Yaşımız İlerledikçe Aşık Olmamız Neden Zorlaşıyor?

Yaş ilerledikçe hayatımızda daha önce rahatlıkla yapabildiğimiz bazı şeyler artık zorlaşıyor. Aşık olmak da bunlardan biri. Sözlük yazarı ''ockhamda sinek kaydi'', bu konuyu bilimsel olarak anlatmış.
Yaşımız İlerledikçe Aşık Olmamız Neden Zorlaşıyor?
iStock.com

yaş ilerledikçe sadece aşık olmak değil, herşey zorlaşır efendim. çünkü en nihayetinde bizim yaşlanmak diye kendimizi kandırageldiğimiz şey, aslında yavaş bi ölüm hali. teknik olarak aslında o son nefesi vermek (bkz: pneumia) ile her saniye milyonlarca hücre ölümünü yaşıyor olmamızın çok büyük farkı yok da, biz varmış gibi yapıyoruz.

kendi kimyamızı bilmek lazım gelir. konu tamamen hormonların dengesiyle alakalı diğer herşeyde olduğu gibi. şefkat ,huzur korku ,endişe ,bağlılık ,neşe ,üzüntü vs...aklınıza aslında ruh haliniz ile ilgili ne geliyorsa istisnasız tamamı hormonal dengenizle alakalı. o vakit ben de önce endokrin doku efendi neler yapar, yaşımız ilerledikçe neleri yapmaktan vazgeçer bi irdeleyeyim. zaten yazının sonunda, süzme dangalak olmayan herkes gayet net şekilde sorunun cevabını bulmuş olacak.

iStock.com

endokrin sistem, o pek değerli aziz hormonlarımızı üreten organ ve doku sisteminin ta kendisi, hepinizin bildiği üzere. hormonlar, direkt kana karışarak hedef organ ya da sistemlere taşınırlar ve oradaki görevlerini icra ederler efendim. bu arkadaşlar hedef organları kontrol ederler. lakin geliniz görünüz ki bazı organların kendi kontrol sistemleri vardır. ya da bazıları hem kendi iç kontrollerini yaparlar, ve fakat buna rağmen yine dışarıdan hormonlara ihtiyaç duyarlar. yıllar ilerledikçe, bazı hedef dokular, kendilerini yöneten ve kontrol eden hormonlara daha az duyarlı hale gelirler. yaşlanmayla birlikte sadece duygusal anlamda değil, baya baya biyolojik dokusal manada da hissizleşiyorsunuz canlar. buna ek olarak yine bazı hormonların direkt salgılanma (bkz: secretion) miktarları azalır siz yaş aldıkça. öte yandan kanımızda bazı hormonların seviyesi artar, bazıları azalır, bazıları değişmez. yetmezmiş gibi hormonların görevleri bittikten sonra yakılmaları da (bkz: metabolizing) zorlaşır git gide. daha bi yavaşlar.

iStock.com

hormonları üreten bir çok organ da başka hormonlar tarafından yönetilir. yaşlanma bu prosesleri de değiştiriyor. örneğin bir endrokrin doku, hormonunu genç yaşta ürettiğinden daha az miktarda üretebilir yaşlandıkça. yahut aynı miktarda üretir fakat üretim hızı yavaştır. bu da tepki hızlarını değiştirir ( - birine bağlanmanın daha uzun sürmesi mesela. oksitosin denen piç kurusunun yavaşlığı, azlığı hasebiyle)

efendim bazı ilmi gerçekler var hayatınızda ve bunlardan kaçamazsınız. birisi kuşkusuz yüceler yücesi hipotalamus . o ki, endokrin sistemde bütün yapıyı yöneten hormonların salgılayıcısıdır. bir hormon salgılanacaksa o hormonu salgılayacak dokuyu ilgili salgılamanın kontrolü için başka bir hormonu salgılayıp kontrol eder. bunlara düzenleyici hormonlar denir ve bu düzenleyici hormonların miktarları yaklaşık hep aynı kalır. sadece endokrin sistemdeki organların cevap/tepki karakterlerine göre değişir. kendisi yaşlanma ile durduk yere "ay evladım ben elden ayaktan düştüm artık" diye değişmez yani. tepki yok kardeşim, senin anlattığın karşındakinin anlayabildiği kadardır felsefesine bağlıdır hipotalamus. ne kadar isterlerse o kadar veririm ben aga" der bi minvalde aslında. yaş aldıkça tepkide cevapta saçmalayan, endokrin organların ta kendisidir!!!!!111 hipotalamus değil!!!

