Yeni Boşanmış Birinin Gözünden Boşanmanın Yıkıcılığına Dair Bir İç Dökme

Bir Ekşi Sözlük yazarı, boşanmanın nasıl yıkıcı bir şey olabildiğine dair bir yazı yazmış.
Yeni Boşanmış Birinin Gözünden Boşanmanın Yıkıcılığına Dair Bir İç Dökme
iStock

hangi sebep ve hangi şartlar altında olursa olsun boşanmanın yıkıcılığı hiçbir şeye benzemiyor.

biz tanıştığımızda ben istanbul'da o ankara'da yaşıyordu. uzun süre bu ilişkiyi böyle sürdürdük, aslında epey başarılıydık uzak mesafe ilişkisinde. gel zaman git zaman ben ankara'ya taşınmaya karar verdim kendi alanımla ilgili iş aradım aylarca, başvurmadığım yer kalmadı baktım olmuyor "aşk için ölmeli aşk o zaman aşk" dedim ve onca emek verdiğim kariyerimi, mevkimi hiçe sayıp istifa ettim... (her türlü aptal, salak vs. hakaretinizi başımla beraber kabul ediyorum)

geldim ankara'ya iş yok güç yok, ev tuttuk ettik ve ben 1 sene işsiz kaldım. nasıl zor ve dayanılmaz bir hal aldı biliyor musunuz? bilemezsiniz. pişman olsam sevdiğim kadına ihanet etmiş gibi hissediyordum, olmasam hayatım kaymış da umursamıyormuşum gibi olmak beni kendime karşı suçlu hissettiriyordu. ve tabii ailem ağızlarıyla demeseler de bakışlarıyla "aferin sana ne güzel sürünüyorsun öyle bir kız için" diyorlardı.

neyse ama allah var eşim o zamanlar bana çok destek oldu ki zaten ondan bu desteği göremesem kafayı yerdim. gel zaman git zaman iş buldum, akabinde hemen isteme, nişan vs. derken bir anda evlilik hazırlıkları başladı.

dillere destan çok güzel bir düğünümüz oldu. düğünümüz oldu ve her şey başladı, o an başladı, ilk günden... şöyle düşünün; aynı evin içinde biri rusça biri de ispanyolca konuşan iki insan, ikisi de birbirlerinin lisanından anlamıyor, birisi rusça soruyor diğeri ispanyolca cevaplıyor yani ne muhatabı soruyu anlıyor ne de soran cevabını anlıyor. asla gün yüzü göremedik, asla mutlu olamadık, diş macununu ortadan sıkma muhabbeti var ya hah işte o bile bizim tartışmalarımızın yanında çok makul bir sebep kalır.

evlilik terapisine gittik, ailelerimiz defalarca kez konuştu bizimle ve sonuç olarak hep şöyle diyorlardı; "çocuklar sizin ciddi bir sorununuz yok, en güzel yıllarınızı boş yere didişerek heba ediyorsunuz" evet öyle görünüyordu ve fakat bunun öyle olmadığını çok sonra anladım. ciddi sorun nedir? mesela ben çok zengin ve seküler bir ailenin çocuğuyumdur, eşim fakir ve kökten dinci bir ailenin kızıdır, ben ilkokul mezunu bir kasiyerimdir eşim akademisyendir. hani arada somut ve ilişkileri zedeleyecek farklar vardır bu sorundur. aşılır mı? elbette aşılır... peki ya ne aşılamaz? aynı dili konuşan ama birbirini anlamayan insanların sorunu aşılamaz.

bunu anlamam zaman aldı ve aile meclisine dönüp şöyle dedim; "yanılıyorsunuz o kadar hakikatli bir sorunumuz var ki bizim, bunu aşmak mümkün olmadı ve görünen o ki olmayacak da" detaylarını da burada yazdığım gibi anlattım, hepsi hak vermek durumda kaldı.

neyse o malum geceye gelelim, yine eften püften bir mesele için tartışıyorduk ben tartışırken çok dikkat ederim kırıp dökmemeye, tartışma bitince unutulmayacak şeyler söylemezdim ama eşim... ağzına ne gelirse söyler, beni mahvederdi, o gece yine tartıştık ve beni o kadar kırdı, o kadar yıktı ki, "ben gidiyorum, sana da bu lafların ağırlığını ve bensizliği bırakıyorum" dedim. inanmadı, tepki vermedi, blöf sanıyordu. sonuçta ben onun için her şeyi bırakıp göç etmiştim bu şehre nereye gidiyor olabilirdim ki?

10 gün süresince toparlandım, toparlandım derken sadece kitaplarım, birkaç kişisel eşya ve kıyafetlerimi aldım. ev tuttum, içine eşya aldım ve o gün geldi çattı. pazar sabahı erkenden kalktım nakliyeciler de gelmişti, eşim şok içinde bana bakıyor, ağlıyor, yapma etme diyor, sözler verip yeminler ediyor.

bense geri dönüşü olmayacak o kurşunu sıkmıştım artık. taşındım içim yana yana, ciğerim sökülürcesine. onsuz bir evde ilk gecem kabus gibiydi. bomboş ev, bilmediğim bir semt, herkes her şey yabancı, bir başıma kalakaldım öyle. o ilk gece var ya o ilk gece, çok büyük bir kaza geçirip tüm hafızam silinse o ilk gecenin acısını yine unutamam. hemen yasal işlemleri başlattım, çünkü bu sürüncemede bırakılacak ve kararsız davranılacak bir mesele değildi. anlaşmalı boşanma olacaktı.

dava günü ben tek başıma geldim, o ailesiyle, hepsi de beni çok sever, selamladılar hal hatır sordular, herkes ruh gibi, benim gözlerim uykusuzluktan çökmüş, bir ayda 9 kilo vermişim hepsi suratıma acır gibi baktı. halası dayanamadı ve; "şu hayatta gördüğüm en güzel çifttiniz, öyle güzel bir şeyi yok ediyorsunuz ki buna şahit olmak beni mahvediyor" hani gelin vazgeçin bu saçmalıktan dercesine haykırıyor kadın. sonra orada ne kadar kadın akraba varsa ağlamaya başladı, eşime göz ucuyla baktım hıçkırıklarına hakim olmaya çalışıyor.

mübaşir çağırdı bizi girdik içeri, hakim hemen sordu "söylemek istediğiniz bir şey var mı?" diye eşim usul usul ağlayarak kafasını salladı yok der gibi, ben de "yok hakim bey" dedim. sonra birkaç laf etti oraları hatırlamıyorum.

gerçekten hatırlamıyorum, o an kalbim iki değirmen taşının arasına sıkışmış bir buğday tanesiydi, böyle bir ezilme, böyle bir acı olamazdı. ama oldu, aman yarabbi bu nasıl bir acı, bu ne çaresizlik. kalsan olmaz, gitsen ölüm. ve ben o kurşunu sıkmıştım bir kere. gittim. ardımda bir enkaz ve bir daha asla eskisi gibi olmayacağım bir ben bıraktım. boşanan insanlar ağır hasar kayıtlı arabalar gibidir, bir daha asla eskisi gibi olmaz. hava yastıklarınız patlamıştır, kaputunuz değişmiştir, şasi işlem görmüştür. 

sevdiklerine kaldıramayacağı laflar etmeyin, ettirmeyin de. en öfkeli anınızda dahi kendinizi frenleyin, yoksa böyle yanık ciğer kokusu kaplar etrafı.

bu da benim hikayem sözlük.

Türkiye'nin Asla Aşamadığı Bir Tabu: Boşanmış Bir Kadınla Evlenmek