Yemen'de 2015'ten Beri Devam Eden İç Savaş ve Husilere Dair Merak Edilenler

Husiler kimdir? Yemen'de neler oluyor? Husiler ne istiyor? 2015'ten beri Yemen'de sürmekte olan iş savaşa ve Husilere dair giriş niteliğinde, bilgilendirici bir yazı.
Yemen'de 2015'ten Beri Devam Eden İç Savaş ve Husilere Dair Merak Edilenler

husiler, tanımlaması zor bir grup. en basit haliyle: 90’lardan beri yemen’in kuzeyinde var olmuş bir şii gruptur. (spesifik olursak zeydi mezhebi). kimilerine göre fakih kafasındalar, yemen’in (ve belki tüm islam dünyasının) zeydi ilim adamları tarafından yönetilmesi gerektiğini düşünüyorlar; 62’de kurulan yemen cumhuriyeti onlar için aykırıdır, zeydi liderlerin ülkeyi yönettiği mutlak yönetimi geri isterler. amaaaaa, bunlara dair sağlam deliller bulamadım, benim araştırmamda spekülasyon olarak kaldılar. husilerin bizzat böyle bir söylemi yok gibi, muhtemelen tümevarım yapılmış. ortada gözüken şey şu: husiler, islam dünyasının abd ve yahudiler tarafından yönetildiğini düşünüyor, bu durumu bozmak istiyorlar. yani kendilerini bir tür kurtuluş örgütü olarak görüyorlar. gerisi bulanık.

kimileri yemen’deki durumu klasik bir şii-sünni çatışmasına indirgemeye çalışır ama böyle bir durum yok, zaten zeydilik de sünnizm’e epey yakın bir mezhep. temelde, şiilikten falan ziyade kurucusu hüseyin el-husi’nin fikirleri vardır ki o da bu fikirlerinin bir kısmını humeyni’den alır. el-husi, ülkedeki ‘sapmış’ islam anlayışını eleştirerek bir devrim, değişim yaratmaya çalışır. fakat dediğim gibi, devrimdeki amacı pek belirgin değil, sadece “yahudilere ve amerika’ya karşı savaşmak” konsepti üzerinden gidiyor ve bu da çok bulanık bir tanım. arap liderlerin yahudi ve amerika'ya karşı birleşmesi gerektiğini belirtiyor. çelişkili davranışları var, tek bir manzaraya oturtmak güç.

Hüseyin el-Husi

ben basitlik ve hikayenin bütünlüğü gereği birkaç amaç varsayacağım ama unutulmamalı ki her şey tartışmalı ve gözüktüğünden daha karmaşık. benim konuya olan ilgim politik bir ilgi değil, tarihsel bir ilgi. o yüzden herhangi bir tarafım yok ama beslendiğim kaynaklar taraflı olabilir, olabildiğince eleştiri getirmeye ve objektif bir duruş sergilemeye çalıştım. yazımın amacı bir yargıya ulaştırmak değil, “bu yemen’de noluyor oğlum”a tanıtıcı bir cevap vermek, bir başlangıç sunmaktır.

başlayalım:

zeydilik nedir? malumunuz, hz. muhammed’in halefinin kim olacağı tartışmalıydı. nihayetinde hz. ebu bekir olmuştur ama bir kesim hz. ali’nin olmasını istemiştir, zira muhammed’e daha yakındır. ali’yi destekleyenler şii, ebu bekir’i destekleyenler sünni oluyor. şii’ler her jenerasyon için ali’nin soyundan gelen birinin ‘imam’ olmasını ister, ama bu kişinin kim olacağı üzerine de fikir ayrılıkları olur. beşinci jenerasyonda da böyle bir problem yaşanır. bir grup, zeyd bin ali’yi isterken bir başka grup kardeşi muhammed el-bekir’i ister. zeyd bin ali’nin taraftarlarına ve ondan gelen geleneğin takipçilerine zeydiler denir, ya da beşçiler. zeydiler akılcılığı ön planda tutmasıyla bilinir.

