Yaşayan En İyi Yönetmen Martin Scorsese'nin Film ve Dinden İbaret Olan Hayat Hikayesi

Scorsese, bir defasında kendi hayatına dair "Tüm hayatım filmler ve dinden ibaret. Hepsi bu." şeklinde bir cümle kurmuştu. Peki gerçekten de öyle mi? Ustanın hayat hikayesine bakalım biraz.

gansterler, çeteler, ateşli silahlar, cinayetler... new york'un sinemaya adanmış gerçek kralı

martin scorsese'nin mini hayat hikayesi ve hakkında bazı gerçekler başlıyor.

her şeyden önce, soyadı çoğunluğun bildiğinin aksine 'skor-se-zi' ya da 'skor-si-si' değil bildiğimiz 'skor-se-ze' şeklinde telaffuz ediliyor.

çocukluğu manhattan'da little italy'de geçen scorsese, italyan mafyasının yuvası olan bu mahalleye bakan odasının camından birçok fiziksel ve psikolojik şiddet görüntüsü ile büyüdü. bu elbette, tahmin edileceği üzere ilerleyen yıllarda yaptığı filmlerin temasını büyük oranda etkiledi.


kendisi çoğu amerikan-italyan gibi ağır bir katolik

kendi söylemiyle, "my whole life has been movies and religion. that's it. nothing else." meali: "tüm hayatım filmler ve dinden ibaret. hepsi bu."

çocukken papaz olmak ve hristiyan epik mitlerini filmleştirmek istiyordu ve ruhban okuluna yazıldı. fakat hemen sonra 'rock'n roll, din teması içermeyen filmler ve kızlar'ın daha fazla ilgisini çektiğini fark edince new york üniversitesi film okuluna yazıldı. burada efsane hocası, haig manoogian ile tanışıp ilk filmi who's that knocking at my door'u çekti. hatta ilerleyen yıllarda scorsese, hocası manoogian hakkında, 'hayatımda aldığım en değerli hediye.' ifadesinde bulunup raging bull filmini kendisine ithaf edecekti.

1972'de para kazanabilmek için b-rated filmlerin kralı roger corman'ın yapımcılığında, başrolünde kill bill'de bill rolünde izlediğimiz david carradine'in olduğu, seks bağımlısı, tren soyguncusu bir çiftin büyük buhran döneminde geçen şiddet ve istirmar dolu hikayesini anlatan, boxcar bertha isimli pop filmin yönetmenliğini yaptı.

1 yıl sonra, 'idolüm ve hayatımı değiştiren insanlardan biri' diye andığı bağımsız yönetmen john cassavetes'in boxcar bertha hakkında yaptığı, yeteneğini ziyan ettiğine dair eleştirileri dinleyerek mean streets ile ilk sanatsal çıkışını yaptı ve ömürlük dostu robert de niro ile ilişkisi de bu film ile başlamış oldu.


hemen 1 yıl sonra, 1974'te alice doesn't live here anymore filmini çekerek hem sanatsal hem de gişe olarak istediği şöhrete nihayet ulaştı ve filmin başrolü, ellen burstyn en iyi kadın oyuncu oscarı kazandı. bu film scorsese'nin tüm kariyerinde başrolde bir kadının yer aldığı tek filmidir.

otuz iki yaşına gelen yönetmen, artık kendi hikayelerini kendi seçebilecek bağımsızlık seviyesine geldiğinde, peşi sıra kapı baca kıran taxi driver, new york new york, raging bull ve the king of comedy filmlerini yaptı. gençliğinde altın çağını yaşamasını sağlayan bu filmlerinin ortak özellikleri: hepsi çok para kazandırıyor ve hepsinin başrolü robert de niro.

filmlerinin o dönemki bütçe ve kazançları

mean street, 500 bin dolar bütçe, 3 milyon dolar hasılat.

taxi driver , 1.9 milyon dolar bütçe, 28.6 milyon dolar hasılat.

new york new york , 14 milyon dolar bütçe, 16 milyon dolar hasılat.

raging bull , 18 milyon dolar bütçe, 23.4 milyon dolar hasılat.

işler bu tarihten sonra scorsese için biraz sarpa sardı

belki de beklenmedik ekonomik başarıları ve artık büyük saygı gördüğü hollywood efekti ile kokain ve seks bağımlılığına yenik düştü. 70'lerin sonunda özel hayatında dibe vurdu. 1978 yılında 4 mutsuz evlilik yaptı ve hatta overdose kokain sebebi ile hastaneye kaldırıldı.

scorsese'nin kokain ile bağı inanılmaz bir seviyeye ulaşıyor öyle ki, cannes film festivali'nde gazetecilere 'kokain vermezseniz röportaj yapmam' diye bağırıyor hatta kendi itirafı ile, zulası bittiğinde new york'tan fransa'ya uçakla kokain getirttiğini söylüyor. kaynak

1978 ağustos ayında, fazla doz uyuşturucu almaktan ağır bir iç kanama geçirdi. kendini new york'ta bir hastaneye ölmek üzere atan yönetmeni gören doktorlar, overdose sebebi ile gözlerinden kan gelen, 49 kiloya kadar düşmüş birini gördüler.


