Akira Kurosawa, Yedi Samuray Filmindeki Abartılı Doğallığı Nasıl Sağladı?

Japon yönetmen Kurosawa'nın klasiklerinden Yedi Samuray (Shichinin no Samurai), savaş sahnelerinin aşırı doğallığıyla dikkat çekiyor. Bunun nasıl sağlandığına bakalım.
Akira Kurosawa, Yedi Samuray Filmindeki Abartılı Doğallığı Nasıl Sağladı?

orson welles zamanında demiş ki: "bir yazar kaleme, bir ressam fırçaya ihtiyaç duyar. yönetmenler ise bir orduya." bu sözün haklılığını herhangi bir filmin kamera arkası videosunu izlediğinizde siz de görebilirsiniz. çünkü odasında oturup önündeki kitabı inceleyen bir insanın olduğu sahnenin arka planında çalışan ışıkçı, görüntü yönetmeni, asistanlar, focus puller gibi bir yığın insan vardır. bu sayı ortalama bir drama için böyledir ve ortam stresli olsa da deneyimli bir yönetmen burada kaosa izin vermez. istediği şeyi de üç aşağı beş yukarı alır.

iş aksiyon filmlerine geldiğinde kontrol, yönetmenler için biraz daha zorlaşır

çünkü bir araba kovalamaca sahnesinin ortasında kestik deyip oyuncuyla mimiklerini tartışamazsınız. film dışında gelişen bir yığın olay vardır ve yönetmenler bu durumda bütçeyi uçurmadan olabildiğince iyi görüntüleri alıp sahneyi bitirmeye çalışırlar. aksiyon filmleri de yine daraltılabilir. mesela bir odada geçen dövüş sahnesini tekrar tekrar çekebilirsiniz. hatta istediğiniz olmuyorsa diyalog değiştirme, doğaçlama gibi teknikleri de deneme şansınız vardır. ancak aksiyon filmlerinin bir adım ötesinde savaş filmleri vardır ve sanırım film tarihindeki en büyük kaosların yaşandığı setler bunlardır.

çünkü tek bir oyuncuyla konuşmak kolaydır. yüzüne bakıp istediğini şeyi anlatırsınız eğer karşınızdaki ortalama veya üstü bir oyuncu ise kendisinden isteneni anlar, yorumlar ve uygular. ayrıca sette az kişi varken kostümlere ya da proplara daha fazla zaman ayırabilirsiniz. ancak 100 tane askerin yürüdüğü bir sekans çekerken ve elinizde megafonla sağa sola bağırırken bu kadar detaya inmeniz pek mümkün değildir.

işte bu nedenle seven samurai farklı bir filmdir

çünkü diğer savaş filmlerinde yönetmenler, o patlamalar çatlamalar, düşen figüranlar arasından baş rollerini iyi bir şekilde çekmeye yani "filmi" yönetmeye çalışırlar. akira kurosawa ise seven samurai'da filmin ötesinde bire bir o köydeki savaşı yönetmiştir. çünkü normal savaş filmlerinde bir plan alınır kesme yapılır başka bir plana geçilir ve filmin akışına uymak için arada atlamalar yapılır. bu filmde ise öyle bir senaryo ve çekim tekniği kullanılmış ki sanki savaş olmuş da tesadüfen kamera ekibi varmış gibi görünüyor her şey. bu doğallık ve inandırıcılık da şans eseri ortaya çıkacak bir şey değil tabi ki. o yüzde biz de yönetmenimiz bu işi nasıl başarmış birlikte bakalım.

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.


filmin inandırıcı olmasının ilk nedeni insanlar üzerindeki bir algıyı kırması

diğer yapımlara bakarsanız samurayların insanüstü yeteneklere sahip, onurlu, zorda kalana yardım eden, masal kahramanı gibi tipler olduğunu görürsünüz. bu filmde ise samuraylar temelde silah taşıma hakkına sahip insanlar olarak gösterilmişler. onların da kendi çıkarları var ve bazen yalan söyleyip insanları küçük görüyorlar. gururları ise aslında öfke ve diğer sınıfları hakir görmek üzerine kurulu. o dönemde savaş tüm ülkeye yayıldığı için ekonomi iyi durumda değil. bu yüzden muhteşem samuraylar bile yeri geliyor açlık çekiyor. ayrıca yine ekonomik nedenlerden ötürü üzerilerindeki kostümler de halkın diğer kesimi kadar eski püskü görünüyor.

filmi gerçekçi yapan ikinci nokta da kostümler zaten

bu konuda japon filmlerinin bir şansı var. normalde bir ülkenin geçmişi ile ilgili film yapmak istiyorsanız tarihçilere gidip o dönemin yaşayışı ve kostümleri ile ilgili bilgi almanız gerekir (en azından iyi bir film yapmak istiyorsanız) ayrıca bu kostümleri büyük miktarlarda üretecek insanlar bulmalısınız. ancak japon filmlerinde böyle bir sıkıntı yok çünkü japonya'da insanlar geleneklerine çok bağlı oldukları için bir köy dolusu insana döneme uygun kimono bulmak çok zor bir iş değil.


