Yerli Edebiyat Dünyasına Dair Az Bilinen Dedikodu ve Anekdotlar

"Neler olmuş neler" dedirtecek, az bilinen ve paylaşılan edebiyat dedikodularını keyifle okuyacaksınız.


1. yahya kemal beyatlı

"yahya kemal, kendisine soru sorulmasından hoşlanmazdı. o, geleneği temsil ediyordu. onunla tartışılmazdı. kendisine bir toplantıda genç bir adam soru sorunca yanındakine dönerek 'kim bu adam?' demişti." - oğuz atay (günlük, s. 92)


2. orhan pamuk

"orhan pamuk'u soylu ve sıkıcı; ahmet altan'ı çok enerjik ve bayağı bulmakla beraber ikisinin de çok değerli yazarlar olduklarını düşünüyorum." - latife tekin (picus, sayı: 1, ağustos 2003, s. 25)


3. server tanilli -kendi sözüyle- noktalı virgül hastasıymış

"noktalı virgülün önemini daha önceden bilirdim; ama dikkatimi asıl sivrilten o (ragıp sarıca) oldu. bir yazımda anlatmışımdır, ancak tekrarında sakınca yoktur: altmışlı yıllarda bir rektörlük seçimindeyiz. tur tur üstüne, ama sonuç alınamıyor. bir sırada ragıp hoca'yla yan yana oturmuşuz, edebiyattan bahsediyoruz. başarısız bir tur sonrasının hararetli, bu arada sinsi kulis gruplaşmalarına bakıp üzüntümü dile getirdim. söylediklerini unutamam: 'çoğu, bir cümlede noktalı virgülün gerekip gerekmediğini, gerekiyorsa nereye konulacağını bilmez.' sorum üzerine, noktalamanın yazarlıkta pek önemli olduğunu söyledi. o gün bugün 'noktalı virgül' hastasıyım (noktalı virgülün insan hayatındaki önemi). başkalarının yazılarını okurken de, bu titizliği göstermeyene rastlamışsam, okumamı çoğu kez yarı yolda kestiğim olur..." (yazarın kitabı, varlık yayınları, istanbul, 2004, s. 49)


4. nurullah ataç

nurullah ataç, oktay akbal'a falih rıfkı atay için "bombok bir yazardır" demiş ama nedenini söylememiş. (oktay akbal, susmak mı konuşmak mı?, cem yayınevi, istanbul, 1987, s. 93).


5. orhan pamuk

orhan pamuk ile nedim gürsel karşılaştıklarında dostlukla sarılmışlar birbirlerine. nedim gürsel, "sevgili orhan" demiş, "yurt dışında ne zaman (ülkenizde gerçekten önemi olan, yazdıkları büyük ilgi odağı oluşturan yazar kim?) diye sorsalar, hemen orhan pamuk diyorum." orhan pamuk da aynı dost bakışlarla yanıt vermiş: "kalp kalbe karşıymış nediciğim, sorduklarında ben de orhan pamuk diyorum." (enver ercan, gülümseyen anlar, varlık yayınları, istanbul, 1994)


6. melih cevdet anday, 24 saat tuttuklu kalmış

"ankara'da barak yolunda, bir otomobille uçurumdan yuvarlandık, ölümden kurtulduk. otomobili ben kullanıyordum, orhan veli kendini bilemiyecek gibi yaralandı idi. bu yüzden yirmi dört saat tutuklu durdum ve orhan veli kendine gelince bırakıldım." (edebiyatçılarımız konuşuyor, varlık yayınları, istanbul, 1976, s. 106)


7. tanpınar'ın "bir tiki varmış"

"ve rahmetlinin (ahmet hamdi tanpınar) bir tik'i vardı: üç beş cümlede bir, o anda gözü kime takılmışsa ona; 'anladın mı?' diye soruyordu. sıra bana da geldi; 'maalesef' dedim.. anlıyorum hâli, mânâsına." - tarık buğra

kaynak:


8. yahya kemal açık deniz'i 15 yılda yazmış

açık deniz'i 1910'da britanya sahilinde roskof şehrinde, oradaki cezir ve met akşamlarında hissetmiştim.

gittim o son diyara ki serhaddidir yerin
hâlâ dilimdedir tuzu, engin denizlerin

yahut:

gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi.

gibi birçok mısraları o zamandandır.

bu manzumeyi ancak 15 sene sonra 1925'te bitirebildim. bu manzume en uzun zamanda yazdığım şiirdir ve benim hayatımı ihtiva eden bir hikâyedir."

