Yalanın İhtiyaçtan Ziyade Yaşam Biçimi Haline Geldiği Psikolojik Rahatsızlık: Mitomani

Bazen herkes anı kurtarmak için yalan söylemeye ihtiyacı duyar. Bazı insanlar ise bir ihtiyaçtan ziyade bunu yaşam biçimi haline getirir. Mitomani olarak anılan bu psikolojik rahatsızlık, yalanın içselleştirildiği ve süreklilik kazandığı bir durum. Sözlük yazarlarıyla birlikte bu ilginç rahatsızlığa bakalım.
Yalanın İhtiyaçtan Ziyade Yaşam Biçimi Haline Geldiği Psikolojik Rahatsızlık: Mitomani
iStock


mitomani, insanın yetersizliklerini, kendisinde eksik gördüğü şeyleri yalan aracılığı ile kapattığı yalan söyleme hastalığı. bir süre sonra yalanın onun gerçekliği olması ile doruğa ulaşıyor. bir nevi simulacra.

mitoman gerçek ile yalanı karıştırmaya başlayınca topallamaya başlıyor. hangi konuda gerçeği söylediği, hangisinde yalanı söylediği önemsiz hale geliyor. bunu takip etmeyi bırakıyor. sürekli olarak pot kırıyor. kırdığı potu başka bir yalan ile kapatıyor. başkasını başkası ile. süreç onun vazgeçilmezi durumuna geliyor. yalan gerçek oluyor. gerçek ise ölümü.

peki bu nelere sebep oluyor ?

-sorunlu bir karakter

-ne idüğü belirsiz bir hayat

-sahte ilişkiler

-dışlanma

mitomani, yalancılıktan farklı bir kişilik bozukluğudur. yalancılık genelde bir olaydan sıyrılmak için yapılan, çıkar barındıran eylemdir hemen hemen herkeste olabilen bir şeydir fakat mitomaniklik öyle değildir. kişi yalan söylemeye mecbur kalmadığı halde ufak yalanlar ortaya atar ve bu yalanlara kendisi de söylediği anda yüzde yüz inanır.


bir örnek vermek gerekirse;

yalancı insan

"hayır, bu camı ben kırmadım." (burada camın sahibi camı kırandan hesap sormak istiyor. camın parasını ödememek için kırdığı halde ben kırmadım diyor. karlı çıkmak için yalan gerekiyordu. kırdığını kendisi de biliyor.)

mitoman insan

bir erkek ortamında konu futbolken bu kişinin "dün taş gibi 3 kızla seviştim." sevişmediği halde böyle demesi ve durumu dakikalarca anlatması. görüldüğü üzere kişinin yalan söyleme mecburiyeti yoktur. herhangi bir çıkarda gütmemektedir. ancak öyle bir anlatmıştır ki kendisi dahi inanıyordur.

bu noktada mitoman insan hayalinde olan fakat öyle olmadığı bir karaktere bürünmeye çabalar. kendini o hayalindeki karakter olarak düşünmeye başlar. böyle olmadığı halde böyle olduğuna inanır. bu yüzden kendinde gereksiz binlerce ufak yalan söyleme ihtiyacı hisseder.


mitoman insanların yalanlarını yüzüne vurduğunuz zaman bunu asla kabullenemezler ve bir hayli öfkelenirler.

mitomani, düşmanımın bile karşılaşmasını istemediğim insanların hastalığı.

35 yaşındayım. istanbul kadıköy'de doğdum, büyüdüm, okudum, hala buradayım. envai çeşit insanla karşılaştım. sadece kendim de karşılaşmadım, arkadaşlarım, onların arkadaşları ve karşılaştıkları yüzlerce hikayeyle dolu heybem.

bu süreçte kişisel olarak yaşadığım pek çok acı tecrübem de oldu, elbette oldu. ulan, dedim, bunun gibi bir orospu çocuğu gelmez yeryüzüne. (orospular ve çocuklarını tenzih ederim)

35 yıllık büyükşehir maceramda, aklımın almadığı, anlam veremediğim yüzlerce şey yaşadım. meğer insan yaşadıkça neler görüyormuş, hep söylerlerdi de inanmazdım. sanırdım ki benim başıma gelmez böyle şeyler, çünkü ben koskoca kadınım, bunca yıllık edindiğim bir tecrübem var. bok var.

3 ay önce biri girdi hayatıma. öyle pat diye de değil, birbirimizi tartarak, ölçüp-biçerek. yavaş yavaş yakınlaştık, sonra öyle bir hale geldik ki her anımız beraber geçer oldu. bazen arada 1 haftalık ayrılıklarımız oldu. annemle tanışmak istedi, akrabalarımla... hepsiyle tanıştı, şahane zamanlar geçirdik, o memnun ben memnun. annemin yanına tatile gittik, kuşadası'nda mucize gibi günler geçirdik.

araya yine 2 haftalık bir ayrılık girdi. 19 nisan'da koşarak yanıma geldi, ben onu 22 nisan'da beklerken bana sürpriz yapıp geldi.

o zamandan bu zamana kadar gezmediğimiz yer kalmadı istanbul'da. çocuk gibi yağmurlarda mı koşturmadık, sahillerde el ele mi sabahlamadık, neler neler...

meğer hepsi, her şey, her kelimesi yalanmış. okuduğu okuldan, ailesine, yaşantısına, gittiği liseye kadar, her şey yalan... üstelik bir de nişanlısı varmış, ta avusturya'da.

evli ya da nişanlı insanın yalan söylemesini onaylamam ama anlarım. birinden hoşlanırsın, onunla güzel vakit geçirmek için ya da ne bileyim duygusal boşluğun için yalan söylersin. fakat insan gittiği liseyi niye yalan söyler? annesinin yanında 1 hafta geçirdikten sonra yanıma gelip, (ben onu bakü'de sanıyordum, meğer memleketindeymiş) annemi çok özledim niye der? insan bakü'de değilken niye bakü'deyim der kısmına girmedim farkındaysanız.

ismi doğru, anasının, babasının isimleri, memleketi... o kadar ama, gerisi külliyen yalan. insan böyle bi şey yaşadıktan sonra ilk şoku atlatıp, neden? demeye başlıyor. araştırırken bunu buldum işte, manasızca yalan söyleme hastalığıymış bu. kendi yalanına inandığına da eminim ben. bana anlattığı, yaşadığını söylediği hayatla, bana gösterdiği hayat bambaşka.

diğer hayatında dindar, cuma namazına gidebilmek için dualar eden bir adamken, yanımda abdest bile almayan, cumanın c'sinin geçmediği adam oluyordu. aklımı kaybetmeden bir an önce yaşadıklarımı unutmayı diliyorum.

Eğitim İçin Yurt Dışına Gideceklerin Kültür Şoku Yaşamaması Adına Bilmesi Gerekenler