1979’da humeyni önderliğinde iran’da ‘islam iran devrimi’ olur. 86’da zeydi entelektüeller, muhtemelen iran’daki bu şii devriminin de verdiği ilhamla(mesela el-husi’nin kardeşi, bu gençlere iran devrimiyle ilgili dersler vermiştir), yemen’de artan sünni hareketlere karşı bir birlik kurarlar: “imanlı gençlik birliği”(diye çevirebiliriz bunu sanırım, biraz tuhaf olsa da). kurucularından biri de, en nüfuzlusu olmasa da, hüseyin el-husi’dir. birliğin görünen amacı, zeydiliği muhafaza etmektir.

yemen, 1990 öncesi kuzey ve güney olarak ikiye ayrılıyordu, yemen’in kuzeyi şii iken güneyi sünni’dir. 1990’da iki bölge de tek bir devlet altında birleşir. bu birleşmenin ilk cumhurbaşkanı, kuzey’den ali abdullah salih olur(2012’ye kadar görevini sürdürür). ali abdullah salih’in yaklaşımı sünni ve zeydi arasındaki dengeyi korumak üzerine gibidir ama zeydiye biraz daha yakın olduğuna dair işaretler var.

1990’daki birleşmenin sonucunda ‘imanlı gençlik birliği’ de siyaset alanına girip ‘imanlı gençlik forumu’nu kurar. bu sırada iki şii partisi kurulur: el-hak partisi ve halk güçleri partisi. el-hak partisinin kurucularından biri el-husi’dir. fakat el-husi bir süre sonra siyasetten umudunu keser ve her şeyden elini eteğini çekip sudan’a, master yapmaya gider.

el-husi, 2000 yılında yemen’e dönüp tekrar ‘imanlı gençlik birliği’ne katılır. buradan itibaren el-husi’nin biraz daha hiddetli, radikal bir politika benimsemeye başladığını görmeye başlıyoruz. “imanlı” gençlere batı düşmanlığı aşılayan dersler vermeye başlıyor. fakat el-husi’nin bu yaklaşımı birliğin öteki kurucu üyelerine ters düşer. birliğin gittiği radikal yön ya da başka bir şey dolayısıyla millet çıkar gider. böylece birlik, 2002 yılında tamamen el-husi’ye ve yemen’in humeyni’si olma hayaline kalır. sürekli tekrar ettikleri sloganları şöyledir: “allah en büyüktür, amerika’ya ölüm, israil’e ölüm, yahudilere lanet, islam’a zafer!”


bu değişimle birlikte, husiler, sürekli hükümeti kendilerini bastırmakla suçlayıp mağdur psikolojisine sığınırlar ve bu bastırılmışlık hissiyle mücadele etmek için protestolara başvururlar. yemen hükümetinin, batı'nın uşağı olarak gördükleri vahhabi’leri (suud’ların sünnizm'i diyelim kısaca) desteklediğini, ülkeye soktuğunu, zeydileri etkisiz bırakmaya çalıştığını iddia ederler. bunlara göre batı da yemen’i 11 eylül bahanesiyle ele geçirmek derdindedir. psikolojik olarak kendilerini korumaktadırlar ama aslen bir tür humeyni devrimi peşinde gibidirler. haklı olabilir, haksız olabilir, o konular beni aşar ama açık ki el-husi aşağı yukarı her lider gibi takipçilerini duygusal olarak manipüle etmektedir, başarısı buradan gelir. zira her akımın klasiğidir ki lider düşünür, alt tabaka da doğru ya da yanlış bir amaç uğruna manipüle olur.

yemen hükümeti ilk başta husilerle diyalog kurmaya çalışır, cumhurbaşkanı salih mescitlerine gidip konuşmaya falan çalışır ama ağzını açtığı gibi yuhlarlar. hükümet, düşük bütçeli stratejilerinin husileri yavaşlatmada başarısız olduğunu fark edince “çekerim emaneti” moduna geçer. husilerin propagandalarını çeşitli yasaklarla engellemeye çalışır, mesela merkezlerini kapatır, kitapları yasaklar falan ama bu sadece husilerin mağduriyet psikolojisini besler, başka da bir işe yaramaz. husiler de galiba zaten bu günü bekliyormuş, depoladıkları askeri malzemelerin vakti gelir.