("yahya kemal beyatlı ile konuştum", söyleşi: hikmet feridun, güzel yazılar röportajlar, tdk yayınları, ankara, 1997, s. 52)

9. lord byron ve çanakkale

ingiliz şair lord byron, 3 mayıs 1810'da çanakkale'ye gelmiş ve boğazın iki yakası arasında yüzmüş (sunay akın, tuncay terzihanesi, iş bankası yay., istanbul, 2010, s. 39)


10. asaf halet çelebi

abidin dino, asaf halet çelebinin ceplerinde daima fındık olduğunu, bütün gün onları yediğini söylüyor (hürriyet gösteri, s.: 40, mart 1984).


11. orhan veli

orhan veli "elifbâ sırası ile mısır çarşısı'nda satılan 350 malın adını ya da hiç ayak basmadığı paris'in bütün sokaklarını ezbere sayabilir" imiş. (abidin dino)


12. edip cansever

içkiliyken sanat tartışmaz. şiir okumayı ezelden beri sevmezmiş ve çok kötü okurmuş. tatil yapmayı, yola çıkmayı pek sevmezmiş. opera ve baleye bir türlü ısınamamış. söz sanatları dışında en çok sevdiği sanat resimmiş.

(edip cansever, "bütün mutlulukların toplamı", hürriyet gösteri, s.: 21, ağustos 1982)

edip cansever kendini böyle anlatıyor ama fethi naci bunun aksini söylüyor:

"edip sözü mümkün olduğu kadar kısa zamanda edebiyata getirmek isterdi, içki toplantılarında. başka şeyler de konuşulabilir, diyelim iktisadi meseleler filan. onlardan sıkılırdı, sözü edebiyata getirirdi. birinci merhale bu. ikinci merhale sözü şiire getirmek, üçüncü merhale de kendi şiirine getirmek. bu oluşum edip'te her içkili toplantıda mutlaka görülürdü: edebiyat, şiir ve edip'in şiiri. mutlaka edip'in şiiri konuşulacak, hatta nazının geçtiği günler olursa, kitabını çıkarttırıp bir arkadaşına onu okutacak ve mutlaka da övgü bekleyecekti." (edip'in lastik topu, yky, istanbul, 2016, s. 22)


13. salah birsel

birsel, boğaziçi şıngır mıngır'ın adını komiser columbo izlerken bulmuş. (hürriyet gösteri, s.: 21, ağustos 1982)


14. yusuf atılgan, içkiye düşkün değilmiş

(hürriyet gösteri, s.: 21, ağustos 1982)


15. kemal tahir

tahir, kanser olduğunu öğrenince üzülen eşine "e... hanım, ben de nezle olacak değilim ya..." demiş (melih cevdet anday, imge ormanları, adam yayınları, istanbul, 1994, s. 87)

16. asaf ve kızı

özdemir asaf'ın kızı seda arun, 1955 yılında dünya kaçtı gözüme yayımlanana kadar babasını matbaacı sanıyormuş. öğretmeninin baban ne iş yapıyor sorusuna, matbaacı diye cevap verirmiş. şiir kitaplarını kendi kurduğu yayınevi olan yuvarlak masa yayınları'nda yayımlayan özdemir'in asaf'ın şiir kitaplarında dizgi hatası hiç olmazmış çünkü kitaplarının mürettibi de kendisiymiş. (seda arun, "ben onu matbaacı sanırdım", radikal kitap, sayı: 5, 20 nisan 2001, s. 8)