iStock.com

örnekse, trh denen bi hormon var. bu, hipofiz (bkz: pituitary gland) bezine thyrotropin (bkz: tsh) salgılaması için emir verir. tsh'ı hipofiz salgılar. misal kadınlarda, tsh üretimi yaş ile birlikte kat'iyen azalmaz. lakin erkeklerde azalır.

hipofiz de beyinde yerleşiktir tıpkı yıldırımlar tanrısı hipotalamus gibi. bu bez, maksimum boyutuna ortayaş dönemlerinde erişir ve sonra gitgide küçülmeye başlar.

yav madem detaya girdik ne olacaksa olsun devam ediyorum amk.

bu hipofiz denen at yarrağının aslında iki parçadan oluştuğunu biliyor muydunuz?

iStock.com

arka bölmesi ve ön bölmesi. arka bölmede hipotalamus tarafından üretilmiş hormonları depolar! ön bölmede ise bizzat kendisi tiroid bezini etkileyecek hormonları üretir. sadece onu değil, başkaları da var. kim bunlar? adrenal cortex, kadında yumurtalıklar, erkekte taşaklar ve yine kadında memeler. bunları maşallah bilmeyeniniz yok zaten de, tiroid bezi çok bilinmeyebilir. gırtlak civarınızda bulunur efendim ve metabolizmanızın kontrolüne yardımcı olan hormonları üretir. metabolizma durumunuz ruh halinizi direkt etkiler bu unutulmasın. yaş ile birlikte tiroid artık yumru yumru bi yapı halini almaya başlar. e zaten metabolizma da hepinizin bildiği üzere bu dönemlerde artık aşağı doğru düşüşe başlayacaktır. ta ki o kaçınılmaz sona kadar.

bir de paratiroidler var misal. onlarda dört adet minnoş bez grubu olarak tiroid amcalarının etrafında dizelenmişlerdir. hormonları, kalsiyum ve fosfat seviyelerini düzenler. e öyle olunca da kemik güçlenmesi ile direkt alakalıdır. paratiroid hormonundaki değişiklikler, östeoporoz ile direkt ilintilidir. kadınlarda görülen bu kemik erimesi durumu, aşkını ızdırabını sikerim dedirtecek kertede olabilir bazen ve hatta süreci esnasında pek aşk meşk işleri ile meşgul olamayabilir vucudu.

iStock.com

insülin malumunuz. pankreas tarafından üretimi yapılan, endokrin sistemdeki tüm salgı bezleri hipotalamusa karşı cari açık vermiyorsa bunun başmimarı olmaya aday mihver hormonlardan birisi. insülin kardeş, hücre duvarında insülin reseptörü alanı denen kısımlara yerleşir, orada adeta bir kapı anahtarı gibiymişçesine şekerin (bkz: glikoz) kandan hücreye girişini sağlar. normal ortalama glukoz seviyesi bir desilitre kanda 6 ila 14 mg arası oynar. bu aralığı 10 yaş ile 50 yaş arasına interpole edebiliriz. sebebi ise hücrelerin de artık insüline yaş ilerledikçe daha az duyarlı hale geliyor olmasıdır. siz aşka daha az duyarlı hale geliyorken, hücreleriniz insülin duyarını kaybediyor. muhtemelen onun sebebi duvardaki insülin reseptör alanlarının kayboluyor olması.

iStock.com

adrenal bezler böbreklerinizin hemen üzerinde. adrenal korteks, yani yüzey kısımda bulunan tabaka aldosteron ve kortizol denen iki adet hormonu üretir. aldesteron, sıvı ve elektrolit dengesini düzenler vucuttaki. elektrolit dengesi o kadar önemlidir ki, nöral ağların işleyişinde direkt etkisi vardır. yani bilinç dediğiniz şey her ne ise, bu bir şekilde miktarı ile etki eder. aldosteron salgılanması yaş ilerlemesi ile birlikte düşer. düşüşü beraberinde ani pozisyon ve yer değişikliklerinde kan basıncındaki ani iniş sebebi ile sersemlik, başdönmesi gibi etkilere daha savunmasız olursunuz (bkz: orthostatic hypotension) yaşlılık zor değil mi?

kortizol için stress response hormone derler uzak diyarlarda, orada, ilmin hale değerli olduğu yerlerde. glukozun, proteinin ve yağın yakılmasında da rol oynar. iltihaplara karşı etkilidir, anti alerjiktir. yav aslında üç tane önemli stres hormonu var. sadece kortizol değil. hepinizin çok yakından tanıdığı adrenalin ve çok bilinmeyen gizli kahraman norepinephrine . adrenalin için fight or flight hormonu dendiğini duymuşsunuzdur. böbreküstü bezlerinden salgılanır ve hipotalamus'un stres yaratacak durumları çok hızlı sezmesi ile birlikte verilen kanun hükmünde kararname ile hemen salgılanmaya başlanır. böylesi durumlarda roma'dakine benzer şekilde hipotalamus vücudun diktatörü olup, tek başına karar alır. çünkü can tehlikesi, aşırı endişe, anlık verilmesi gereken kararlar sözkonusudur.

