Yurdumuz İnsanında Sıklıkla Görülen Bir Durum: Yabancı Dil Konuşma Fobisi

Bir İngilizce öğretmeninin yaptığı bu tespitin sanıyoruz ki çoğu kişi farkındadır. İşte neden ve nasıl olabileceğine kafa yoran bir yazı.
Yurdumuz İnsanında Sıklıkla Görülen Bir Durum: Yabancı Dil Konuşma Fobisi
iStock

yabancı dil konuşma fobisi... kendisiyle alakalı tez yazdığım, haliyle süreç öncesinde epey araştırmak durumunda kaldığım ve dahi kendi anket ve bireysel görüşme çalışmalarımla arka planda sinsice işleyen sebeplerini irdelemeye çalıştığım, memleketimizin kanayan yarası olarak nitelenebilecek, bununla birlikte mezkur sebeplerden ötürü üzerine birkaç kelam eylemeye kendimi kafi bulduğum fobi.

bazılarında fobi seviyesinde olmasa dahi, bazen kaygı bazen de isteksizlik olarak görülüyor... gel gelelim, literatürde karşılık bulunabilen bu isimler değişse de, pratikte dil öğrenicilerini etkileyen sonuç değişmiyor genelde; “yabancı dili konuşmaktan kaçınmak” şeklinde tezahür eyleyip, karşımızda öylece duruyor.

bu kaçınmanın sebeplerinden bir tanesi mükemmeliyetçilik

burada öğrenicinin karar mekanizmaları aşağı yukarı şöyle işliyor: "doğru düzgün, kurallı, akıcı, anlaşılabilir bir şekilde konuşamıyor muyum? e o zaman konuşmayayım *mına koyim, bekleyeyim optimum seviyeye gelene kadar, sonra nasıl olsa patlar giderim..."

gel gelelim, o iş öyle olmuyor, patlama olayı içe doğru gerçekleşiyor ve dahi dil öğrenme sürecinin doğasına aykırı davrandığının farkında bile olamıyor çoğu bu noktada.. derslerimde sürekli dil ediniminin doğasından dem vuruyor, dil öğrenme maceralarında kendilerini hedef dilin bebeği olarak görmeleri gerektiğini, uzuuunca bir süre dinleme sürecinin ardından çat pat konuşmaya başlayacaklarını, bu konuşmaların da haliyle hatalarla dolu olabileceğini, bundan korkmamaları gerektiğini sürekli olarak anlatmaya çalışıyorum. ve elimden geldiğince, ısrarla, hatalarını görmezden gelerek konuşturmaya çabalıyorum ki bu gereksiz mükemmeliyetçi kafa kaybolsun. bununla birlikte birkaç hafta yoğun birebir çalışmaların ardından gelip, "e hocam olmuyor" diyen öğrencileri kürekle kovalıyorum. niye? çünkü sabır yok. çünkü bu işin bugünden yarına gelişim gösterebilecek bir iş olduğu düşüncesi hakim zihninde. açık konuşayım, bu adamlar dil öğrenemez...


ikinci ve üçüncü sebepler ise sırasıyla hata yapma korkusu ve komik duruma düşme korkusu

bu saçma korkular da bizim öğrencilerimiz tarafından yine kendilerine ket vuracak şekilde ortaya çıkarılmış korkular ne yazık ki.. "bizim öğrencilerimiz" diyorum, çünkü ispanya'da, fransa'da, almanya'da, isviçre'de bulunup, akademik ortamlarda dil öğrenme süreçlerini gözlemleme şansına sahip oldum... hiçbirinde konuşmaktan çekinen, "hata yapsam gülerler mi ki" düşüncesiyle sessiz kalan öğrenciler görmedim. ampirik olmayan gözlemlerime göre, çok samimi olan sınıf ortamlarında bunun pek problem olmadığını söyleyebilirim; ancak, dönemlerin ilk başladığı haftalarda herhangi bir hatası üzerine gülünç duruma düşen öğrencilerin toparlayıp yeniden katılım sağlayacak cesaret seviyesine ulaşmaları oldukça güç oluyor.. tabiri caizse, derin bir kuyuya düşmüş minik bir kediyi kurtarmak için gerekli operasyon süreçlerini bunlar için de uygulamak gerekiyor. burada da sosyal toplum (social/classroom community) terminolojisi devreye giriyor; ki meslektaşlarımın üzerine hassasiyetle eğilmelerini şiddetle salık verdiğim bir meseledir.

neyse. çalışmam sonucunda bu sebeplerden çokça birikti ama, katılımcı dişi öğrencilerin sunduğu, ilginç olan bir tanesi de cinsiyet rolü. yani kızlar diyor ki: "benim içinde yetiştiğim ortamın, cinsiyetim sebebiyle bana yüklediği uygun tutum, şartlar ne olursa olsun sessiz kalmam yönündedir hocam... bana dokunmayın allah aşkına..." burada işin içine hem psikoloji ve hem de sosyoloji epeyce bulaştığından, çok bir şey yapamıyoruz işte... sessiz kalma taleplerine genellikle sessizlikle karşılık veriyoruz.

hülasa sevgili dostlar, her zaman söylüyorum, yabancı dil öğrenmek, hedef dilin gramerini öğrenmekten ibaret değildir. daha da önemlisi, bu çok uzun bir zamana yayılması gereken/beklenen, çok ciddi pratik gerektiren bir süreçtir. dilbilgisi ve dil becerileri apayrı şeylerdir. bu noktada bu ikisinin ayrımını iyice idrak edip, pratik yapılması gerekenin hangisi olduğuna karar vermek sürecin sağlıklı ilerleyişi adına elzem olan en mühim noktadır.

bu süreç boyunca öğrenmekte olduğunuz dili kullanmak, yani o dilde konuşmak becerisinden kendinizi geri çekiyorsanız, iş başlamadan bitmiştir. haldır huldur, paldır küldür, çatır çutur konuşun arkadaşım. konuşun lan. hatalarla, yanlışlarla, kuralsız muralsız demeden, ama bir şartla: bunu kendinizi öğrenmeye kapatmadan yapın. yani o hatalar öğretmeniniz olsun. ancak öyle anlamlı olacaklar. en önemlisi de, kelime bilginize bilgi katın...

yabancı dil bütün olarak bir arabaysa, kelime o arabanın yakıtıdır

bir hoca gelir kaportanızı çıkarır ortaya, öbürü gelir iç döşemelerinizi yapar, bir diğeri ses sistemi takar, başkası bilmem ne yapar. araba bir şekilde çıkar ortaya, ama benzinin yoksa, yani kelime bilgin yetersizse, araban ne kadar donanımlı olursa olsun, garajda durur. "hadi bir tur atalım bakalım" dediğinde bir ecnebi, "emmm, umm, keemm, kümm" dersin... ha bazı muhabbetler arabanın çalışmasına ihtiyaç duymaz :) orası da sana kalmış...