17. yahudi (!) rıza tevfik

"filozof lakabı ile ünlü rıza tevfik'i, bir ramazan günü meyhanenin birinde demlenirken yakalayan polis memuru karakola götürür onu, komisere teslim eder. komiser açmış ağzını yummuş gözünü, 'sen ne utanmaz adamsın! sen nasıl müslümansın?' diye bağırıp çağırıyor. rıza tevfik, yakayı kurtarmak için, 'ben müslüman değilim, yahudiyim.' demiş. duralayan komiser, karşısındakinin yalan söyleyip söylemediğini anlamak için, polis memurunu çarşıya gönderip bir yahudi satıcı getirtmiş karakola, 'konuş bakalım şu herifle, yahudi mi, değil mi, söyle bana.' demiş. meğer rıza tevfik, çok iyi ispanyolca bilirmiş. yahudi ile uzun boylu konuşmuşlar. komiser, yahudi'ye rıza tevfik'i gösterip 'yahudi mi?' diye sorunca , yahudi satıcı, 'ne yahudisi, haham haham!" demiş." - melih cevdet anday (imge ormanları, s. 252)


18. yaşar kemal'in babasını camide onun yanında öldürmüşler

"mesela babamı öldürdüler benim. camideydim bir gün, babamın yanındaydım. geldi adam vurdu." (adnan benk, çağdaş eleştiri söyleşiler yazılar, doğan kitap, istanbul, 2001, s. 53)

"babası camide namaz kılarken bıçaklanıp öldürüldü. kemal oradaydı. babasını, van'dan gelirken ölümden kurtarıp besleyip büyüttüğü oğulluğu yusuf bıçakladı. o akşam, sabaha kadar, yüreğim yanıyor diye ağladı kemal. ve kekeme oldu. kekemeliği on iki yaşına kadar sürdü. yalnız türkü söylerken kekemeliyordu. sonra nasıl geçtiğini hiç anımsamıyor." (a'dan z'ye yaşar kemal, hazırlayan: alpay kabacalı, kitap-lık dergisinin 68. sayısı [2004] armağanı, s. 10)

19. melih cevdet anday, birayı sevmezmiş

"zaten bira sevmem, bu kez büsbütün soğudum." (imge ormanları, s. 401)


20. orhan veli

"onun ölümü üzerine yazdığım ilk yazıda da belirtmişim (belirtmişim deyişim, o yazıyı unutmamdan), orhan veli giyime kuşama düşkündü, parası olduğunda güzel giysiler yaptırır, güzel kravatlar satın alırdı. ama ne yazgıdır bu, çok geçmeden parasız kalıverir ve güzelim giysisini satıverirdi. sattığı yer de hep aynı eskici olurdu, hergele meydanı'ndaki bir eskici. tatlı bir anım var onu da anlatıvereyim, bu giysilerin pantolon paçaları dardı elbet, orhan'ın beğenisine uygun olarak. bir gün, gene bir giysisini götürdüğünde, eskici:

- beyim, bir daha sefer paçaları bol tut, çünkü satılmıyor dar paçalı olduğu için, demiş." - melih cevdet anday (imge ormanları, s. 419)

21. vedat günyol

"(...) iki durumu unutamam. rahmetli dr. adnan adıvar bir avrupa dönüşü yanında çalışan vedat günyol'a birkaç kravat hediye getirdiği zaman onun cevabını: "her sabah acaba hangisini takayım diye düşünmektense bir iki kravattan fazlasını fazlasına sahip olmamayı yeğlerim, teşekkür ederim. bir zaman sonra adnan adıvar -aynı gerekçeye inanarak- bütün kravatlarını çevresine dağıtmıştır." - rauf mutluay (bende yaşayanlar, yky, istanbul, 2004, s. 39)

22. bir şiirin gizli talihi

"faruk nafiz çamlıbel, han duvarları'nı dört günde yazmış, türk yurdu'nda yayımlandığı zaman birisi görecek diye âdeta utanırmış, sokağa bile çıkmak istemezmiş." (bende yaşayanlar, s. 138)


23. şair evlenmesi

noktalama işaretlerinin ilk kullanıldığı eser olan şair evlenmesi'nde sadece parantez, konuşma çizgisi ve nokta kullanılmış.

felatun beyle rakım efendi'de ise virgül ve noktalı virgül dışında tüm noktalama işaretleri kullanılmış. (türk dili, s.: 600, nisan 2010, s. 436)

24. edip cansever

cansever, nazım hikmet'e vasat bir şair diyince fethi naci'nin "tepesi atmış." nazım hikmet vasatsa sen de cüce şairsin, demiş. bu ilk dargınlıklarıymış.

