Umutsuz Bir Anda Gerçekleşen Tarihin En Şanslı İş Görüşmesi Hikayesi

Üniversite'den mezun olduktan sonraki iş arama süreci en can sıkıcı zamanlardan biridir, bilen bilir. Sözlük yazarı " siradan cinko karbon pil" şanslılar arasında. Umutsuzca çıktığı bir iş görüşmesinde yaşadığı olayları anlatıyor.
Umutsuz Bir Anda Gerçekleşen Tarihin En Şanslı İş Görüşmesi Hikayesi
iStock.com

yeni mezun olduğum, işsiz gezdiğim günler. sabah 6'lara kadar dizi izliyor akabinde yatıyor, akşam dört gibi kalkıyorum. bir yandan da internetten istemeye istemeye iş bakıyor kendi kafama gore eleme yapıyorum. bir iş gözüme çarptı ve bölümüm ile ilgili olduğu için gidip başvurmak istiyorum. ilk anneme söylüyorum böyle böyle bir iş var diye ertesi gün beni saat üç gibi uyandır da gidip başvurayım diyorum. bak hele bak sen ogle üçte uyanıp iş görüşmesine gidecem. kadın çıldırdı tabi doğal olarak benden adam olmazmış. haklı öğle üçte kalkıp, dörtte iş görüşmesine mi gidilir...

ertesi gün üç gibi uyandım, saç sakal birbirine karışmış vaziyette iş başvurusuna gittim. annem evden çıkarken mutfaktan bağırıyor lan bir sakalını kes bari, hizbullahlar gibi iş görüşmesine gidiyon diye... onu dinlemeden kapıyı vurup, çıkıyorum...

adamların ofislerine gittim ve müdürün odasına daldım. kapıyı açmam ile iki tane takım elbiseli adam ayrı masalarda bana bakıyordu. biri müdür diğeri yardımcısıymış. adamlara bakıyorum baya oturaklı, olgun kişiler. kendimi tanıttım ve başladım okuduğum okulları anlatmaya. onlar soruyor ben cevaplıyorum müdür de ajandaya hakkımda notlar alıyor.

o anda çat kapı çaldı ve hurra içeriye 6-7 kişi daldı. iyiki doğdun sesleri ile bağırış çağırış ortalık karıştı. lan noluyoz demeye kalmadan müdürün o gün doğum günü olduğunu anladım. pastalar, çerezler, çikolata, viskiler ile müdürün üstüne atladılar. ben ise tamamen olayın dışında kaldım, içimden şansımı sikeyim sesleri geliyor. sırayla adamın doğum gününü kutladılar ben garip gözler ile insanlara bakıyorum.sonra öğrendim ki bunlar müdürün eski çalışma arkadaşlarıymış, adamı unutmamışlar ve ofisine gelip bu şekilde bir kutlama hazırlamışlar.

masalar kuruldu, çerezler açıldı, çikolatalar ortaya döküldü, viskiler bardaklara dolduruldu. bir elime bir tabak antep fıstığı , diğer elime viski bardağı tutuşturdular, ağzıma ülker antep fıstıklı çikolata verdiler. lan biraz evvel çok ciddi bir ortam vardı adama eğitim hayatımdan bahsediyordum birden ben bu hale nasıl geldim diye kendimi sorguluyorum.

ortamda makara on numara, biraz evvelki ciddi görünümlü adam gitti yerine belden aşağı fıkra anlatan adam geldi. bir yandan da bana dönüp olum rahat ol bak burda herkes abi kardeş, yabancı yok diyerek rahat olmam konusunda beni uyarıyor. lan daha beni göreli yarım saat olmadı ne zaman bu kadar kaynaştık. ben ise yok ben rahatım diyor muhabbeti dinliyorum. şaka maka biraz zaman geçtikçe ortama iyice alışmaya başlıyorum. müdür, önündeki bilgisayardan youtube'a girip bülent ersoy şarkısı açıyor ve bütün herkes aynı anda söylemeye başlıyoruz. baktım ortam iyice meyhane havasına döndü ben de dayanamayıp söylemeye başlıyorum. sonrasında herkes susuyor ve şarkıyı sadece ben sölüyorum. millet efkarlı bir şekilde beni dinliyor.şarkıyı bitiriyorum, millet alkolün de etkisiyle ayağa kalkıp beni alkışlıyor. lan olum diyorum ben buraya iş görüşmesine gelmedim mi bu olanlar da neyin nesi? rahmetli kemal sunal'ın filmlerinden hallice bir olaya şahitlik ediyorum.

