Yüzlerce İnsanı Kazığa Bağlatıp Yaktıran Histerik İngiltere Kraliçesi: Kanlı Mary

I. Mary (18 Şubat 1516-17 Kasım 1558), Kanlı Mary ve orijinal ismiyle Bloody Mary şeklinde anılan, yüzlerce insanı sırf protestan olduğu için cayır cayır yaktıran bir hükümdardı. İnceliyoruz.
Yüzlerce İnsanı Kazığa Bağlatıp Yaktıran Histerik İngiltere Kraliçesi: Kanlı Mary

bloody mary... 1516 - 1558 yılları arasında yaşamış ingiltere kraliçesi.

tarihe "kanlı mary" olarak geçen mary tudor, meşhur ingiliz kralı sekizinci henry'nin sağ kalmayı başaran ilk çocuğu ve ingiltere tarihinin gerçek anlamda tahta çıkan ilk kadın hükümdarıdır. buna rağmen tarih onu "ingiltere'ye engizisyonu getiren hükümdar" olarak bilir. beş yıllık kısa hükümdarlığı süresince protestanlar başta olmak üzere yüzlerce insan yakılmıştır. kanlı mary ismi de buradan gelir.

sekizinci henry'nin hayatta kalan ilk varisi olmasına rağmen hayatı çok büyük zorluklarla geçmiş bir figürdür kraliçe mary. takıntılı bir şekilde erkek varis isteyen bir baba için hayal kırıklığı olarak başlayan hayatı zaman içinde daha da zorlaşmıştır. babası en sonunda annesi aragon'lu katherine'den istediği varisi alamayacağını anlayınca onu uzaklara gönderip anne boleyn'le evlenmiş, mary'yi de gayrimeşru ilan etmiştir. böylece doğuştan prenses olan mary tahttaki hakkını kaybeder ve neredeyse yarı hapis bir hayata mahkum edilir. babasının baskısıyla annesinin kraliçeliğini, daha da önemlisi katolik inancını inkar etmeye zorlanır ve annesinin yerine gelen anne boleyn'i kraliçe olarak kabul etmek zorunda bırakılır. evliliklerinden üç yıl sonra anne boleyn idam edilince üvey kardeşi prenses elizabeth de kendisi gibi gayrimeşru ilan edilir ve ablasının yanına gönderilir. mary kendini sonradan en büyük rakibi olacak kişiye dadılık yaparken bulur. prensesliğini ve tahttaki hakkını geri kazanması ancak babasının üçüncü karısıyla evlenmesi ve nihayet istediği erkek varise kavuşmasıyla olur. varisler arasında en büyük çocuk olmasına rağmen çaresizce erkek kardeşinin hükümdarlığını kabul eder, hatta vaftiz töreninde onun vaftiz annesi olarak yer alır.

8. Henry

annesinin gözden düşmesi ve sürgüne yollanması, kendisinin gözden düşüp gayrimeşru ilan edilmesi, dinini inkar etmek zorunda kalması ve bunlara neden olan kişilere boyun eğmek zorunda bırakılması hastalıklı bir çocukluk ve gençlik geçirmesine neden olur. hem annesi kraliçe katherine hem kendisi yarı hapis hayatlar yaşadıkları için birbirlerini görmeleri mümkün değildir (resmî olarak hapsedilmediler ancak izinsiz mekan değiştirmeleri yasaktı ve izin verilmiyordu). annesinin son yıllarında hiç yanında olamaması ve ölümü esnasında yanına gidememesi birçok tarihçiye göre karakterinde en derin iz bırakan olaylardan biridir. biyograifisi ele alan birçok kaynak mary'nin bu dönemlerde sürekli kustuğunu ve yataktan çıkamadığını belirtir. tüm gençliği hastalıkla geçmiştir.