80'lerin ortasında, dünyada artistik anlamda epey zayıflayan author sineması ve kişisel sorunlarının da etkisi ile pek de fazla varlığını gösteremeyen scorsese, bu dönemde aralarında michael jackson'ın bad şarkısının da olduğu birkaç müzik klibi, birkaç kısa film ve belgesel çekerek ekonomik olarak ayakta kaldı ve kendini bir sonraki efsanesine hazırlayarak geçirdi.

takvimler 1990'ı gösterdiğinde...

bu tarihte warner bros'tan aldığı 25 milyon dolar bütçeyi ve eski dostları robert de niro ve joe pesci'nin yanına genç ray liotta'yı da alarak, hala iyi filmlerin para kazanabileceğini ispat ederek adeta hollywood sinemasında bir çağı kapatıp bir diğerini açtı. bir çok insana göre yapılmış en iyi gangster filmi olarak anılan goodfellas ile, 1980 yılında fbi'ın gizli tanık koruma programına katılıp, mafyayı ele vermiş ve omerta yasasını çiğnemiş eski bir mafya elemanı olan henry hill'in hayatının önemli bir bölümünü anlatarak hem kendi kariyerine hem mafya filmlerine hem de hollywood'a bir çivi daha çaktı.


goodfellas sonrası, bolca yapımcılık üstelenen ve bunu ikinci mesleği haline getiren scorsese, the age of innocence, kundun, cape fear ve muhtemelen en beğenilmeyen filmi olan bringing out the dead ile yönetmenlik kariyerinde tekrar dibe vurdu. hayranlarının beklentisini karşılamakta zorlanan scorsese tarihler 2002'yi gösterdiğinde miramax yapımcılığında 100 milyon dolar bütçeli gangs of new york ile yeniden efsane bir dönüş yaptı. 1800'lerin sonunda geçen, new york'a yerleşmiş ve burayı sahiplenmiş yerli halk ile şehre yeni gelen irlandalı göçmenlerin çete savaşlarını hikayeleştirdiği bu tarihi dramada daniel day-lewis, liam neeson ve john c. reilly ile çalıştı. ve tabi ki ileride ilişkisi sıkı dostluğa ve ortaklığa dönüşecek olan leonardo di caprio ile tanışması da bu filmde oldu.

daha sonra di caprio ile, 2004'te the aviator, 2006'da the departed, 2010'da shutter island ve 2013'te the wolf of wall street'te çalışarak hem kendi, hem leo'nun kariyerinde önemli ve büyük adımlar attı.

di caprio ile çalıştığı filmlerin o dönemki bütçe ve kazançları

gangs of new york, 100 milyon dolar bütçe, 193 milyon dolar hasılat.

the aviator, 110 milyon dolar bütçe, 213 milyon dolar hasılat.

the departed, 90 milyon dolar bütçe, 289 milyon dolar hasılat.

shutter island, 80 milyon dolar bütçe, 294 milyon dolar hasılat.

the wolf of wall street, 110 milyon dolar bütçe, 392 milyon dolar hasılat.

de niro ve di caprio ortaklıklarını, şu an, 2022 ekim ayında, henüz post prodüksiyon sürecinde olan ve 2023'te cannes'te prömiyer yapması muhtemel killers of the flower moon filminde, ikisine ilk defa aynı filmde yer vererek taçlandırmaya hazırlanıyor.

2007'de world cinema foundation'u kurdu. bu görmezden gelinen dünya sineması filmlerini yeniden bulmayı ve revize edip izleyicisine sunmayı amaçlayan bir projedir. bu organizasyon abbas kiyarüstemi, wim wenders, stephen frears, guillermo del toro, alejandro gonzález ıñárritu, fatih akın ve agnès varda gibi hollywood dışı yönetmenlerden oluşan büyük bir heyet tarafından desteklenmiş ve desteklenmektedir.

hatta world cinema project kapsamında yaptığı bir konuşmada , metin erksan'ın susuz yaz filmi hakkında yaptığı yorumlar ile gönlümüze de girdi. buradan izlenebilir:

Scorsese, Susuz Yaz üzerine


oscar zamanı

ve tarihler 2007'yi gösterdiğinde, akademi ödüllerinde the departed ile uzun yıllardır beklenen en iyi yönetmen oscar'ına muhtemelen olabilecek en komik şekilde kavuştu. scorsese'ye ödülünü takdim eden, 1970'lerde başlayan yeni hollywood sinemasının öncüleri, şimdilerde tonton dedeler olan george lucas, steven spielberg ve francis ford coppola'nın unutulmaz performansları buradan izlenebilir:


bir zamanların hızlısı, kendi janrının efsanesi, hem amerikan hem de dünya sinemasının mihenk taşlarından biri olan martin scorsese efsanesi şu an 80 yaşında. hala yeni filmler yapmak, sinemanın derinine inmek ve bu işin felsefesini genişletmek ile günlerini geçiriyor.
saygılarımla new york'un gerçek kralı.

"en kişisel olan, en yaratıcı olandır."