kostümlerin yapısını etkileyen diğer faktör ise eskilik

bu durumun etkisini türkiye'de çekilen dönem dizileri ya da filmlerine bakarak net olarak görebilirsiniz. mesela 1500'lerde anadolu'da geçen bir filminiz var ve çiftçilikle uğraşan bir karakterin diyaloğunu çekeceksiniz. bu karakterin şalvarı, işliği, kuşağı ve cepkeni olsun üzerinde. bu kostüm parçalarına bakın mesela hiçbirinde bir toz zerresi bile bulamazsınız. çünkü hepsi üç dört gün önce dikildi ve muhtemelen başka bir yapımda daha kullanılacak. bu nedenle kimse üzerine toz değdirmeye ya da yırtmaya kıyamıyor. ama bu adam çiftçi. üzerinde toz olmayan ya da çalışırken kıyafetini bir çalıya takıp yırtmayan çiftçi mi olur? burada belki yaparlarsa yama falan yapıyorlar ama o yama da aynı şekilde "yeni" görünüyor.

bu filmde ise durum böyle değil. bütün köylülerin üzerinde gerçekten paçavradan hallice kıyafetler var. çünkü oradaki insanlar hem çiftçi hem de ürettiklerini sürekli haydutlara kaptırıyorlar. bu yüzden o eskilik çok önemli. mesela filmde şehirde geçen bir sahnede köylülerin pirinci çalınıyordu. burada bir köylü yere dökülen azıcık pirinci eliyle tek tek toplamaya çalışıyordu. eğer üstlerindeki kıyafetler gerçekten dökülüyor olmasa bu sahne sizce izleyiciyi bu kadar etkiler miydi? sanmıyorum.


bunlar önemli detaylar olsa da film için asıl önemli nokta yaklaşık bir buçuk saat süren savaş sekansıdır

normalde bir savaş sahnesi çekilirken her bir adım gösterilmez. çünkü bu filmde daha fazla mekan kullanmayı gerektirir ve böyle bir tercih bütçeyi etkiler doğal olarak. mesela makineli tüfek mevzisinde geçen bir sahne var ve mermiler bitmek üzere diyelim. normalde bir askere git sığınaktan mermi al gel denir ve asker ortadan kaybolur sonra elinde mermi sandığıyla geri döner çünkü sığınağa giderse orayı da bir set haline getirmek gerekir. bu bir eksiklik değil aslında gereklilik ancak bu filmde bu tür detayların hepsini tek tek görebilirsiniz.

mesela üç kişi yapılan barikata tırmanmaya çalışıyorsa o üç kişinin de akıbetini izletiyor film size. bu yüzden muhtemelen kurosawa film setindeyken oyunculara ve figüranlara işte kamerayı buradan getireceğiz sahneyi böyle çekeceğiz demedi. baya işte atlı geçecek yolunu tıkayacaksınız, ondan sonra içerideki ekip gelip mızraklar ile atlıyı düşürecek gibi filmde izlediğimiz savaş taktiğini bire bir anlattı ve filmi de öyle çekti. bu yüzden ikiru'dan tanıdığımız takashi shimura yerine (ki kendisini çok severim oyuncu olarak burada kötü olduğunu ima etmiyorum) kurosawa kılıcı eline alıp sete gelse de olurmuş. o kadar farklı bir akışı var filmin.

Spoiler'ın sonu.


sonuç olarak

film yapımı konusunda her şey gelişti. mesela bu filmde atların sürekli hareket ettiğini bu yüzden haydutları canlandıran oyuncuların zorlandığını fark edersiniz. şimdilerde böyle bir sorun hayatta yaşanmaz çünkü filmlerde kullanılmak üzere özel olarak yetiştirilen atlar ve bu atları kontrol edecek uzmanlar var. ayrıca bu filmdeki savaş baya minimal. 7 samuray, bir köy dolusu çiftçi ve 40 tane atlının çarpışmasını izliyoruz temelde. şimdilerde bundan çok daha fazlasını yapabiliyorlar ekranda. ister uzay gemisi getirirler ister lazerli silahlar ile dev araçlara saldırırlar ancak bu filmdeki gerçekçilik duygusunu yakalayabilirler mi? orası meçhul.

çünkü sanırım bu filmin yapıldığı zamanki teknik olanaklar her şeyi bir bütün olarak göstermeyi gerektirmiş. mesela bambudan mızrak gerekiyorsa plastikten yapıp bambuya benzetmemişler gerçekten bambudan yapmışlar mızrakları. bu da filmin "gerçek" olmasını sağlamış. şimdilerde stüdyoların elinde cgi imkanı olsa da bu kadar gerçekçi olmuyor filmler. belki de bu kadar iyi filmler yapabilmek için eldeki imkanlardan feragat edip riskli de olsa öze dönmek gerekiyordur. kim bilir.

Akira Kurosawa Klasiği Rashomon, Neden Dünya Sinemasının Özel Bir Örneği?