mary'nin tahta geçmesi erkek kardeşi kral edward'ın henüz 15 yaşındayken 1553'te ölmesiyle değil, halkın ona sahip çıkmasıyla olur ki sonrasında bu kadar nefret edilecek birinin başlangıçta bu kadar destek görmesi ilginçtir. kardeşi ölüm döşeğindeyken konseyinin de dayatmasıyla iki kız kardeşini de -babaları sonradan tekrar prenses ilan etmesine rağmen- varislikten reddeder ve tahtı ikinci dereceden kuzeni jane grey'e bırakır. bunun temel nedeni katolik olmasıyla bilinen mary'nin 20 yıl önce protestanlığı benimsemiş ingiltere'ye tekrar papa inancını getirmesinden korkmasıdır. jane tahta çıkar ancak bu durum iç karışıklığa neden olur. ortada iki prenses varken tahtın uzak bir akrabaya bırakılmasını onaylamayan halkın da desteğiyle mary tudor tahtını alır ve jane grey ile destekçilerini idam ettirir. henüz 17 yaşında olan jane grey tarihe "dokuz günlük kraliçe" olarak geçer.

Jane Grey

mary ise ingiltere tarihine ilk hak sahibi kraliçe olarak geçer

öncesinde imparatoriçe matilda ve kendi kuzeni jane grey örnekleri olmasına rağmen ikisinin taht iddiası şüpheli olduğu için mary tarihçilerce ilk ingiltere kraliçesi olarak kabul edilir.

tahta halkın desteğiyle ve çok büyük umutlarla gelen mary, konseyin tavsiyesiyle evlenmeye karar verir. annesinin ispanyol kanının etkisi altında kalır ve eş olarak onun uzaktan kuzeni olan ispanyol prensi philip'i seçer. bu tarihten sonra işler değişir. tahta çıkmasıyla ilk defa mutluluğu bulan mary, evlendikten sonra eski mutsuz günlerine geri döner. hayatı boyunca prenses olmanın hiçbir avantajını yaşayamaış bir kadın olarak önce babasının sonra kardeşinin izni olmadığı için evlenememiştir. 37 yaşında tahta geçip 38 yaşında evlenmesi kocasına normalin ötesinde sevgi ve bağlılık hissetmesine neden olur. kısa süre içinde çocuk sahibi olmak ister. bu iki duurm da mary'nin hayatını mahvedecek ve ölümünü hızlandıracaktır.

prens philip'in bu evlilikten beklediği tek şey ingiltere'dir. tamamen siyasi bir evlilik olduğu için eşine karşı aynı şeyleri hissetmemektedir. bu sebeple sadece yılın belli bir dönemini ingltere'de geçirmekte, sonrasında ispanya ve ordularının başına geri dönmektedir. kocasının özlemi ve ilgisizliği mary için çok büyük kalp kırıklığıdır.

ancak daha büyük kalp kırıklığı olan doğum odasından boş çıkmasıdır. üstelik iki kez. tarihçiler, tıpta "yalancı gebelik" olarak tanımlanan bu durumu mary'nin annesiyle olan acı dolu geçmişine ve anne olma isteğin bağlarlar. mary reglden kesilip karnı şişmeye başlayınca doktorlar dahil herkes hamile olduğunu düşünür ama ortada çocuk falan yoktur. mary anne olmayı o kadar istemiştir ki, bedeni illüzyon bir hamilelik yaratmıştır. bir yıl sonra aynı hayal kırıklığı tekrar yaşanır lakin bu sefer mary atlatamaz.

kraliçelerinin ispanyol prensiyle evlenmesinin ingiltere halkı için daha endişe verici sonuçları vardır. kardeşi edward'ın da tahmin ettiği gibi mary tahta geçer geçmez yaptığı ilk iş son 20 yılın reform hareketlerini tersine çevirip ülkeye tekrar katolik inancını getirmesi olmuştur. katolik ispanya'dan gelen prensin de desteğiyle ingiltere'de engizisyon mahkemeleri kurulur ve başta protestanlar olmak üzere, katolik olmayan tüm mezhepler, yahudiler ve müslümanlar "sapkınlık" suçundan yakılmaya başlanır.


kazığa bağlanıp yakılan protestanların 280'inin kaydı günümüze ulaşmıştır

örnek vermek gerekirse babası döneminde 63 protestan öldürülürken, kardeşi döneminde iki protestan öldürülmüştür. buna ek olarak en az 800 kişinin sürgünde ya da hapis hayatı yaşarken hastalanıp öldüğü bilinmektedir. bazı noktalarda toplu yakmalar da olduğu düşünülmektedir. 10-15 kadın ve erkeğin bir arada yakıldığını iddia eden belgeler vardır. bazı kayıtlarda yaşlıların ve hamilelerin de yakıldığı yer alır.

mary'nin halkına yaşattığı tek hayal kırıklığı engizisyon da değildir üstelik. o dönemde ingiltere - fransa arasında gurur meselesine dönüşen calais (almanya - fransa arasında gurur meselesine dönüşen alsas - loren gibi) fransızlara kaybedilmiştir. engizisyon korkusuyla binlerce insan ülkeden kaçtığı ve ticaret azaldığı için ülkenin kasası da bomboştur.