biraz önce bey dediğim adama müdürüm aç şurdan ferdi'yi azcık ferdi dinleyelim ya diye istekte bulunuyorum, adam beni kırmıyor ferdi tayfur'un koparma gülleri şarkısını açıyor. ben yine başlıyorum söylemeye herkes beni dinliyor ahhh ulan ahh be diye feryatlar ile bağırmaya başlıyor. benim viski bitiyor, adamlar durmadan dolduruyor. müdür ikinci şişeyi marketten aldırmak için kapıcıya telefon açıyor. içimden ulan diyorum ben hafiften kaçayım hava karardı, ama ortama bakıyorum bırakmak istemiyorum. zaten biliyorum gitmek istesem de adamlar bırakmayacak ortamda şarkı söyleyip insanları efkarlandıran adam pozisyonundayım. o anda kendimi binlerce kişinin karşısında önünü ilikleyip uzun hava okuyan ıbrahim tatlıses gibi hissediyorum.

zaman deli gibi akıyor, kapıcının getirdiği ikinci şişeyi açıyoruz. bir yandan da birbirimize sarılıp fotoğraflar çekiliyoruz. biraz evvel iş görüşmesi ortamında beni sorguya çeken adamla şimdilerin selfie'sini çekiyoruz. tabi saatler önce gördüğüm o müdürden eser yok, ceketini çıkarmış, kolları sıvamış, kravatını sıyırmış.

ee bu kadar fotoğraf çektik şunları facebook'a atalım diyorlar ve teker teker beni listelerine ekliyorlar. attıkları her fotoğrafa etiketleniyorum ve bir anda facebook arkadaş listeme 6-7 kişi olarak dahil oluyorlar. ya ben bu ofise ne diye gelmiştim, iş görüşmesi içindi sanırım. ara ara da bu gerçeği aklımdan çıkarmıyorum.

bir yandan annem arıyor ama ortamda o kadar gürültü var ki telefonu açıp konuşamıyorum. sekizinci araması sonucu telefona cevap veriyorum, ortamdaki bülent ersoy şarkılarından meyhanede olduğumu zannediyor ve '' olum sen adam olmucak mısın hani iş görüşmesine gidecektin bugün, saatlerdir içiyorsun değil mi'' diyerek fırça kayıyor, susturamıyorum. tabi doğal olarak anlayamıyor, bilmiyor, aklına bile gelmiyor iş görüşmesine gittiğim yerde müdürler ile içki masasında olduğumu.

ikinci şişenin de bitmesi sonucu müdürün hadi çorbacıya gidelim daveti ile herkes ayaklanıyor ofisten çıkarak iki taksi ile çorbacının yolunu tutuyoruz. tabi taksinin camlar açık müdür kolunu dışarı çıkarmış ''bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin'' şarkısını söylüyoruz.

çorbacıya gittiğimizde iki masayı birleştiriyor ve kelle paçalara gömülüyoruz. abi ben doymadım ya diyip müdürden ikinci tabağı sölemesini istiyorum. işgörüşmesine gittiğim anda benim için bir bey olan adama önce müdürüm sonrasında abi dediğimi farkediyorum ve kafamın da kıyak olması sonucu aldırış etmiyorum.

çorbaları da içtikten sonraa müdüre hesabı kitliyor ve mekandan ayrılıyoruz. taksiler çağrılıyor ve güzel bir vedalaşmanın ardından evin yolunu tutuyoruz.

sabah uyandığımda facebook'a giriyorum ve dünki yaşadıklarımı fotoğraflara bakarak hatırlamaya çalışıyorum. onlarca fotoğrafta etiketlendiğimi farkediyor ve kendi kendime tebessüm ederek lan bu adam ilk başta çok ciddi bir adamdı diyerek müdürün o fotoğraflardaki hallerine bakıyorum. sonrasında bu adamlar beni çoktan unutmuştur diyerek kafamı yastığa koyup yeniden uyuyorum.

saatler sonraa bir telefon ile uykudan uyanıyorum ve telefonu açmam ile birlikte '' evraklarını hazırladın mı, adliyeden sicil kaydı ve sağlık raporunu yarına kadar bize ulaştır olum'' talimatı ile karşılaşıyorum. ee müdürüm ben işe alındın mı diyorum lan sen olmasan bize kim ferdi şarkıları söyleyecek diye bir cevap alıyorum.

hemen evrakları temin edip, ertesi gün teslim ediyorum ve işe alınıyorum...

nur içinde yat müdürüm, üzerimde hakkın çok, seni çok özlüyorum...

05.02.2014 :(

debe editi: özelden gelen onlarca başsağlıgı dileklerine teşekkürler. bir insanin öldükten sonra bile güzel anılar ile hatirlanmasi harika bir olay. kendisi de sağlığında hep bundan bahsederdi. hakkinda kötu soz edeni duymadim, gormedim. harika bir adamdin guzel insan.