bu noktada sada şehri ve saada vilayetine değinmek faydalı olabilir. yemen’in kuzey şehirlerinden sada, saada vilayetinin ana şehridir. saada vilayeti de husilerin merkezi ve bir bakıma memleketidir. o yüzden hükümetle olan çatışmalarında önemli bir yeri olacak. nasıl başladığını çözemediğim ilk çatışmada devletin üç askeri öldürülür. devlet, el-husi’den bir açıklama ister ama el-husi cevap vermeyi tekrar tekrar reddeder. niçin? bilemiyorum, belki devleti kışkırtmak için, belki vakit kazanmak için, belki de sadece korktuğu için.

devlet, el-husi’yi adalet karşısına çıkarmak için saada’ya askeri bir operasyon düzenler. birkaç saatte başlayıp biter diye düşünülen operasyonda husiler büyük bir direniş gösterir ve yemen hükümeti rezil olur. iş bu noktaya gelince hükümet operasyonu büyütmek zorunda kalır. üstüne, bir propaganda savaşı da başlatır ve medya el-husi’nin mehdiliğini ilan ettiği, yoldan çıktığı haberleriyle dolar.

2004’ün eylül ayında yapılan operasyonda el-husi öldürülür. el-husi’den sonraki en yetkili üye el-rezami de daha fazla kan çıkmaması umuduyla teslim olur. daha sonra geri döner. o umut da karşılıksız kalır, el-husi’nin ölümü yıllarca sürecek çatışmaların ilkidir. el-husi’nin yerini ise bir süre babası doldurur. 2005’in sonlarına doğru koltuğu oğlu abdül melik’e bırakır. 2006’da devletle ateşkes imzalanır. seçimler vardı ve devlet sıkıntısız geçmesini istiyordu. 2007’de tarafların arası tekrar gerilir ve savaş devam eder. iki taraf da yer yer birbirini kışkırtmıştır.

devletin müdahaleleri husilerin büyümesini engelleyememiştir. yemen zaten yoksul bir ülke olduğu için bir isyan çıkarmak ve devletin gücüne yetişmek işten değil. iran’ın husilere destek olmuş olması da muhtemel, zira az çok işine gelir. yemen’deki iç savaşın bir yerden sonra iran ve suudi arabistan arasındaki proxy savaşına dönmesi kaçınılmaz gibiydi. 2009’daki savaş bunun en net belirtisidir.

2009’da, hükümet husileri ‘ülkedeki yabancıları kaçırma’yla suçlar ve bir teklifte bulunur: şunları şunları yapın, yabancıları da bırakın, biz de askeri operasyonları durduralım. yabancıları bırakmak neyse de, öteki maddeler husiler için ağırdır ve reddedecekleri bellidir. hükümet muhtemelen askeri operasyonları için meşru bir temel yaratmaya çalışıyordu, diyeceklerdi ki “yabancıları bırakın dedik, yok dediler”. lakin böyle bir bahaneye de ihtiyaçları var mıydı ki?

hükümet cevabını alınca hemen operasyonlara başlar, ama bu sefer sahnede yeni bir aktör daha vardır: suudi arabistan. suudlar, bu savaşta yemen’e uçak desteğinde bulunduğu gibi yemen askerlerinin topraklarından geçmesine de izin verir. yemen’deki iç savaşın bu şekilde uluslararası sahneye çıkması dünyada kaygı yaratmıştır. suudi arabistan husi hareketini kendisi için tehlikeli görmüştür.

nihayetinde (2010) husiler yenilgiye uğrar ve savaşın başında sunulan şartları kabul etmek zorunda kalır, ayrıca anlaşmaya yeni bir madde daha eklenmiştir: suudi arabistan’a tekrar saldırılmayacak ve suud rehineleri serbest bırakılacak. cumhurbaşkanı, savaşın bittiğini duyurur. bunu yaparken bazı ülkelerin husilere finansal destek sağladığını da iddia eder.

