Yalnızca İlkokulda Sıra Örtüsünü Eve Götürüp Yıkatmış Neslin Anlayabileceği Şeyler

İnanılmaz dönemlerdi. Cuma günleri kendi sıra örtümüzü ya da öğretmenin sıra örtüsünü alır, annemize yıkatmaya götürürdük. Pazartesi günü de tekrar geri getirirdik. Unutan ise fırçayı yerdi öğretmeden. İşte o karanlık döneme dair hatırda kalan bazı şeyler.
Yalnızca İlkokulda Sıra Örtüsünü Eve Götürüp Yıkatmış Neslin Anlayabileceği Şeyler

ilkokulda çoğumuzun başından geçmiştir. 

küme çalışması yapılan okullarda sıralar dörtlü veya ikili olarak birleştirilirdi. bu sıralara masa süsü vermek için öğretmenler tarafından mavi örtüler örtülürdü. bütün hafta kirlenen örtüler her cuma öğrencilerden biri tarafından evine götürülüp yıkanırdı. her cuma sıra bir başkamıza geçerdi.

Öğretmene yaranmak için bulunmaz bir fırsattı

genelde ogretmene yaranmayi seven tiplerin isiydi bu. 

bu tipler ayni zamanda ogretmene yedirmek icin sarma borek yaptirirlardi anaciklarina. ogretmenler gununde ortmene hediye alalim, altin saat, tam altin alalim diye diretenler de hep bunlar ve anneleriydi. her sinifi ayri okulda okudugumdan ilkokul arkadasi ve ogretmeni bilincim gelismedi zaten. ben kendi siramin ortusunu yikiyorum, hakkaten ogretmen neden bunu yapmaktan aciz kalsin ki? uyanikligimla gurur duydum simdi, bak bunlar aidat odemeyi de cok severlerdi aklima geldi burden

burda önemli bir nokta; her hafta cuma günü bir öğrenci, oturduğu sıranın örtüsünü eve yıkamaya götürürdü tamam da, sınıftan da sıradaki öğrenci, öğretmen masasının örtüsünü yıkamaya götürürdü. bu organizasyonu temizlik kolu yapardı. peki, neden öğretmenimiz masasının örütüsünü kendisi yıkamazdı?

Yıkatmayı unutmanın acısını bilen bilir

bir de bu aktivitenin tembel ogrenciler tarafindan gerceklestiril(emey)en versiyonu vardir ki, bunlar pazartesi gunu cantalarini actiklarinda ortuyu cuma gunu koyduklari gibi bulurlar zira haftasonu canta hic acilmamistir.

(bkz: bir arkadas)

pazartesi okula gittiğinde örtüleri evde unuttuğunu hatırlamakla kabusa dönüşen çocukluk anısı.

Annelerimiz bu durumdan hiç hazzetmezdi

işin garibi, evde çamaşır makinası olan 4-5 öğrenciden biriydim. dönemde 2-3 kere masa örtülerini, bir o kadar da perdeleri yıkattırıp, ütülettiriyordum. hocamın da bi suçu yoktu ama anam pek ah ederdi lan zavallı adama. zaten beşinci sınıfın ilk döneminde adam bildiğin öldüydü ya. ağzı ağız değil ki validenin de...

sabah sabah durduk yere aklima gelen ve tüylerimi diken diken eden, geçmişin hayaleti.

yatılı okurdum, hafta sonu tatilinde, ogretmen sira bana geldi diye (okul karmaydi, yatılı olan ve olmayan şeklinde) zorla verirdi. hafta sonu hezeyani ile ya kaynardi ya ev de unutulurdu. pazartesi kalay yenilirdi...

annem getirme derdi cemkirirdi, ogretmen götür derdi cemkirirdi. alsam kalay, almasam kalay pazartesileri stres ile geçe geçe, kronik pazartesi sendromu başladı
bi dönemde böyle geçti a dostlar, simdikiler ne bilir?

Tutacak saklamak vardı bir de

bunun bir de kankası vardır, ona da örtü tutacaklarını toplayıp saklamak denir. 

bu örtüler sıra üzerinden zart zurt kaydıkları için, onları tutan bir aparat vardı, plastikten, hah işte onlar. işte bu tutacaklar mütemadiyen birer ikişer eksildiğinden, öğrenciler sırayla bunların sorumluluğunu alır idi ahir zamanda. yani ben sorumluluk hayatıma tutacak bekçisi olarak başladım diyebilirim. hafta sonu bunların eve götürüldüğüne dair hayal meyal hatıralarım var, çünkü evde bir masanın her boş noktasına tutacak sıkıştırdığımı hatırlıyor gibiyim. ve evet yaşlıyım, evet 80lerde çocuk oldum.

(bkz: seksenler çocuklarının travmatik geçmişi)