kutsal bilgi kaynağı notu: şu meşhur (bkz: kart sensin postal da sana girsin) efsanesinin de duygu asena'yla ilgili olmadığını da belirteyim. ilgili başlıkta açıklama yapıldığı için burada ayrıca bahsetmeye gerek yok. ya da malumatfuruş'tan okuyabilirsiniz: https://www.instagram.com/p/csrsyevtw8d/

tevfik fikret için de "aman neresini okuyayım beş para etmez" dermiş.

en sevdiği şairler, turgut uyar ve yahya kemal ve ahmet muhip dranas'mış.

ismet özel'i bir süre çok tutmuş fakat sonra yazın adamı olarak ümidini boşa çıkardığını söylemiş (edip'in lastik topu, yky, istanbul, 2016, s. 22 / 23 / 34 / 46).


25. 80 yaşında ölen halid ziya uşaklıgil (1865-1945) 35 yaşında yayımladığı aşk-ı memnu'dan sonra roman yazmamıştır

halid ziya'nın modern türk romanının kurucusu kabul edilen olgun ve yetkin romancılık tavrı düşünüldüğünde bu gerçekten türk romanının kaderini de değiştirmiştir. 45 yıl boyunca başka romanlar yazsaydı şüphesiz türk romanı bambaşka olacaktı.

kutsal bilgi kaynağı notu: aşk-ı memnu ilk kez servet-i fünûn dergisinin 28 kânunusani 1314 (28 ocak 1899) tarihli dergisinde tefrika edilmeye başlandı. tefrika, aynı derginin 4 mayıs 1316 (4 mayıs 1900) tarihli 479. sayısında 67. bölümüyle sona erdi (bundan hemen sonra mehmet rauf'un eylül'ü tefrika ediliyor.).

1091 yılında ahmet ihsan tokgöz'ün sahibi olduğu alem matbaası tarafından kitap olarak basılır. "527 sahife, naşiri alem matbaası, ahmet ihsan ve şürekası, 1901."

1925 yılında sabah matbaası tarafından yeniden basılır.*

1939 yılında ibrahim hilmi kitabevi tarafından basılır. bu baskının özelliği halid ziya tarafından eserin sadeleştirilerek yayımlanmasıdır. *


26. sevim burak eski eşyalara tutkun bir istifçiymiş

70'lerde nijerya'dan dönüşünde binlerce ahşap obje getirmiş ve bunları 1980 yılında resim ve heykel müzesinde afrika masklarını ise galeri baraz'da sergilemiş. hayatının son yıllarında elindekini avucundaki üsküdar çarşısı'ndaki eskicelere harcamış. yaşadığı ekonomik zorluklar ve yakınlarının uyarıları onu bu çılgın merakından vazgeçirememiş. (a'dan z'ye sevim burak, hazırlayan: nilüfer güngörmüş, kitap-lık dergisinin 63. sayı [2003] armağanı, s. 32 / 48)

27. yaşar kemal'in bir gözünü kaybedişi

"babası sadık, uzun yıllardan sonra doğan biricik çocuğunun üstüne titriyordu. her yıl onun için kurbanlar kestiriyordu. kemal üç buçuk yaşlarındaydı. o yıl da kurbanlar evin avlusuna getirilmiş, koyunların ayakları bağlanmıştı. halasının kocası bir koyunu kesti, karnını yararken bıçak deriden kaydı, karşıda duran kemal'in sağ gözünün üstüne saplandı. o gözü bir daha görmedi." (a'dan z'ye yaşar kemal, hazırlayan: alpay kabacalı, kitap-lık dergisinin 68. sayısı [2004] armağanı, s. 10)


28. milliyet gazetesinin 1933 yılında yaptığı dil anketinde görüşlerine başvurulan abdülhak hamit tarhan bugün türkçede çok yaygın olarak kullanılan bazı sözcükleri yaratmıştır