2011’de yemen devrimi yaşanır. gençler ayaklanıp cumhurbaşkanı salih’in yönetimden inmesini ister. husiler de bu ayaklanmayı desteklediğini duyurur. abdul melik fırsat bu fırsat deyip kendisini bu ayaklanmanın önderi gibi göstermeye çalışır.

ayaklanma sırasında, bir grup ali abdullah salih’e suikast girişimi düzenler. salih, çaktırmasa da ağır yaralanır ve tedavisi için suudi arabistan’a götürülür. tedavisinden sonra, geri dönüp, “ilerleyen günlerde” görevinden çekileceğini söyler. 2012’de tam anlamıyla çekilir. 2013’te, el-salih camisi'nin bir kısmını müzeye çevirir. müzede, yemen’i yönettiği 33 yıllık serüvenini belgeler.

ülke, salih’in istifasıyla birlikte istikrarsızlık içine giriyor, husiler de bu fırsatla gücüne güç katıyor. salih, yerine abdurabbu mansur el-hadi’yi getiriyor, abd falan da bunu destekliyor, ama kendisi pek iddialı bir isim olmadığı için bir sürü vatandaş, hatta sünniler de, husilere katılıyor. bu süreçte geçici devlet husilerin hayalindeki gibi olmuyor. 2014’e kadar süren hayal gerçekleştirme çabaları 2014’te husilerin iyice silaha sarılmasıyla sona erer. bu arada, salih’in tekrar yönetime dönmek için husilerle bir işbirlik içinde olduğunu ve güney istilasını kolaylaştırmaya çalıştığını görüyoruz. salih, kendisine sadık birkaç askeri de toplayıp husilere destek olur. hatta birleşmiş milletler bu yüzden kendisine seyahat yasağı getirir.

salih ile husiler arasındaki ilişki biraz karışık, zamanında el-husi salih’le bir derdinin olmadığını söylemiştir ama salih’in ırak savaşı’nda abd’yi desteklemesi gibi olaylar husilerin salih’ten soğumasına sebep olmuştur; yine de tam anlamıyla araları bozuk değildir, çalkantılıdır.

neyse, devam edelim: husiler geniş protestolarla başkente yürür ve burada bir silahlı çatışma yaşanır. sarayı ele geçirir, el-hadi’yi de kovarlar. el-hadi 2015’te ülkeyi terk etmek zorunda kalır. husiler buradan başlayıp yemen’in güneylerine doğru ilerler. lakin buna paralel olarak, suudi arabistan’ın da içinde olduğu dokuz arap ülkesi, fransa, abd ve ingiltere’nin de desteğini alarak yemen’e operasyon düzenler. amaç, husileri bastırıp el-hadi’yi tekrar yönetime getirmek.

bu arap koalisyonu, 2015’te husilerin güneydeki ilerleyişini durdurup bir miktar geri püskürtür. el-hadi’yi tekrar yönetime getirirler ama tabii henüz husilerin elinde olan saraya sokamazlar; el-hadi, devleti suudi arabistan’dan yönetir. hükümet de geçici süreliğine yemen'in güney ucundaki aden şehrine kurulur.

2016’da, salih, resmen koalisyona karşı husilerle birleştiğini duyurur. fakat 2017’de, husiler salih’in bir grup ülkeyle gizli bir iletişim halinde olduğunu ortaya çıkarır, aralarında rusya ve birleşik arap emirlikleri de vardır. çok geçmeden, salih birden koalisyona yakınlaşır; yeni bir sayfa açacağını, suudi arabistan’la diyalog kurmak istediğini bildirir. bu bildiri, husiler ile salih arasında bir çatışmanın çıkmasına sebep olur. salih, suudi arabistan’a kaçmaya çalışır ama yolda pusuya düşürülüp bir keskin nişancı tarafından öldürülür.

2017’de, yeni bir aktör ortaya çıkar: ‘güney geçiş hükümeti’, biz ggh diyelim. birleşik arap emirlikleri’nin desteklediği bu grup, yemen’i eskisi gibi kuzey-güney olarak ikiye bölmek istemektedir. bae, koalisyonun suudi arabistan’dan sonraki en aktif üyesiydi ve bu davranışı beklenmedikti. ggh, 2018’de, el-hadi’nin aden’deki idare merkezini ele geçirir ve el-hadi hükümetini güney’den tamamen çıkaracağını ilan eder.

