Ülkemizde Yere Göğe Sığdırılmayan Rakı Neden Yurt Dışında Bu Denli Popüler Olamadı?

Rakı, Türk milletinin severek içtiği ve ayrı bir kültürü olan içki. Bu denli özel ve ilgi çekici bir kültüre sahip olmasına rağmen yurt dışında çok da tutulan bir içki olabilmiş değil. Sözlük yazarı "whokares", bu konuya dair muhteşem bir tespitte bulunmuş.
Ülkemizde Yere Göğe Sığdırılmayan Rakı Neden Yurt Dışında Bu Denli Popüler Olamadı?
iStock.com


rakının yurt dışında tutmamasının öncelikli sebebi, rakının bir sofra içkisi olmasıdır. öte yandan, bir sofra içkisi olarak rakı son derece başarısızdır.

neden mi?

tek düzedir. rakı sofrası denen olayda fazla çeşitlilik, fazla varyasyon yoktur.

tadı yanındaki her yiyeceği bastıracak kadar kuvvetlidir.


öte yandan, batı dünyasının sofra içkisi olan şarap, rakı ile taban tabana zıttır. aslında bu ironik bir durum, zira rakı denen içki, şarap yapımının sonunda geride kalan üzüm posasından elde edilmektedir. zamanında üzüm darlığı baş gösterince, bunu anasonla filan kapatmışlar. aslında rakı dizayn olarak üzüm posasından elde edilen ikinci sınıf bir içki olarak üretilirken, yukarıda bahsedilen dönemsel bir darlık yüzünden özellikle türkiye'de tatlandırıcı olarak anasona yüklenilmiş.

neyse, konumuz bu değil...

üzüm üretiminin birincil sebebi olan şarap, batı ülkelerinde sofra içkisi olarak vazgeçilmezdir.

rakının yukarıda anlatılan iki dezavantajı da şarapta yoktur.


şarap sofrasında çeşitlilik vardır. her türlü yiyeceğe eşlik edebilecek şarap vardır.

dahası, şarap yanındaki yiyeceğin tadını bastırmaz. eğer doğru eşleştirildiyse, o yiyeceğin tadını tamamlar.

bir de, rakı kültürü filan var... hani "muhabbet" filan derler ya... tamam, vardır, doğrudur... ama şarap masasında da vardır o... yavaşça yenen bir akşam yemeği yanında ard arda açılan iki şişe şarabı hiç mi içmediniz?


bir de... şarap çok iddialı bir içkidir, ama hiç bir zaman rakı kadar cahilce bir tekilliğe soyunmamıştır.

girişte şampanya, deniz ürünü aperatifleri eşliğinde güzel bir sauvignon blanc, sonrasında fırında kuzu ile nefis bir bordeaux ya da cabarnet, hafif tuzlu bir karamel ile süslenmiş mascarpone eşliğinde nefis ve tatlı bir moscato çok güzel gider. ardından da puro eşliğinde bir kadeh single-malt...

işte şarap bu müthiş çeşitliliğe izin vermekle kalmaz, adeta bunu destekler.

rakı ise, malumunuz... onun yeri ayrı.


rakıyı, meze kültürünü filan çok severim... istanbul'un en güzel rakı/meze noktalarında dolu dolu saatler geçirdim.

ama bu kültür öyle kolaylıkla dışarıya ihraç edilebilecek bir kültür değil. özellikle batıdaki damak tadı çeşitliliğine hiç uymayan bir kültür bu.

bakmayın siz... artık türkiye'de de çok yavaştan da olsa bir şarap kültürü yerleşmeye başlıyor. ama henüz yolun çok başındayız. bu konuda kendimizi yeterli sayabilmemiz için bence en azından bir 20 sene daha geçmesi lazım. olsun... yolculuğun kendisi de güzel. yemek çeşitliliği bu denli zengin olan bir ülkenin rakı denen tekdüzeliğe takılıp kalması gereksiz.

hem kültür derken...

bu topraklara türkler gelmeden bin sene önce bile kapadokya'da şarap üretimi vardı. bizim yüzümüzden bayağı bir sekteye uğradı.

posayı bırakın...

üzümün kendisi ile yapılan, ve anadolu'nun geçmişinde çok daha uzun bir zaman dilimine yayılmış olan şaraba bakın.

asıl zevk orada.