"söyleşi sırasında yabancı kökenli sözlere türkçe karşılıklar bulan şairiazam'ın teklif ettiği bu sözcükler sonradan yaygınlaşarak dilimize girmiştir. sözcük önerilerinden abdülhak hamit'in türkçeye hakimiyeti; bir dil bilimci gibi bilgiye, deneyime ve öngörüye sahip olduğu anlaşılmaktadır." (s. 385)

baht karşılığı: alınyazısı
bâis karşılığı: ötürü
cali karşılığı: yapmacık
camit karşılığı: donuk
canib karşılığı: yan
cahil karşılığı: bilgisiz
çehre karşılığı: yüz
çemen karşılığı: çaydır
dağdağa karşılığı: gürültü
dehşet karşılığı: ürküntü

(prof. dr. şükrü halûk akalın, "milliyet gazetesinin dil anketi", türk dili, s.: 693, eylül 2009, s. 387)


29. lüküs hayat'ın birçok şarkısının sözlerini nazım hikmet yazmış

"muhsin ertuğrul bir gün bir sohbet esnasında bana, şarkı sözlerinin çoğunu nâzım hikmet'e yazdırdığını, bunu da ekrem reşit'e bir emrivakiyle kabul ettirdiğini söylemişti. büyük şairimiz, adı kullanılmazsa bu işi kabul edeceğini bildirip işe koyulmuştu. lüküs hayat'la bu kadar haşır neşir olmama rağmen, bunca yıldır hangi şarkı nâzım hikmet'in, hangi şarkı ekrem reşit'in hâlâ bilmem." - haldun dormen (ikinci perde, oğlak yayınları, istanbul, 2001, s. 32 / 33)


30. artı ve eksi kelimelerini türkçeye atatürk kazandırmış

"zait, nakıs arapça asıllı kelimelerdir bunlar. atatürk'e arta, ekse şeklinde sunuldu. düşündü 'arta, ekse iyi gelmiyor kulağa, artı, eksi diyelim' dedi. hakikaten kulağa daha uygun geliyor." - agop dilaçar (nazmi kal, "atatürk, dil ve alfabe üzerine, türk dili, s.: 693, eylül 2009, s. 415)


31. nâzım hikmet 1955'te varşova'ya kongreye gittiğinde

"ben nâzım hikmet'i 1955'te varşova'da yapılan kongreye geldiğinde tanıdım. bu nâzım'ın polonya'ya ilk gelişiydi. (...) bu kongrede bir de dedikodu çıktı. nâzım hikmet kongreden çok para aldı ve paraları kongreye katılan genç kızlarla yedi." - türkolog zosia dubinska (yrd. doç. dr. öztürk emiroğlu, "polonyalı türkologlarla söyleşiler, türk dili, s.: 693, eylül 2009, s. 422/423)


32. tanpınar

 tanpınar, yahya kemal'in yakup kadri'ye ve falih rıfkı'ya meydan okuyup düelloya davet ettiği mektubu "heyecandan eli ayağı titreyen bir genç" hâlinde selam bile vermeden yakup kadri ve falih rıfkı'nın masasına atıp gitmiş.

yahya kemal, mektubunda "şahitlerinizi gönderin, silahlarınızı tayin edin" dese de türkiye'de düello yasak olduğu için falih rıfkı kendisine cevap bile vermezken; yakup kadri "sinirleri yatıştırıcı ve [onları birbirine] düşüren dedikoduların aslı esası olmadığını ispat edici bir uzun mektup yazmayı hem dostluk hem insanlık vazifesi bilmiş."

(yakup kadri karaosmanoğlu, gençlik ve edebiyat hatıraları, iletişim yayınları, istanbul, 2000, s. 131 / 132)


33. abdülhak hâmid tarhan

tarhan, brüksel büyükelçiliği görevinden bir gece kulübünde masasına davet ettiği bir konsomatris tarafından üzerinde türk büyükelçisi yazılı kartviziti yırtılıp suratına atılarak hakarete uğradığı için azledilmiştir [24 aralık 1912]. (taha toros, türk edebiyatında altı renkli portre, isis yayıncılık, istanbul, 1998, s. 67)


