriyorlar. fakat sonuç olarak bu bir "kalıp" yani sınırları var. belki de toplumun bizim için çizmiş olduğu sınırlara (çerçeve) böylesine huşu içinde riayet etmek çok da iyi bişey değildir?

zeki müren bugün bile kimsenin cesaret edemeyeceği şekilde sahneye çıkıyordu.
işin ilginci onda o kıyafetler sakil durmuyordu. yakışıyordu. apartman topuklarla ve mini etekle bir adam sahneye çıkıyordu ama sakil durmuyordu.


onun göstermiş olduğu cesaretin binde birini gösterebilen bir kişi, kolaylıkla bir medya maymunu olabilir kısa sürede tüketilip bir köşeye atılabilir. zeki müren ise hep zirvede kaldı. yani hem toplumun kalıplarına çok şiddetli olarak muhalefet etti, hem de aynı toplumun hayranlığını kazandı. benzer bir vaka yok.

davranışları "kadın gibi olmak" hedefine yönelik değildi. fakat bizim filtrelerimiz durumu öyle görmemizi sağlıyor. ne güzel filtreler onlar. zeki müren çogu zaman favori bırakıyordu; yaka bağır açık, göğüs kıllı fotoğrafları vardır; kıyafetleri de "kadın kıyafeti" değildi. zeki müren, toplumun hepimiz için belirlemiş olduğu, bizim de büyük bir memnuniyetle kabul ettiğimiz cinsiyete bağlı davranış kalıplarını sallamıyordu. sallamadığı için de, erkeksi olmak kaygısı veya kadınsı olmak kaygısı duymuyordu. aynı şekilde, erkeksilikten kaçınma veya kadınsılıktan kaçınma kaygısı da duymuyordu. kendini böyle bir sınırlama altında hissetmiyordu.

sanat alanında çok ilerlemek, yaratıcılığı zorlamaktır. yeterince ilerlerseniz, er yada geç, bazı duvarlarla karşılaşırsınız. herkes karşılaşır. fakat doruğa çıkmak, ancak en güçlü duvarların aşılmasıyla mümkün olur.

bir ressam, "kadınsı olur" kaygısıyla fırçayı tuvale sürerse ancak kaygılı bir resim çizebilir. farkında olmasa da çoğu bu kaygıyla yapar resmini.

zeki müren bunu sallamıyordu. böyle bir derdi yoktu.

bu anlayış sadece giyimiyle ilgili de değil. yorumu da cinsiyetsizdi. hem kalın bir erkek sesi, hem de tane tane kibar bir okuma... içinden geldiği gibi okuyordu; toplumun, onun içinden nasıl gelmesi gerektiğine dair öngörülerine göre değil. zaten anne-babamızın, ilkokul öğretmenimizin ve devlet başkanımızın istediği gibi bir insan olunca sanatçı da olunamıyor pek.

zeki müren çok nadir ve çok başarılı bir başkaldırıydı.

çok acayipti.

öyle böyle değildi.

düşün şimdi kaç yıl önce, kaaaç yıl önce, 70ler 80ler diyelim, toplum marjinalliğin m'sine hazır değilken sen çık parlak kıyafetler, ağır makyajlarla, işte ben buyum yaptığım da bu diye dikil toplumun karşısına, kimse de laf edemesin. malum dünyanın en hoşgörülü toplumu değiliz. tayt giyen kürekçileri filan dövüyoruz 2010'a gelirken bile. işte bu yüzden zeki müren dünyanın en marjinali insanı. sahnenin ve müziğin ihtişamı bir arada .. david bowie halt etmiş. no offense david.

20 sene önce aramızdan ayrıldığında daha 14 yaşımdaydım.
o zamanlar yaptığı müziğe ne kadar hakimdim pek hatırlamıyorum ama hatırladığım; herkesin birbirine benzediği tek boyutlu ekrandaki belki de tek 3 boyutlu karakterdi, farklıydı. kostümüyle, konuşmasıyla, mimikleriyle, söyledikleriyle diğer herkesten ayrılıyordu, ilgi çekiyordu. o yaşlarda çocuklar hem aileleri tarafından, hem toplum tarafından hem de tv tarafından bir kalıba sokulmaya çalışırlar ve belki de bu kalıba uymamasına rağmen o ekranda görebildiğimiz tek kişiydi.

belki de "herkes gibi olmasan da, sen sen olsan da olabilir" düşüncesinin tek umuduydu, bilemiyorum ama ilgimi çekiyordu.

sonra o kendisine en yakışacak yerde, her şeye başladığı trt'de hayata veda etti ama arkasında bıraktıkları ile ben büyümeye devam ettim ve müziğine de aşık oldum.

bugün her yerde kullandığım mahlasımın zeki müren'in mahlası olan mesut bahtiyar olması sadece yaptığı müzik midir? sanmıyorum. muhafazakar denilen bir ülkede mini şort giyebilmesidir, buna rağmen kendine paşa denmesidir biraz da. sosyolojik vaka olarak incelenmelidir zeki müren karakteri. zeki müren benim için bu ülkede bir umuttur. ne kadar toplum baskısı yaşanırsa yaşansın,

"yok yok bu ülke farklı, korkma. sen sen olmaya devam et" umududur belki de.

dile kolay; bu gün vefatının 20. yıldönümüdür. huzur içinde yat zeki müren.

sevgi dolu bir dünyan var
dört yanında tüm insanlar
dünya malı neye yarar
dostluklarla yaşıyorsun

şiirlerde romanlarda
gelmiş geçmiş zamanlarda
tamburlarda kemanlarda
şarkılarda yaşıyorsun

sevgilerden nakışlarla
mutlu mutsuz bakışlarla
kalpten kalbe akışlarla
alkışlarla yaşıyorsun

sen de sevdin bir zamanlar
içinde bin hatıra var
herkes hayatını yaşar
anılarla yaşıyorsun

ne köşklerde ne sarayda
ne dünyada ne de ayda
senin yerin çok uzakta
dualarla yaşıyorsun

şarkılara duygu seren
çilelere göğüs geren
dertli gönüllere giren
işte sensin zeki müren.

Alkışlarla yaşıyorsun, gidişinin üzerinden 20 yıl geçmiş olsa da her yılda büyüyor alkışların. Hep aramızda, ruhu şad olsun.