suudi arabistan, güney’deki bu iç savaştan memnun değildir, tarafları husilere karşı birleştirmeyi istemekteydi. aylarca uğraştıktan sonra, ggh’yi barışa ikna eder ve el-hadi’yle gücü paylaşacakları yeni bir hükümet için 2019’da anlaşma imzalatır: riyad anlaşması. suudi arabistan böylece yeni bir kabine kurar. anlaşmanın fiili hale getirilmesi biraz sancılı bir süreç ki hala devam ediyor. bae de bu birleşmeden memnun değil gibidir, o yüzden anlaşma olası bir tehlike altında. yine de, 2019 temmuz’unda, bae, uluslararası baskıyla da, birliklerini yemen’den çekeceğini duyurmuştur. zaman zaman taraflar arasında çekişmeler olmuştur, iki taraf da birbirini anlaşmaya uymamakla suçlamıştır; bu yüzden nisan 2020’de ggh anlaşmadan çekilir, ama temmuz’da tekrar döner.

husilere dönelim. operasyonları meyve vermeyen koalisyon 2018’de daha sert bir stratejiye başvurur: el-hudeyde’yi ele geçirmek. el-hudeyde şehrinin limanı, yemen nüfusunun yarısından fazlasını beslemekteydi, buranın ele geçirilmesi demek husilerin aç kalması ve mecburen teslim olması demekti. birleşmiş milletler, limanı yıkmanın binlerce insanın ölümüne sebep olacağını, unicef de 300 bin çocuğun ölebileceğini söyleyip uyarır. el-hudeyde savaşı, bu kaygılarla çok uzatılmadan sona erer. 2018’de limanın güvenliği ve insanlık hakkarının korunması için koalisyon ile husiler arasında stokholm anlaşması yapılır.

bu anlaşma da henüz tam anlamıyla fiile dökülebilmiş değil, lakin çok önemli zira birleşmiş milletler’in raporuna göre iki taraf da savaş boyunca sivillerin hedef alındığı birçok savaş suçu işlemiştir. mesela koalisyonun 2015’te bir hastaneye yaptığı saldırı çok ses getirmiştir. aynı şekilde, raporda husilerin insanları alıkoyduğu, kadınlara tecavüz ettiği, savaşta çocukları kullandığı gibi anekdotlar var.

halkın çoğunluğu şu an aç ve susuz, dış desteğe bağlılar. düzenli bir hükümetin olmayışı su üretimini kısıtlıyor, ülke su pompaları için gerekli petrole ulaşamıyor. öteki arap ülkeleri gibi nehir yok. koalisyonun husileri aç ve susuz bırakmaya çalıştığına dair iddialar da var. bu kadar insan açlık sınırındayken, husiler terör örgütü olarak da ilan edilemiyor, çünkü husilere terör örgütü demek yardımı kesmek zorunda kalmak ve binlerce insanın ölümüne izin vermek demek oluyor. savaş bir şekilde sonlanmazsa yemen'de günümüzün en büyük insanlık trajedisi gerçekleşebilir.

2019 eylül’ünde, husiler suudi arabistan’a düzenledikleri hava saldırılarıyla ülkenin petrol üretimini yarı yarıya düşürürler. abd ve suudi arabistan husilerin bu saldırılarını iran’a yüklerler. 2020 nisan’da, suudi arabistan, covid-19 gerekçesiyle husilere ateşkes teklifinde bulunur ama husiler kabul etmez. 2021 ocak’ta biden hükümeti koalisyona desteğini keser, husileri de terör örgütü listesinden çıkarır(trump hükümeti terör örgütü listesine sokmuştu). şu an savaş devam etmekte.

türkiye bu durumda nerede? 2015’te koalisyonu destekleyen birkaç söylemimiz olmuş. 2016’da yemen’in durumu için iran’ı suçlamışız. 2019’da nötr bir konumda olduğumuz görülüyor. 2021’de, suudi arabistan’a iha satacağımıza dair haberler çıktı, bu demek oluyor ki biden’in çekilmesiyle oluşan silah desteği boşluğunu biz doldurabiliriz, ekonomik olarak değerli bir durum. ayrıca yemen halkına yardımlarda bulunduğumuza dair haberler de var. bu kadar...