34. kalp kıran bir dedikodu

"abdülhak şinasi'nin yahya kemal'le paris'te başlayan ve yaklaşık elli yıl devam eden dostluğu, taha toros'un anlattığına göre çok önemsiz bir mesele yüzünden bozuluvermişti. bir gün park otel'in kahvesinde, hayranlarının gözleri önünde iki sanatkarın arası birdenbire gerginleşmiş ve yahya kemal, abdülhak şinasi'ye kendisinden beklenmeyecek bir öfkeyle hakarete varan sözler söylemiş, biraz sonra onun dışında herkesin elini sıkarak çekip gitmiştir. olaya şahit olanların yaşları ve konumları yüzünden müdahale edemedikleri bu tartışmada yahya kemal'in haksız olduğunu düşünen taha toros şöyle devam eder:

(...) o gün abdülhak şinasi hisar kimse ile konuşmadan, kalın bastonunu sallaya sallaya, park otel'in yakınında bulunan nimet apartmanı'na kırgın ve bitkin vaziyette döndü. yarım asırdan beri yüreklerinde bağdaş kurmuş bir dostluğun önemsiz bir münakaşa sonunda kopuvermesi yahya kemal'den ço abdülhak şinasi'yi üzdü. bir hafta evinden çıkmayan hisar, bu olaydan sonra park otel'in kahvesine uğramadı." (saatler, ruhlar ve kediler, s. 182)

abdülhak şinasi hisar da yahya kemal'in ölümünden sonra ondan küçük br intikam almış. bunu da aşağıda notunu düştüğüm kitabı okuyacaklara bırakıyorum.


bonus: birkaç yabancı yazar anekdotu

1. andre gide yıllarca evli kaldığı karısı madeleine rondeaux gide'le hiç seks yapmamış (radikal kitap, s.: 515, 28 ocak 2011, s. 26).

2. william faulkner, her yıl don quijote'u okurmuş (yazınsal yaşamlar, javier matias, çev.:pınar savaş, can yayınları, istanbul, 2011, s. 22).

3. james joyce, koprofiliymiş. karısı nora barnacle, ulysses'i hiç okumamış ve kocası için "kaçığın biridir." demiş (yazınsal yaşamlar, s. 47 / 48).

kutsal bilgi kaynağı notu: koprofili, kısaca dışkıya yönelik cinsel ilgi olarak tanımlanıyor.

4. victor hugo ispritizmayla ilgilenir, "üçayaklı çivisiz ahşap masaların başında neredeyse her gün shakespeare, moliere veya luther'in ruhuyla konuşur" imiş. - beşir ayvazoğlu (saatler, ruhlar ve kediler, kapı yayınları, istanbul, 2015, s. 31)

bizde de peyami safa bizzat ruh çağıran bir medyummuş. saatleri ayarlama enstitüsü'ndeki taflan deva tipi peyami safa'nın parodisidir fakat tanpınar, peyami safa'nın oğlunun ölümü üzerine "acılı bir arkadaşımla alay edemem!" diyerek romanın bu geniş nükteli bölümünü sonradan çıkarmış. (saatler, ruhlar, kediler, s. 36 / 43)

5. soner yalçın'ın ironik bir dille anlattığı thomas mann:

"thomas mann (1875-1955): aman alah’ım! ailece eşcinsellerdi; altı çocuğundan üçü kendisi gibi eşcinseldi. nobel ödülü sahibi olabilir ama hitler iyi yapıp onu alman vatandaşlığından çıkardı! “buddenbrooks” romanı başta olmak üzere hemen tüm eserleri vakit geçirilmeden yok edilmelidir." - soner yalçın ("bu kişilerin eserleri hemen yasaklanmalı", odatv yazısı)

6. 2004 nobel edebiyat ödülünü alan elfriede jelinek, sosyal fobisi olduğu ve kalabalıktan korktuğu için ödül törenine katılmamış. ntv arşiv

önceden kaydedilmiş konuşma videosu:


konuşmanın türkçe çevirisi - 5 harfliler

not: (bkz: her yazardan 1 kitap tavsiyesi) yazınsal yaşamlar, hem yazarların özel yaşamından bahseden hem de edebiyat kültürünün gelişmesini sağlayan müthiş akıcı, eğlenceli bir kitap. çevirisi de pek şairane. satışı devam eden bu kitabın telifine, çevirmenine, yayıncısına zarar vermemek adına yalnızca bu iki dedikoduyu vermekle yetiniyorum. eğer bu konudaki merakınız kamçılasın istiyorsanız kesinlikle önerdiğim bir kitap: şurada