1558'e gelindiğinde mary ülkesini hayal kırıklığına uğratmış, calais'i kaybederek halkın gururunu ayaklar altına almış, yüzlerce kişiyi yakmış, iki boş hamilelikle tüm hristiyan dünyasına rezil olmuş ve insanların sevgisini kaybetmiş bir kraliçeydi.

ikinci yalancı gebeliğinden sonra eski haline dönmeyi başaramamıştır. hastalıkları daha da artan mary kasım 1558'de öldü. hasta yatağında kocasına defalarca mektup yazdı ama hiçbir cevap alamadı. kraliçenin tahtta tutunamayacağını anlayan ancak ingiltere'yi kaybetmek istemeyen philip ise mary'nin kardeşi elizabeth'le evlenme planları kurmaktaydı. papa'dan boşanma için izin almaya çalışıyordu. bu da mary'ye inen son darbe oldu. annesi aragon'lu katherine, anne boleyn yüzünden tahtından indirilip sürgüne gönderilmiş ve gözden düşmüş bir kraliçe olarak ölmüştü. kocası philip, babasının annesine yaptığının aynısını ona yapmaya çalıştı. üstelik yine bir boleyn için. onu, anne boleyn'in kızı elizabeth'le evlenmek için kenara atmak istedi.

O dönemlerde Britanya dünyası.

buna karşılık değinilmesi gereken bir nokta var ki, o da tüm konseyinin ve danışmanlarının ısrarına rağmen kardeşi elizabeth'i idam ettirmemiş ya da evlenmeye zorlamamış olmasıdır. gerek protestan inancı olsun gerek kraliçeye yönelik komplo girişimlerinde adı sıklıkla geçmesiyle olsun, mary kardeşini idam ettirmek için her türlü gerekçeye sahipti. ne kendi döneminde ne de günümüzde bu idam sorgulanmazdı çünkü elizabeth onun tahtının en büyük tehdidiydi. o dönemde mary'nin karşısında olanlar bile hükümdarlığına doğrudan tehdit olan elizabeth'i idam etmesi ve varis olarak kendisi gibi katolik olan uzaktan kuzeni mary stuart'ı seçmesi gerektiğini söylemiştir. en kötü ihtimalle elizabeth'i kıta avrupası'ndan bir prens ya da dükle evlendirip uzaklara göndererek kendi güvenliğini sağlaması bekleniyordu ama mary yapmadı. dini görüşlerindeki keskin ayrılığa, geçmişteki acı ve kırgınlığa, kocasının ona olan ilgisine ve hükümdarlığı boyunca kardeşinin alttan alta onun aleyhine çalışmasına rağmen onu öldürmedi. yaptığı en büyük ceza ona hapsetmekti. ölüm döşeğinde de varis olarak elizabeth'i atadı ki birinci elizabeth'le birlikte ingiltere altın çağını yaşamaya başladı. avrupa'da sıradan bir ülkeyken imparatorluğun temelleri atıldı.

ilginçtir, "kanlı mary" lakabı o hayattayken değil, öldükten sonra verilmiş bir isim. özellikle protestan tarihçiler ve düşünürler tarafından kullanıldığı, mary'nin yaşadığı dönemden ziyade 17. yüzyıldan sonra popülerleştiği bilinmektedir. bugün hâlâ sevilmeyen bir hükümdardır. hakkında olumlu yazan ya da ona farklı bir bakış açısıyla yaklaşan tarihçiler çok azdır.

halkın omuzlarında tahta yükselip kısa süre içinde bu kadar nefret edilen çok az hükümdar vardır muhtemelen.