iStock.com

 adrenalin aslında bunları norepinefrin ile birlikte yapar. uyanıklık, ayıklık ve dikkat hissinde anormal artışa sebebiyet verirler. bunların hissedilmesi sizde anlık olur. saniyelik meseleler. fakat kortizol böyle değil. onun tepkilerini göstermeniz dakikalar alabilir stres indeksi yüksek durumlarda dahi. çünkü bu hormoncağızın salgılanması için daha fazla adım ve devlet prosedürü gerekir. bir nevi daha bir güçler dengesi üzerine kurulmuştur yasama mekanizması. öyle adrenalin gibi ben yaptım oldu şeklinde değil. efendim iki minnoş hormon daha bu prosese dahil olur. ilkin, beyinde amygdala denen bölge, tehlikeyi tanımlar. daha sonra hipotalamus'a mesaj gönderir ve hakikaten ortada bir tehlike olduğunu onar ( bu pezevenk danıştay gibi birşey aslında). hipotalamus ise bu mesaj üzerine corticotropin-release hormone yani crh diye bilinen salgı ile corticotropin hormonunun salgılanmasının yolunu açacak kanunu çıkarır. sonra crh, hipofiz bezine bu yasayı götürür ve nihayet hipofiz, adrenokortikotropin salgılamaya başlar (bkz: acth) bitti mi prosedür? hayır. acth ise son raddede artık böbrek üstü bezlerine "tehlike durumu oluştuğundan kortizol salgılanmasını arz ederiz. saygılar!" gibisinden bir mesajla kortizolu salgıltırlar. vücut aslında vücut değil devlet su işleri amk.

fakat optimal düzeydeki bir cortizol, ciddi durumlarda hayatta kalmanızı sağlayabilir. sıvı dengesi ve kan basıncını ayarlar. bunu, tam da o anda çok önemli olmayan bazı diğer fonksiyonları düzenleyerek - genellikle fonksiyonlarını azaltarak- yapar. çünkü çok kritik olan o anda vücut bütçesinden halihazırda çok yiyen bağışıklık, sindirim, büyüme ile ilgili fonksiyonlar çok gerekli değildir. bi problemle boğuşuyorken siz, sürekli kortizol salgılarsınız. fakat çok fazlası da iyi değildir. bağışıklık sistemini çok fazla süprese etmek hoş değil. hafazanallah septik şoka giriverirsiniz. bunun yanında libido düşebilir, sivilce oluşumu ve hatta obeziteyi dahi tetikleyebilir. efendim kortizol salgılanma hızı yaş ilerledikçe düşer. lakin toplam seviye aynı kalır.

iStock.com

dopamin denen afacan bi hormon var. sinir hücreleri ve böbrek üstü bezlerinden salgılanıyo. şu meşhur, size iyi hissettiren hormon. çok süper etkileri oluyo ve aslında "iyi" olarak tanımlayacağınız "ruh hallerinizi" bu afacana borçlusunuz. dikkatinizi arttırır, kısa süreli hafızanızda kendinizin bile şaşıracağı gelişmelere tanık olursunuz. mutluluk verir. neş'e dolarsınız 23 nisan olmayan günlerde dahi ve yürek yemişçesine bir meydan okuma durumu içerisindesinizdir. pervasızca bi cesarettir ama bu (bkz: boldness) kimi zaman küstahlık boyutlarına gelir. gelip geçici bi dünyayı keşfetme hissi verir. risk aldırır size bol bol. efendim derler ki bazı biliminsanları, orgazm esnasında salgılanan dopamin, tek vuruşluk eroine eşit derecede bir etki yaratırmış vucudunuzda. etkisi oldukça da kalıcıdır. yüksek dozda dopamin salgıladığında vücut. saatlar, günler hatta haftalar alır yakılıp bitmesi ve eski dinginliğe kavuşmanız. bağımlılık yapacak kadar harika etkileri vardır bu hormonun vücuda.

