Yaşayanların Gözünden: 30 Yaş Bunalımının İnsana Hissettirdikleri

Bir nevi 27 yaş krizinin de devamı sayılabilecek bir eşik 30 yaş bunalımı. Bu bunalımı yaşamış Ekşi Sözlük yazarları, 30 yaşı anlatmışlar.
Yaşayanların Gözünden: 30 Yaş Bunalımının İnsana Hissettirdikleri

çocukken ben büyüyünce diye referans gösterilen yaşlardır bu 30'lu yaşlar... ama o yaşlara geldikçe, çocukluğunuzda kendinizde olmasını beklediğiniz 'büyüme'nin gerçekleşmediğini görür, ruhen hala gelinecek bir 30 yaş sınırı varmış gibi hissedersiniz. en azından bende öyle oldu.

bu bunalımın esas nedeni, kendinizi 30 yasında görmek istediğiniz yerin hayali ile 30 yaşında bulunduğunuz yer karşılaştığında ortaya çıkan farktır.

o hayalin oluşmasında sizin yaşadığınıza benzer hayatların izlediği yolun büyük önemi vardır. siz de kendinizi o yolları izlemek zorunda hissedersiniz, ruhen buna hazır olmasanız da. işin ilginç tarafı, bu yaşlara yaklaştıkça sizi içine alan süreç aynı zamanda sizi süreç içinde karşılaşacağınız şeylere hazırlar. bu nedenle, bir anlamda bunalım demek çok doğru olmaz. bunalım, sizden beklenenle (kendinizin ve başkalarının beklentileri) yapmak istediğiniz taban tabana zıt olması durumunda ortaya çıkar. bu durumda sürecin sizi hazırlaması da söz konusu olamaz.

bu yaşlarda hayatın kalan kısmını nasıl yaşamak istediğini sorgulayan kişi, bir şeyleri kaçırıyormuş hissiyatı ve yalnız kalmak korkusu kısıtları altında acele verilmiş -ya da radikal- kararları uygulamaya kalkarsa, 30 yaş bunalımını hayatının geneline yayabilir. serinkanlı olmak gerekir.

bu 30 yaş şeysi denen şeys, bir kere açık bir şekilde 30 rakamıyla ilgili değil. daha doğrusu 30 rakamı sadece kişinin bir dönemi bitiriyor olduğuna dair bir görsel tabela.

asıl dert şu: kendinin sıradan olduğunu fark etmen, kendinin fani olduğunu fark etmen, kendinin fiziksel ve cinsel anlamda eskisi gibi güçlü olmadığını fark etmen, kendinin şimdiye kadar hebele höbele geçirilmiş zamanlarının ne kadar boş geçmiş olduğunu fark etmen gibi şeyler. aslında şu: kendini fark etmen.

ben kendimi yeni yeni tanıyorum mesela. şimdiye kadar hep sağdan soldan, takdir ettiğimiz insanlardan, roman ve film karakterlerinden roller çaldık. kişilerin beğendimiz, yakıştırdığımız özelliklerini biraz manipüle ederek kendimize atadık ki özgün sanılsın. oysa kişilik denen şey zamanla oturan ve "aha ben sevdim lan bu tipolojiyi, bundan sonra x olayım" diyerek kurulamayan bir illet olduğundan üstümüzde eğreti duran kıyafetler sırıtmaya başlıyor. eh ruhunun giysilerini de vızzık diye değiştiremediğinden, gelsin bunalım, gelsin melankoli.

kendimizi kandırdığımızı anladığımız, gençliğin saflığının geride kaldığı, hayat denen o heyula gibi dalgametrenin bire bir karşımızda olduğunu fark ettiğimiz zamanlardır 30 civarı. hayat dokunmaya başlar; aile büyükleri birer birer ölmeye başlar, arkadaşlarından bile ölenler olur insanın. büyüdüğünü anladığın an kafana düşen elmadır 30 yaş. bu bilginin acısı, hayata karşı tek başına olduğunun farkındalığıdır o bunalım. ama şimdi başlıyor hayat öyleyse. düştü elma kafana, kur teorini, tamamen kendine özgü yeni hayatını. kaybetmeyi öğrendiğin an büyüdün çünkü.

aslında 27 yaş krizinin devamıdır bu. 27 yaşında sorular sormaya başlarsınız. cevap bulamayanların bir kısmı intihar eder. bir kısmı halen umutludur, devam eder. bir kısmı yok sayar, kendini kandırarak yaşar. bir kısmı ise soru sormaya ve aramaya devam eder. sıfırdan başlamak için çok geç olduğundan ya da siz öyle düşündüğünüzden 30'a kadar arar durursunuz. halen aradığınızı bulamadıysanız kriz yoğunlaşır 30'da.

otuza kadar insan bir şekilde kendisini hala o üniversiteli genç güruhundan gibi görebiliyor, işte okul yeni bitirilmiş hatta belki biraz uzatılmış, işe yeni girilmiş, birçok şeye hala ayırabilecek zamanın var. ama otuz oldun mu arkana bir bakıyorsun ki koca 30 sene geçmiş; ben neredeyim şimdi diyorsun. çocuk yapmaya niyetin varsa ve kadınsan eteklerin tutuşmaya başlıyor, yaptığın iş neyse sen osun düsturundan yola çıkarak işini gücünü sorguluyorsun, bundan sonra hayatı nasıl devam ettirmek istediğine dair radikal kararlar alabiliyorsun; vücudun ise artık 20'lerinde olmadığını sana bas bas bağırıyor. ne kadar spor yaparsan yap, ne kadar fit olursan ol, bu böyle. ben otuz yaşa girdiğimde iş hayatımda köklü kararlar aldım, kişiliğimle ilgili kararlar aldım, oğluma hamile kaldım. bütün bunları yaparken de 30 yaş sendromunu yaşamakta olduğumu düşünmemiştim, biyolojik çalar saatle alakalı birer aksiyon olsa gerekti tüm bunlar. öyle yani.