dopaminin vucütta etkileri bittiği anda, yani tamamen yakılıp tüketildiği anda prolaktin girer devreye. tam tersi efektleri yaratır. yaşamlarımız bu iki hormondan birisinin fazla diğerinin az olduğu sayısız çevrimden ibaret. bağışıklık sisteminden hücre yaşlanma hızımıza kadar etki ediyor bu iki çevrim. seks yaptıktan sonra, sevgilinizden ayrıldıktan sonra falan aslında hissettiklerinizin arkası kimya ile dolu. orgazm sonrası efektleri farkettikten sonra ( körolasıca prolaktin), orgazmı geciktirmenin, pik değil de ortalama seviyelerde ve sürekli dopamin salgılamanın ne kadar önemli olacağını, her kafa net şekilde algılayabiliyordur umarım.

iStock.com

dopamini arttıran sadece seks değil. onu sürekli yüksek seviyelerde tutmak için post-dopamin semptomlarından korunmak için yani hep birşeyler icat etmişiz. sigaradaki nikotin de, yemek yemek de dopamin salgılatır az ya da çok. seks sonrası sigara içmek istemeniz, ya da sigarayı bıraktığınızda tam bir homiligırtlağa dönüşmeniz bundandır. seks sonrası kıçını dönüp uyuyan hayvanlar için ise durum farklı. sevişme esnasında, hele ki bu yarın yokmuşçasına, şiracesinden çıkmışçasına bir seviş ise * bolca salgılanan endorfin, ki şahane yatıştırıcı etkisi vardır, bir nevi uyku hapıdır, sizi hemencecik uyumaya sevkeder. alınacak gücenecek birşey yok bunda.

şimdi dopamin iyi güzel de, bir sürü de yan etkisi zararı var dedik. sigara bağımlılığının faturasını dahi yükledik bu afacana. sonra "sonrası" gelen prolaktin çıkmazı var.

şansımıza, dopamin gibi yan etkileri manyakçasına olmayan eroinvari evlerden ırak başa bela değil her güzellik hissi veren hormon. serotonin diye bir güzellik var mesela. enterokromaffin hücrelerinde salgılanır ve aslında bir nörotransmiter'dir. nörotransmiterler, sinir hücrelerinin birbirileri ile iletişimini sağlayan ve yine onlar tarafından salgılanan kimyasallar. aslında dopamin de bir tür nörotransmitter. serotonin tam bir antidepresan. irade gücü dediğiniz şeyin de kimyası aslında. kötü alışkanlıklarla mücadele etmenizi sağlayan bir psikolog adeta.

iStock.com

dopaminin bir de sadakat ile ilgili de bi durumu var aslında. şimdi artık burada çiftleşmenin ve üremenin evrimsel süreçte ne kadar önemli olduğunu tekrar etmeyelim isterseniz ama bütün bunların ne kadar efor ve enerji gerektirdiği de malumunuz. genler, yayılmacı politikaları gereği erkeği mümkün olduğunca çok dişiyi döllemesine yöneltirler evrim heyulasında. bu gereklidir. fakat ilk sevişmeden sonra yorgun düşmüş erkek ikinci bir eş ile çiftleşmeye devam etmeye çok meyilli değildir. ama elde edilmesi zor dişi de her zaman en seksi olandır dinine yanayım. çünküsü efendim onlar anlık dopamin patlaması yaratırlar vücutta. buyur burdan yak. ilk görüşte aşk denen şey, dopamin hınzırının bok yemesidir. her ne kadar ilişkileriniz uzadıkça bağlılık hormonu olan oksitosin artışı daha fazla olsa da, dopamin ve testosteron ikilisi en afacan iki hormon diyebiliriz hala.

yaşlandıkça ilk görüşte aşk neden daha az görülür nispeten bilir misiniz a dostlar. dopamin yaş ilerledikçe azalır çünkü ve bu öyle palaçor kaynaklardan gelip buraya konmuş birşey değil. pozitron emisyon tomografisi ile yapılan çalışmalar, dopamin sentezinin yaş ile birlikte azaldığını net şekilde ortaya koyuyor.

andropause ve menopause için de artık ben burda uzun uzadıya klavye dökmeyeyim dimi. net gerçekler onlar ve özellikle erkekler için "...baba olamıcam örneğin; ...öptüğüm kızlar geliyor aklıma toprak olmak ne garip şey anne..." gibisinden isyan ettiren süreçlerdir.

yaş ilerledikçe, sadece aşık olmak değil, herhangi başka bir şey olmak da daha zor hale gelir. içinizi karartmak gibi olmasın da, her saniye ölüyoruz.

ya da true grit'te coen kardeşlerin mattie ross'a finalde söylettiği gibi: time just gets away from us

çeşme

pınar

gaz altı kaynağı

tozaltı kaynağı

oksijen kaynağı